Ezgi Başaran, son Pazartesi söyleşisini Murathan Mungan ile yapmış. İyi bir röportaj çünkü Mungan’ın yanıtları çok sağlam.
Radikal gazetesinin meşrebinden beklenebileceği gibi, tümüyle sola ve Kürt Hareketi’ne hücum ile gelen tuzak sorular var. Mungan bütün bu hücumlara gol ile karşılık veriyor. Ağzına sağlık, bizim içimiz ferahlıyor ama Ezgi Başaran’a ne oluyor bilemem. Şunu söyleyebilirim ki, baştan bilseydi bu yanıtları alacağını, belki de röportajdan vazgeçerdi.
“BDP Siyaset Akademisi’nde ders verme zorunluluğunu neden hissettiniz?” sorusuna “Asıl sorunun başkalarının niye hissetmediği olmalı bence” diyor Mungan.
“BDP Kürt milliyetçiliği yapıyor”dan söz açılıyor, Mungan bugün ne yazık ki solun ulusal kısmının bile terk ettiği temel ilkeyi kuşanıyor; “Ezilen ulus milliyetçiliği ile ezen ulus milliyetçiliğini aynı kategoride değerlendirmeyi uygun bulmadığını” anlatıyor. Solun liberal kısmını da es geçmiyor; “Keşke sahiden liberallerimiz olsa değil mi, ama bizde pastörize edilmiş sağcılara ‘liberal’ deniliyor” diyerek şairanelikle güncel siyaset yapıyor.
Bitmedi, bugünün kendi ifadesiyle “demode” sayılan değerlerinin tümünü sahipleniyor; “Hala aydınlanmacıyım, hala ilerlemeciyim, hala solcuyum” diyerek liberallere, postmodernlere, her şeyi birbirine katıp karıştıranlara, “Laikliği bu ülkenin vazgeçilmezi görüyorum” diyerek 4+4+4 tartışmalarında popülizmleri nedeniyle laikliği harcayanlara doğru sözü söylüyor.
Daha da önemlisi şiddetten söz açıldığında, Mungan bir tür “ezilenlerin meşru şiddetini” dile getiriyor. Çok uyanık Ezgi Başaran, derhal “çelişki” tespit ediyor Mungan’da. O ise sakin ve sarih yine gerçeği seslendiriyor; “Öyle ama kimse bu çelişki çözülmüş de biz bilmiyormuşuz gibi davranmasın.” Gençliğinde, Engels’in “Tarihte Zorun Rolü” başucu kitabıymış, boşuna okumamış bu kitapları Mungan.
Gençliğine ve sola vefasını sonuna kadar ortaya koyarak bitiriyor röportajı; “70’lerde edindiğim sol ahlaka çok şey borçluyum” diyor. Yine bir sol düşmanlığıyla moda haline getirilmeye çalışılan “Denizler yaşasaydı ne olurdu?” sorusunu “Sen yaşıyorsun da ne oluyor, seninki de hayat mı” diye yanıtlamak istediğini söylüyor.
En nihayetinde Türkiye’deki her tür melaneti sola yıkmaya çalışanlara “Bütün gençliğimiz Demirel ile geçti, o da mı solcuydu”? ve devamında darbeleri, Maraş Katliamı’nı yapanlar, soyguncuları vekil ve ihale kralı yapanlar da mı solculardı? diye saya saya, sora sora bitiriyor.
Murathan Mungan’ın röportajı ve sözleri, işte böyle sorulması gereken soruları sorduğu için önemli. Ve bugünün önemli tartışma başlıklarını toparlayan ders niteliğinde bir içeriği var.
Kendisi gençliğimizin, eşcinselleri anlamak ve eşitimiz görmek kapısını ilk açan, “Cenk Hikâyeleri” ile savaşmayı, aşk üstüne yazdıklarıyla modern biçimde aşk ile kavgayı ayırmayı öğreten iyi edebiyatçısıdır. Sonra çok sayıda ve çok hızlı kitaplar yazdı ve çok koreografik fotoğraf verdi moda dergilerinde. İlk döneminden sonra yazdıklarına, aynı itibarı gösteremedim ben de.
Şimdi yıllar sonra ilk kez, kendi gençliğine ve bizim gençliğimizdeki eserlerine dönmüş adeta. Röportaj fotoğrafı dahi hiç benzemiyor önceki dergilerdeki yapay pozlar vermiş haline. Bütün doğallığıyla gülümsemiş, sanki sağlığına kavuşmuş Murathan Mungan.
Sanki kaybettiği bir şeye kavuşmuş.
“Avara” diye iyi bir şiiri vardır, orada “Vahşi siyah atlardık, yılkıya bırakıldık” der. Yılkıdan kalkmış yeniden “vahşi siyah at” olmuş Murathan Mungan.
Nasıl oldu bu kavuşma? Benim fikrim, Siyaset Akademisi’nde ders vermek ile ve tercihini siyasallaşmaktan yana yapmak ile oldu. Mungan’ı bugün böyle sağlam sağlam konuşturan, siyasallaşmayı tercih edişi ve beraberinde gençliğinde okuduklarına, yaşadıklarına sadakatidir.
Bugünlerde çok iyi bir örnek sayılmalıdır tavrı.
Sağ olsun Murathan Mungan. Bu sene “Gençlik Bayramı”nın mesajı da, hediyesi de gençliğimize vefa göstermek olsun.