Siyasi iktidar artık gençlere hitap edemiyor, onların sorunlarına çözüm getirme imkanından gittikçe uzaklaşıyor. Ancak gençlikten uzaklaşan sadece bakanlar ve gençlere şartlarını zorlamasını söyleyen Erdoğan değil. Sinemaya gitmek, tiyatroyu sahneden eleştirel gözlerle incelemek, restoranda yemek yemek veya arkadaşlarla çay, kahve içmek… Tüm bunlar gençlikten her geçen gün uzaklaşmaya devam ediyor. Bu sorunlara arkamızı dönmek, sorunlarla tek başımıza yüzleşmeye çalışmak ise bunları daha da aşılamaz duruma getiriyor. Sorunlarla bireysel şekilde yüzleşmeye çalışanlar her geçen gün daha da karamsar, umutsuz bir tavır ediniyor.
Bir tek kafeye, restorana, sinemaya, tiyatroya gidememek değil sorun. Kitap alamamak, ulaşım parası olmadığı için saatlerce yürümek zorunda kalmak, barınma sorunu yaşamak, gıda sorunu gibi birçok temel mesele var. Bununla da bırakmıyor kapitalizm. Gelecek kaygısı, iş bulabilme ve geçim derken Türkiye'de bir genç hayatın yükünü çok erken omuzluyor, yirmili yaşlarında otuzlu, kırklı yaşlarındaymış gibi sorumluluklar yükleniyor. Kim tek başına dayanır ki bu kadar arabeske?
Ülkede antidepresan kullanmak bile son dönemde o kadar normalleşti ki yakın zamanda “fazladan ağrı kesicin var mı?” der gibi “fazladan antidepresanın var mı?” soruları arttı. Bu durumun sebebi belli. Saray yine ışıklarını açık unutmuş.
Ancak ışıkların açık yada kapalı olması da değil sorun. En büyük sorun sarayın olması!
Sözde Gençlik Suçlu, Geçmiş Kusurlu
Her konuda gençliği suçlayan, gençlerin film izlemediğini, tiyatroya gitmediğini, kitap okumadığını söyleyen ama kitapların, sinema, tiyatro bilet fiyatlarının yüksekliğinden haberleri olmayan entelektüel elitistler var bir de. Bunlara denecek bir şey yok, geçelim.
Meydanlarda ise hiçbir sosyal bir aktiviteye katılamayan gençlerin elinde kalan telefona bile hiç çekinmeden sataşabilenler de var. Yine de artık sihirli cümlelerini söyleyince, “çıkar telefonunu göster” deyince ne ile karşılaşacaklarını öğrendiler. Bu söz her gencin tüylerini diken diken etse de söyleyen kişiyi de bir o kadar tedirgin ediyor. Çünkü karşısındaki gencin dökmek zorunda kaldığı alın teriyle, eriyen alım gücünün deneyimiyle tecrübeli olduğunu sokak röportajlarından görülüyor.
“Eskiden daha kötüydü” diye geçmiş yönetimi mevcut yönetimle kıyaslamak haklı bir eleştirel yaklaşımdır. Fakat teknolojik ve sosyolojik gelişmeleri görmezden gelmek taş devri ile 21. yüzyılı kıyaslamaktan farksız hale geliyor.
Bireysel Kurtuluşçuluk Değil Örgütlü Zafer
Her ne kadar yaşam pahalılığı gün geçtikçe artsa bile gençlik mücadelesini hala yalnızca üniversite solculuğu adıyla örgütsüz bireyci bir bakış açısıyla ilerletmeye çalışanlar var. Bu iyi niyetli fakat hatalı bir eğilim. Mücadelenin kazanımlarını elde etmesi ve bi sonraki kuşağın mücadelede önünü açıp inisiyatif alabilmesi için örgütlü mücadele her mücadele alanında olduğu gibi gençlik için de şart.
Şartlarımızı yurt dışına gitmek için ya da Erdoğan'ın iktidarını devam ettirebilmesi için değil; geleceğimizi kazanmak için kapitalist, emperyalist, neoliberal düzene karşı gençliğin örgütlü mücadelesi ile zorlayalım.