Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun’unu da çıkardık peki neden durmuyor kadın cinayetleri?
Bugün üç kadın cinayeti haberi aldık. Bu duyabildiğimiz kadarı.
Erkek şiddetinin en üst biçimi; yaşam hakkı ihlali olarak kadın cinayetlerini durdurmak, Türkiye’de kadın mücadelesinin en önemli meselesi olmaya devam ederken, bugün 8 aylık hamile Suzan Yıldırım’ın ayrılmaya çalıştığı kocası tarafından vurularak öldürüldüğünü, bebeğin de kurtarılamadığı haberini okuduk.
Şimdi karşımızda hiç kavuşamadığı yaşam hakkını kaybetmiş bir de bebek var.
İşte size, korunması gereken “kadın” iken ısrarla onu görünmez kılıp yerine korumaya çalıştığınız “aile”.
İşte başbakanın çok çağrısını yaptığı, Obama görüşmesinde bile hiç ihmal etmeden 3 torun haberi verdiği bebekler dünyası.
Başbakanın torunları ve anneleri hayatta ama başbakanın zihniyetinin kesip tırpanladığı; Kadını değil Aileyi Koruma Yasası haline getirdiği yasa çalışmıyor, kadınlar bebekleriyle birlikte ölmeye devam ediyor.
Çok tuhaf bir paradoks gibi görünüyor ama gerçek şu ki; o yasanın adını “aile” koyduğunuz için kadınlarla beraber bebekleri de yani ailecek ölümler başladı.
En son da böyle cesaret verdiğiniz bütün erkeklere çünkü.
Bundan önce Başbakan; “Kadınlarımıza tavsiyem en az üç çocuk doğurun!” , “Kadın da olsa çocuk da olsa, gereği yapılacaktır!”, “Kadın mıdır kız mıdır bilemem” gibi sözleriyle basında önemli yer tuttu,
Eski İstanbul Emniyet Amiri Celalattin Cerrah, Münevver Karabulut cinayeti için "kızını dövmeyen dizini döver“ dedi,
Bir ilahiyat profesörü “dekolte giyenin tecavüze uğraması beklenmedik bir şey değildir” diye açıkladı,
Öte yandan Fatma Şahin, şiddet uygulayan erkeğin hak ettiği cezayı alması için çözüm üretmek yerine erkeğin işlediği suçu bir hastalık olarak gösterip tedavi etme, zorunlu eğitim verme fikri ile düzenlemeler gündeme getirdi.
Halen hâkimler ve savcılar iş yüklerini azaltabilmek için kadının tecavüzcüsüyle evlendirilmesini konuşabiliyor ve kerelerce tecavüz edilen çocuklarda utanmadan “rıza” dan sözediliyor.
Bugün 8 aylık bebeğiyle öldürüldü Suzan Yıldırım.
Ve bugün Fatma Şahin sanki yasayı –üstelik tehlikeli sonuçları olabilecek şekilde tırpanlanmış haliyle – çıkarmış olmakla kadın cinayetleri sorunu çözülmüş gibi, en birinci işi olması gereken konuyu bırakıp, sivillerin şehit sayılması, asker marşları gibi düzenlemelere adadı kendini, militarizm estiriyor. Neymiş “Yaylalar” marşı “Her Türk asker doğar” la değişecekmiş. Vay be, ne büyük değişiklik. Böylelikle askerlik yapan her erkek, Türk ve Erkek olmayan herkese şiddet uygulama hakkına daha da çok kavuşsun ne güzel.
Erkekler için ne süper bir başbakan. Ne güzel bir “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı” .
Söylendiğine göre, bakanlıktan “Kadın” adının çıkarılması, erkek egemen TBMM tersini kabul etmez diyeymiş.
Yani erkekler, “Kadın Bakanlığı” ve “Kadını Şiddetten Koruma” yasasını kendilerine karşı bir ayrımcılık olarak algılayabilirlermiş de o yüzden böyle olamamış.
Şu çarpıtmaya bakar mısınız? Her gün çatır çatır kadın öldürmeyi kendine hak gören ezen cins erkeğe ayrımcılık olursa diye tedirgin oluyorlar. Neredeyse erkeği mağdur ilan edecekler. Lütfen utanın biraz .
Bir de yine aslında ben istiyorum da, elimi tutuyorlar teranesi AKP’nin. Bu sefer de meclisteki erkekler kendilerini kötü hissedecekler, el tutacaklarmış. Buna kim inanır?
Her gün kadınlar, çoğunda ağır eziyetler ile ölüyor. Doğrudan ölüyor, ötesi var mı?
Varsın biraz kötü hissetsin bakalım erkekler. Her gün kadın öldürülürken, doğrudan onu;kadını koruyacağım dememenin vebali çok büyük. Meclisteki başta erkeklerin ve kadınların üzerinde bu vebal.
Hiç gecikmeden doğrudan kadını koruyacak ve kadın cinayetlerinde caydırıcı cezalar verilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır.
İşte AKP’nin çok özendirdiği bebekler de ölüyor şimdi.
O zaman hangi aileyi koruyorsunuz siz bir açıklar mısınız?
Madem aileyi bu kadar önemsiyorsunuz; içinde doğmamış çocukların öldüğü, doğan çocukların ensestle tanışıp yaşarken öldüğü, kadınların parçalara ayrıldığı aile mi bu?