İşte bu yılda yine bir İnsan Hakları Haftasındayız.
Gayretle paneller düzenleniyor, sempozyumlar, çeşitli faaliyetler vs.
Hak arama örgütlerinin, yıllarını insanın doğuştan getirdiği temel hakların savunusuna vermiş olanların çabasına bir sözümüz yok. Bir de devletin 10 Aralık haftası programı var ya, işte bu hassasiyet ve tutarlılık hakikaten incelenmeye değer.
Çocukların, gençlerin hayatını zehir eden, her allahın günü eğitim hakkına saldıran okullar, insan haklarını kutluyor.
Hak arayan bütün kesimlerin üstüne, ayrımsız biçimde, boğucu yakıcı gaz bombalarını gönderen valilikler, insan hakları kutluyor.
Aslında bu noktada iyi olan ne biliyor musunuz? Devletin, yılın geri kalan bütün günlerini haklara saldırıyla geçirirken, hiç değilse bir tek gün insan haklarını hatırlaması değil. Burada iyi olan;bu günün bu devletin ne kadar başarısız olduğunu açık açık gözler önüne sermesi. Türkiye devletinin en başarısız olduğu alanlardan biri insan haklarıdır. İşte İHD ve TİHV ortak açıklamasında son derece isabetli bir slogan bulmuşlar; "İfade vermek değil ifade etmek istiyoruz" diyerek, bu sene kitlesel bir boyut kazanan tutuklamaları rakamlarıyla açıklıyor, dikkat çekiyorlar.
Bu yıl en başa tutuklamaların yazılması doğrudur. Hukukta esas olan tutuksuz yargılama iken ancak delil karartma ve hukuktan kaçma riski bulunanlar için geçerli ve dolayısıyla istisnai olan tutuklamayı, devlet tam bir kitlesel olarak rehin alma saldırısına dönüştürmüş durumda. Öyle ki, bir arkadaşımın tabiriyle “eskiden hakim karşısında ‘ben suçsuzum hakim bey’ denirken, bugün ‘sahi benim suçum
neydi hakim bey’ denilecek haldeyiz. Ve bunu toplumun bütün kesimleri dile getiriyor. Ve devlet bu konuda toplumun bütün kesimlerine eşit bir adalet uygulamıyor. Mesela delil karartma denilince akla, en çok karartılan dönemin 90’ların kayıpları, faili meçhulleri, işkenceleri ve bütün bunların faillerinden olduğu açığa çıkmış Meğmet Ağar geliyor ama ona tutuklama yok.
Mehmet Ağar’ın hala tutuklanmadığı ama basılmamış kitapların yasaklandığı bir yıl, bu yıl.
Her yılı, hatta 12 Eylül’ü solladı, ihlalde sınır tanımıyor.
Tek mesele tutuklama da değil.
“İşkenceye sıfır töleransın” neye benzediğini, İzmir’de bir karakolda gördük; bir kadına çok sayıda sivil polis vahşi bir şiddet uyguluyor, üniformalı bir polis de odanın içinde sakin sakin telefonla konuşuyor.
Bu tekil olaydaki tablo ne ise, Türkiye genelinde de tablo budur.
Devlet katının, İzmir’deki işkenceyle ilgili ilk sözü ne oldu? “Kadın konsomatrismiş. Adamla da evli değilmiş”.
İşkenceyle ilgili böyle bir açıklama yapılabilmesi ne anlama geliyor? Türkiye’deher gün dört kadının erkekler tarafından öldürülmesi anlamına geliyor.
Ve devlet, tıpkı işkence anında telefonla konuşan üniformalı polise benziyor. Seyrediyor.
Kızını, kızkardeşini, yakınını kadın cinayetiyle kaybeden aileler, boşuna ümit kesmiyor ondan. Aileler artık devlete değil, Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’na başvuruyor adalet aramak için.
Kadın cinayetlerinin faili erkekler, sorumlusu ise faşizmle cinsiyetçiliğin bu birliğini seyreden hatta zaman zaman kışkırtan devlettir.
İnsan hakları gününde paneller, sempozyumlar yapan devlet,
Bu panellerde habire “eğitim şart” anlatan, her işi eğitime havale eden devlet,
Hak ihlallerinde başta yaşam hakkı olmak üzere hızla kötüye gidiş var.
İşkence devam ediyor, sadece karakollarda değil başta Tekirdağ olmak üzere cezaevlerinde sistematik işkence var.
Yeni anayasa bir türlü yapılamıyor, nasıl bir yöntemle ele alınacağı değil, sadece uzun mu kısa mı
olacağı tartışılıyor.
İfade özgürlüğü yok, örgütlenme özgürlüğü yok.
Kadın cinayetleri, çocukların hak ihllalleri görülmemiş boyut kazandı.
Haberleşme özgürlüğü yok, dinleme cihazlarından insanlar telefonla konuşamaz hale geldi.
Yargı bağımsız mı? Hiç emin değiliz.
Ve bütün bunlar eğitimle düzelmiyor.
Eğitimi, ihlallerin üzerini örtmek için istismar etmekten vazgeç.
Hele de kadına yönelik şiddet söz konusuysa, yüksek eğitim almış erkek de kadın öldürüyor, almamış
olan da. Diğerlerinde olduğu gibi burada da siyasi bir mesele var; erkekler politik olarak kendilerini
aklayabildikleri için, kadına yönelik şiddeti sen siyaseten meşrulaştırdığın için rahatlıkla suç işliyor.
Hem sen o kadar güçlüsün de neden kadın cinayetlerini önlemekte bu kadar acz içindesin?