Türkiye tarihi, bir anlamda her biri birbirinden özgün darbeler tarihidir. 

Genelkurmay ise her darbeden sonra, hep aynı şeyi söyler; “bölünmez bütünlüğümüze tehditler vardı”. 
Bu aslında bir gerçeğin ikrarıdır. Doğrudur Susurluk, Şemdinli, Ergenekon bölünmez bir bütündür. Türkiye’de darbeler ve kontrgerilla içiçe bir zincirdir. 
Şimdi bu bütünün bir parçası olan 28 Şubat Darbesi yargılanıyor. 
Bu toplumun hiçbir biçimde seçmediği, seçemeyeceği,
Hiçbir biçimde göremediğimiz derinliklerden gelip, bu toplumun evlatlarını kayıplara karıştıranlar yargılanmalıdır. 
27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan. Bütün darbeciler ve sivil işbirlikçileri, insanlık suçlarından yargılanmalıdır.
Bir darbenin topluma ne yaptığı, en iyi şekilde, o darbenin ardından gelen somut tarihsel olgularla görülür. Muhtırasını okur okumaz belli eder kendini o ve zamanla ne kadar ciddi ekonomik, siyasal, ideolojik bir dönüm noktası olduğunu apaçık görürüz.
28 Şubat 1997 darbesi de aynen böyledir. 
Bütün darbelerin ortak özelliği olan, düzenin içerde ve dışarıda yeniden tesisi onun da birinci meselesidir. İçeride ve dışarıda hücreler kurmaktır amacı.
Oysa şimdi yargılama ile beraber özgün yanları yeniden keşfediliyor, tartışılıyor. En popüler kavramlar; “postmodern darbe” ve “toplum mühendisliği”.
28 Şubat’ın sürece yayılan özelliği ve askerin yanında gazete, televizyon, yargı, iş dünyası, üniversite gibi sivillerden oluşan bir cephenin eliyle yürütülmesi “postmodern bir toplum mühendisliği” imiş. Bunu “bir de silah kullanmadan ” yapıldığı değerlendirmesi taçlandırıyor. 
Bırakınız bunları. 
Eğer 28 Şubat’ı yargılayacaksak gerçekten, önce bunları bırakınız. 
Ne “post”u bu? Türkiye’de her darbede patronların çıkarını savunan sivil bir destek olmamış gibi, 
Türkiye’de her darbe, o patronlar için yapılmamış gibi konuşamazsınız. 
Çok modern ordumuz, her zamanki gibi modern bir darbe yaptı. Bu sefer silahları sürece yayarak kullandı sadece. 
28 Şubat’ın silahlarıydı, 19 Aralık Katliamı’nda kullanılanlar. 
Silahın allahını kullandılar, kimyasalla yaktılar devrimcileri. 
Ve şimdi kimse bundan söz etmiyor. 
 
Hem sağa hem sola sesleniyorum. Sabah akşam “toplum mühendisliği” konuşuyorsunuz. 
Bu mühendisliğin en rafine halinin hangi mekan üzerinden yapıldığını biliyor olmalısınız. 
Cezaevinde yapılır ey Foucoult sevenler, neden susuyorsunuz?
Bir toplumun demokrasi aynası; 1. Cezaevleridir, 2. Akıl hastaneleri. 
Sol bunları konuşmayıp, sadece Fettullah Gülen konuşuyor ya, içim yanıyor. 
 
Ama sol, zaten 28 Şubat’ın ardından gelen, emekçilerin hayatına kasteden İş Yasası’nı da konuşmuyor. 2003’te yürürlüğe giren İş Yasası ve ardından gelen Kamu Yönetimi ve Yerel Yönetimlerle ilgili düzenlemeler emekçilerin ve demokrasinin kazanımlarına karşı büyük saldırılardı. Bugün ardı arkası kesilmeyen işçi ölümlerini yaratan güvencesiz çalışma iklimi böyle yaratıldı. 
Yeni bir darbe ortamını bekleyen bütün saldırılar, 28 Şubat karanlığında rahatlıkla gerçekleştirildi. Maddi olgular böyle söylüyor; 1999’da Abdullah Öcalan Türkiye’ye getirildi. 2000’de vahşi bir katliamla F Tipi cezaevleri açıldı. 
Tarihin cilvesine bakınız, şimdi o F tiplerine karşı direnenlerin katilleri, oradalar. 
Bu kez de oradan, bir kez olsun düşünsünler ve artık itiraf etsinler; 28 Şubat’ın EMASYA protokolunu arkalarına alarak yaptıkları 19 Aralık Katliamı’nda kullandıkları, adını dahi öğrenemediğimiz kimyasal silahları, itiraf etsinler.
Ve bütün bunlardan sonra sol bölündü. 
Bu maddi olgular yeni saflaşmalar yarattı bütün solda. O tarihe kadar Türkiye halklarının belirli bir umut bağladığı ÖDP’teki bölünme özellikle önemliydi. 28 Şubat darbesi 2001’de ÖDP’nin kapısına da geldi ve gerçekten birleşik mücadeleye önemli bir darbe vurdu. Başörtüsüyle okul kapısında bırakılan öğrencinin eğitim hakkını, cezaevinde kimyasalla kavrulan genç bedenleri ve kendine kardeş arayan Kürt halkını, bütün varlığıyla ve birleşik kucaklayamadı. “Ne cami ne kışla” dedi. Elinde silahı olanla, camideki halkı bir tuttu, olmadı.
 
İşte 28 Şubat’ın gerçekleri bunlardır. 
Onunla hesaplaşma 19 Aralık davası sonuna kadar götürülmeden olmaz. 
Onunla hesaplaşma Şemdinli’yle hesaplaşmadan olmaz. 
Ama Çevik Bir’in tutuklandığı aynı gün Şemdinli Umut Kitabevi katilleri beraat ettiler. 
AKP, 28 Şubat’ı yargılıyor, iyi. 
Ama işçileri öldüren aynı AKP.
12 Eylül, 24 Ocak kararlarının ekonomisi de, 28 Şubat neyin ekonomisi? 
AKP’nin ekonomisi işte. AKP’nin işçileri öldüren ekonomisi. 
Şimdi AKP yöneticilerinin hepsi “toplum mühendisliği” eleştiriyor. 
Ey AKP, sen hangi mühendisliğin ürünüsün? 
Kendini yeniliberal dünyaya uyum ekonomisiyle Erbakan’dan ayırırken neyin ürünüydün sen? Gayet açık; her gün işçi öldüren inşaatlerin mühendisi olmak için yapıyorsun bütün bunları. 
Şu dünyada senden ala toplum mühendisliği ürünü var mı acaba?