Hangimiz için artık biraz da bıkkınlık veren bir şey değildir ki, bildik bir-iki otel, birkaç oda ya da sendikanın salonu veyahut yine bildik bir tiyatroda ‘eylem’ ya da ‘çıkış’ halüsinasyonuyla yapılan basın açıklamaları... Diyeceksiniz ki, “Gerici otoriter rejimin sultası altında sıkıysa eylem yap!” Cevabım net, “İsterseniz, kararlı olursanız yapılır”. Ha bedeli vardır, evet katılım hiç beklendiği gibi olmaz ama olur! Zaten çok seyrek de olsa, olabiliyor da... Hemen ekleyeyim, ‘eylem fetişizmi’ falan değil derdim, hatta sırf birkaç siyasetin arada bir ‘hadi derlenip toparlanalım, bunun için de bir eylem önerisiyle çevrede kim varsa gidelim’ tarzından pek de hazzetmediğimi belirteyim. Benim derdim, artık zihin kirliliği boyutuna varan, bol imza, az eylem, halkla ilişkilerci kafasıyla yoluna devam etmek isteyen sosyalistler ve radikal demokratların temsilcileri, hadi el yükseltelim kanaat önderleriyle!

Herkese sirayet eden bir ezber
Bunun en somutlaşmış örneğini, benim kuruluşundan itibaren içinde yer aldığım, bir süre sonra ise yazının girişinde belirttiğim anlayışın billurlaştığı Demokrasi İçin Birlik’te (DİB) gördük. Ama hiç haksızlık etmeyeyim, anlı şanlı sendikaların, koskoca odaların bu tarzı benimsemiş olduğu bir ortamda, bu hiç de garipsenecek bir durum değil.  

Yukarıdan aşağıya say, kaç imza?

Öncelikle şu çok imzalı basın açıklamalarına bir bakalım. Bu kez örneği Ya Kanal Ya İstanbul platformundan verelim. Daha ilk toplantısını anımsıyorum, ne yapılacağı değil, sahada olan ya da ‘olurmuş gibi’ yapan, yanılmıyorsam 150 küsur inisiyatif, dernek, meslek odası ve siyasi oluşumun imzalarının nerede ve nasıl yer alacağı toplantının iki saatini kilitlemişti. Ardından da özellikle ekolojist çevrelerin temsilcilerinin ‘dahiyane’ önerilerini makulleştirme çabasıyla enerji tükenmişti. Sonra çoğumuzun bildiği gibi hem siyasi sebepler ama ondan çok daha önemlisi örgütsel ve kişisel egolarla, bu çok kapsayıcı olabilecek platform, hacmine göre müthiş etkisiz kaldı. Benzer örnekleri çoğaltmak çok mümkün.

Kendinden menkul ‘halkla ilişkilercilik’
Bu bizim alışkanlık haline gelen ve tekrar etmekten vazgeçemediğimiz bir saplantımız. Ama bir başka eğilim var ki, işte o çok daha rahatsız edici! Daha çok radikal demokrat çevre tarafından benimsenen, sosyalist çevreler tarafından ise mecburiyetten sahiplenilip, sonra çok matah kabul edilen bir eğilim. Kabaca ezberlenmiş halkla ilişkiler ve reklamcılık terimleri üzerine kurulmuş bir eylem anlayışı önkabul gibi artık. Eylem birlikleri oluşturmak için bir araya gelen yapıların temsilcileri de, bir mesele için yerel temelli oluşturulmuş inisiyatiflerin katılımcıları da aynı bakış açısıyla bir eylem mimarisi oluşturmaya çalışıyor. Temel hedef katılım ya da sahada görünürlük, eylemlerin sürdürülebilirliği değil, ‘medyada yer almak’ gibi muğlak bir çerçeveye oturuyor.    

