Çok öfke birikiyor. 

Soğukta yardım bekleyen depremzedenin üzerine soğuk su,
Çadırsız bırakılan çocuklara hastalık, ölüm gönderiyorsunuz.
Fırat'ın ötesinde, yüzyılın biriken öfkesine, bir de bunlar ekleniyor.
 
Çocukları öldürdünüz.
Gençleri öldürdünüz.
Her gün beş kadını öldürdünüz.
Tersanelerde, madenlerde, bir işyeri olup olmadığı bile belli olmayan atölyelerde işçileri öldürdünüz.
Emektar gazetecileri öldürdünüz.
Enkaz altında her yaştan insanımızı öldürdünüz.
O da yetmedi, bir insanlık bayrağı gibi, Fukuşima’dan çıkıp gelen Japon dostumuzu da öldürdünüz.
 
Yetmiyor size.
Karadeniz'de bir başka öfke biriktiyorsunuz.
Her dereyi, her yeşili, şirketlere satmak, talan etmek, en temel hak olan sudan mahrum etmek istiyorsunuz bölge halkını.
Köylerin rüya gibi güzel yeşilini öldürsün diye şirketleri, iş makinelerini gönderiyorsunuz.
 
Karadeniz halkı direnmeye kararlı. Doğayı sizin çapulcu ellerinize bırakmayacak, gece gündüz seferber olmuş nöbet tutan, direnen köylüden korkuyorsunuz bir yandan. Yüzünüz de yok, yapımı tamamlanan HES'lerin, termik santrallerin, nükleer santrallerin dünyada ve Türkiye'de nelere mal olduğu açık sonuçlarıyla ortada, Kimseyi kandıramıyorsunuz.
 
Bakanlarınız "HES'leri yeterince anlatamadık. Halkın ikna edilmesi için tanıtım yapılması şart" diyor. Daha yakınlarda HES Projelerindeki Problemler ve Çözüm Önerileri Toplantısı'nda konuşan Orman ve Su Bakanı Veysel Eroğlu dertleniyor. Oysa HES’ler o kadar faydalıymış ki daha önce tanıtım yapmaya gerek bile duymamışlar. Tepkiler nedeniyle –ki o tepkilerde Türkiye’de her zaman olduğu gibi hiç şüphesiz “iç ve dış odaklar” yüzündenmiş- şimdi tanıtım yapacaklarmış.
 
Sonra baraj kurmaya çalışan holdingler, bazı bölgelerde halkın yaptığı eylemlerden sonra eğitilmiş özel güvenlik görevlilerini getiriyor. Perisuyu’nda olduğu gibi modern silahlarla donatılan özel güvenlikçilerin sayısı birdenbire artıyor, ilk icraatleri ise direniş çadırının bulunduğu bölgeye kilometrelerce uzunluğunda dikenli tel çekmek oluyor. Maşaallah. Tanıtımı dikenli teller ile yapmaya başlıyorlar.
 
Bu tanıtım meselesine en iyi yanıtı, deresini, suyu, hayatı korumak için mücadelede hayatını ortaya koyarak direnenler ve onların içerisinde tek mal varlığı ineğini dava açabilmek için satan Kazım Delal veriyor aslında; “Bilgilendireceklermiş. Gel de ben seni bilgilendireyim”.
 
Sahi HES’ler bu kadar faydalı ise neden geceleri sinsice gönderiyorsunuz makineleri?
Yakalanmamak için araçların plakasını bile değiştiriyorsunuz. O derece sahtekarsınız, o derece gönül indiriyorsunuz her tür üçkağıdı yapmaya, sizli iş çevirmeye.
Olmadı jandarma gönderiyorsunuz, 80 yaşında ninelerin üzerine. Evladı gördüğü jandarmanın kadınları ayrı, erkekleri ayrı aşağılaması karşısında nasıl bir öfke birikiyor orada, bütün kuşaklarda siz bilebilebiliyor musunuz?
 
Bunların aynısını Akdeniz'den Ege’ye bütün bölgelerde deniyorsunuz.
 
Şu Türkiye’nin her tarafında, her çeşit öfkeyi biriktiriyorsunuz.
Sizin sermayenizi biriktirebilmek için yaptıklarınızın sonuçları ağır olacak.
Türkiye’yi ya mezarlığa ya da hapishaneye çevirmek istiyorsunuz.
Sizin önerdiğiniz dünyanın suretidir bu.
 
Sahi siz neyinize güveniyorsunuz?
Ordularınıza güveniyorsunuz muhtemelen. Bu arada sizin sermayeniz birikecek, kurtulacak öyle mi?
Kurtulmayacak.
Bunun için de gözlerinizi kaçırmayınız, biraz başınızı çevirip bakınız Wal Street’e. Hadi oraya da ordularınızı gönderdiniz. Avrupa’nın bütün sokaklarına bakınız.
Arka kapıdan kaçan Berlusconi’ye bakmayı unutmayınız.