Devlet en son, Ataması Yapılmayan Öğretmenlerin simgesi olan Şafak Bay’ı, kanser nedeniyle ölümünden 5 ay sonra tutukladı.
Bu nasıl bir cümle mi? Bir tuhaflık mı var?
Tuhaflık filan yok, devlet Şafak Bay’ı evinde bulamadığı için tutuklayamadı ama ola ki Şafak kanserin pençesinde hayat mücadelesine devam ediyor olsaydı,
Kısa ve son yılları öğretmen olabilmek için mücadeleyle geçen hayatının son dönemini yaşıyor olsaydı,
Evde olsaydı yani o gün Şafak, o haliyle de alınıp götürülecekti üç yıl hapis için cezaevine. Suçu büyüktü; öğrenciyken eğitim sorunlarına sahip çıkmıştı.
Tutuklamalar öyle hızını alamıyor hale geldi ki, işte son durum budur.
Son tutuklamalar diye başladığımız yazılar hep yarım kalıyor.
İşte başka bir son tutuklama; F 16 savaş uçaklarının bombalarıyla can vermiş çocukların, ailelerini, köylülerini tutukluyorlar.
Uludere toplu katliamından geride canlı kalabildiyseniz tutuklanmalısın diyor devlet.
Ortasu, Gülyazı köylerinde daha katliamın acısı tazeyken gündemde göç var şimdi.
Devlet halkını bombalar mıymış? Sadece bombalamaz, yanı sıra sağ kalan olursa, onun bombalanmamış gibi yapması için gereğini yapar.
Her yeni nesile, yeni bir katliam göstermeyi ihmal etmeyen devlet, hep bunu yaptı; gördüklerinizi unutun ya da gidin.
Gitmeyi konuşuyor şimdi Uludere.
Üzerinde yaşadığı toprağa bir parça aidiyet hissetmek bile haram yoksul Kürt köylüsüne.
Ağaçları kesilmiş, tarımı-hayvancılığı bitirilmiş, çoraklık denizi haline getirilmiş memleketlerinde, bütün bu yokluğa ve eşitsizliğe rağmen şimdiye kadar kalmış olan, köyünü yine de sevmiş olan bu insanlara, şimdi yaşadığı yere sahip çıkmayı bile çok gördü devlet.
Ekonomimiz iyi gidiyor çok kalkınıyoruz da, peki neden bu insanlar bu ülkeden gitmek istiyor?
Bir devlet yönettiği ülke terk edilirse hiç mi dert etmez?
Hep mi boşalan yerlere inşaat yapmayı düşünürsünüz siz?
Son olarak, bir başka son tutuklama da eski genelkurmay başkanı İlker Başbuğ’u buldu.
Uludere katliamında; en çok ihtiyaç duyulduğu zamanlarda olmayan demokrasi, böyle mi tesis edilecekti? Bu adımın devamı, Başbuğ’un işlediği insanlık suçlarından yargılanması ile gelseydi yine de bir ümit vardı ama tam tersi oldu, başbakan ilk defa tutuksuz yargılamayı savundu. Mesai arkadaşlığı yaptığı Başbuğ tutuksuz yargılanmalıydı.
Yani herkesin önünde eşit olduğu hukuk, yani her seferinde bizden “bağımsız” dedikleri yargı başbakanla mesai arkadaşı olmaya ayarlıydı.
Aslında yönetenler böyle yaparak bir toplumu yönetebilmek için en gerekli temelleri de bombalıyor. Yönetenlerin bu sefilliği gerçekten kendi mezar kazıcılarını üretiyor.