Biraz medyatik ol, mutlu ol!
Öncelikle geçici eylem birlikleri şeklinde ortaya çıkan hareketlere bir bakalım. Süreç şöyle işliyor: Çeşitli siyasi yapıların oluşturduğu bir çekirdek etrafında, bu çekirdeğe yakın demokratik kitle örgütleri, dernekler, inisiyatifler yani sivil toplum örgütleri bir araya geliyor (Burada özellikle demokratik kitle örgütleriyle sivil inisiyatifleri ayırıyorum, çünkü aynı şey değiller, ama özellikle Gezi Direnişi’nden bu yana illa ki hepsi ‘sivil toplum’ şemsiyesi altında tanımlanıyor. Her ikisinin de içinin boşalmasına, programatik hedefsizliklere ve eylemsellikte zayıflıklara yol açan bir etken de bu. Siyasi yapıların kendini STK sanması da cabası).‘Hadi bir şey yapalım’ mantığının ötesine pek geçmeyen, katılım sağlayan tüm bu yapıların tabanlarının tümünün katılmayacağı baştan belli, eylem gününün akşamı medyada görünmek üzerine kurgulanmış bir hareketlilik tasarlanıyor. Hemen sonrasında, o toplantıda yer alacak yapıları rahatsız etmeyecek sloganların belirlenmesi ama bu sloganların yine dandik gazeteci deyimiyle ‘seksi’ olması için bir ‘beyin fırtınası’ başlıyor. Üç-beş slogan belirleniyor, işte bir-iki ortak pankart, biraz daha medyatik olacaksa üç-beş lolipop için ‘mottolar’ da belirlendi mi, iş kalıyor ‘halkla ilişkiler’ çalışmasına. E zaten artık sosyal medya çağı ve beş kişiden oluşan sivil inisiyatiflerin ve genel eylemlere eklemlenme vizyonu dışında bir vizyonu olmayan derneklerin bile bir ‘mecrası’ var ya! Buna üç-beş parti ya da yapının ‘medyasını’ eklediniz mi tamam.

“Fox TV mutlaka olsun ama çok önemli!”
Zaten bir yerlerde bire beş katarak eylemin ‘görünürlüğü’ de sağlandı mı ‘yeterli bir etkinlik’ sayılır değil mi? O kadar da değil, haksızlık etmeyelim ama!.. Hemen sözü ‘halkla ilişkiler uzmanları’ alıyor, ezberi tekrarlayayım, “Arkadaşlar Halk TV, Fox TV, hele bir de Habertürk’te çıkarsak eylem hedefine ulaşır!”. Tüm yapıların temsilcileri mutlu mesut toplantıyı bitiriyor. Ardından kendi yapılarına gidiyorlar, bu sadece partiler ya da siyasi partilerin alışkanlığı iken artık “geçici eylem birlikleri’ diye tanımlayabileceğimiz bu hareketlenmelerin eylemlerine ‘kaç temsilci göndersek’ hesabına geliyor. Topluca katılım değil, temsilen katılım artık bir genel kabul gibi... Çağrıcı olan yapılar ise ‘ağırlıklı katılımda’ bulunuyor. Başkası çağırıcı olduğunda hemen temsilen katılıma geçiyorlar tabii ki!

“Bakın, çekim için ışık çok önemli”
Unutmadan, toplantıların vazgeçilmez bir ‘teknik’ tartışmasını eklemeden geçmeyeyim, eylemin saati ve yeri... Malum yer Kadıköy, biraz zorladınız mı Şişli... Eğer ki bileşimde İstiklal’i sevenler varsa belki bir de orası... Turistler de var hem, bir de bara kafeye gidenler, e zaten medya mensupları da bayılıyor Pera’ya ya!.. Beşiktaş artık out! Miting için ancak Kartal ya da Bakırköy, yoksa akla bile gelmiyor. Kıstas polisiye önlemlerin düzeyi ve medya mensuplarının erişebilirliği. Bu kadar!..

Gelelim saate... Hemen klasik önerileri sayalım, saat 12.30, 17.00... Niye? İlki öğle tatili, ikincisi hava kararmasın ki çekim güzel olsun! Eylem yerel olsa hadi diyelim ki 12.30’a eyvallah da, diğerine ne demeli? Yani öğrenci derneği veyahut emekliler derneği mi ki eylemi yapan da saat 17.00. Değil, ama ışık iyi, sanki eylem organizasyonu değil de fotoğraf ve video yarışması!..

Kendimizi temsilen eylem ve mutlu son!
İşte hazırlık aşaması böyle gelişen eylemlere katılım da yaklaşık 100 ila 300 kişi arasında oluyor. Yerelden söz etmiyorum merkezi eylem bu... Ama ne gam, artık bir kıstasımız daha var, ‘bir önceki eyleme göre daha iyiydi’ ya da ‘bu hafta çok etkinlik vardı’ gibisinden... Sonuçta bu çorak siyasi ortamda bundan iyisi Şam’da kayısı... Hem zaten muhalefet partileri de ne kadar zayıf değil mi? İyi de böyle bir eylem yaptık, örnek olur! O zaman mutlu ve mesut muyuz? Tabii ki çok şahaneyiz, ya bizler olmasaydık!.. O zaman kendimiz dışında kalanları eleştirmeye devam.

İşte belki birazcık acımasız oldu ama hali pürmelalimiz budur! Bu biraz izlenim olsun, bir dahakine “Biz bu hale nasıl geldik?” sorusuna bir yanıt arayalım.