Gezi Direnişi’nden sonra başta sosyalistler olmak üzere pek çok kesim için söylemler, eylemler, örgütlenmeler, hatta davranışlar bir dönüşüm geçirdi. Kimisi için içten, kimisi için yapıntı... Bir başka kampta ise bu dönüşüme bir tepki olarak, ‘geçmişe özlem’ dozu yüksek bir sekterlik! Bu sekterleşmeyi başka bir zaman konuşuruz, bu yazının konusu ‘dönüşüm’ ve onunla birlikte ortaya çıkan tekerlemeler, kolaycılıklar, -mış gibi yapmalar...

RENKLİLİK İYİDİR DE BAZEN HALÜSİNASYONDUR


Gezi Direnişi sürecinde ‘devrimci durum’ tespitinden ‘postmodern komüne’, ‘atölye fetişizminden’ ‘kişisel kimlik gelişimine’ çok enteresan eğilimler ortaya çıktı ve hala bazılarında kronik, bazılarında akut semptomlar olarak varlığını sürdürüyor. Tüm bu yeni eğilimleri olumlu ve olumsuz yanlarıyla yaşıyoruz, görünen o ki, daha da yaşayacağız.

HAYALLER BAŞKA HAYAT BAŞKA

Bu dönüşümü ve izdüşümlerini süreçle birlikte anımsatmaya çalışayım. Bildiğiniz gibi, ‘devrimci durumcuların’ tespiti Gezi Parkı’na son polis saldırısının olduğu günle birlikte bitmiş, hemen yerini ‘ah bir öncü parti olsaydı’ tespiti almıştı. O son gün, bir grup ‘işçicinin’ (uvriyerist) üç büyüklerin yürüyüşüne son umut olarak sarılması da, cılız ve Osmanbey’de iflahı kesilen eylemle son bulmuştu. Gezi Direnişi sönümlenmiş, ‘Gezi ruhu’ diye muzu neresinden yerseniz öyle yorumlanabilecek bir ruh çıkmıştı ortaya. Forumlar işte bu ruh üzerine ortaya çıkıvermişti. Hakkını yemeyelim, forumlara çok farklı kesimlerden insanlar katılıyordu ancak lokomotif ve organizatör büyük ölçüde sosyalistlerdi. Ama kemalistinden liberaline, yeni bir sosyalleşme alanı arayanından ne aradığını bilmeyenine oldukça heterojen, bu açıdan da forumun yapısal özelliklerine uygun bir örgütlenme modeli gelişir gibi olmuştu. Bugün hala adı var kendi yok birkaç forum bakiyesiyle sürüyor. Çoğu bir arkadaş grubu şeklinde, arada bir piknik yapıyor ya da sosyal medya sayfalarında, büyük olasılıkla birkaç kişinin paylaşımlarıyla varmış gibi yapıyorlar.

ÖĞRENMEK AMA İÇSELLEŞTİREMEMEK

Forumlar bize bir-iki şey öğretti, öyle ya da böyle farklı fikirleri dinlemeyi ve esnek bir örgütlenmeyi... İlk bir yıl fena da gitmedi hani... Ancak hayaller ve hayat birbirine pek de uymuyordu. O renklilik aslında güzeldi ama ekolojistler ve hak savunucularının ne denli sekter olduğunu da böylece öğrenmiş oluyorduk. Çok net söyleyebilirim ki, sosyalistlere yönelik yapılan sekterlik suçlamaları, bu ekipleri gördükten sonra çok büyük haksızlıkmış, bunu anladık. Demokrasi mücadelesi temel çimentoyken bir gördük ki, permakültür, kadın hakları, LGBTQ tartışmaları derken ‘demokrat kendi halinde’ kişiler birer ikişer kopup gitti. Bunun benzerini Ya Kanal Ya İstanbul’daki tartışmalarda gözlemleyince, bugün de pek bir şeyin değişmediğini gördük zaten... Hemen ardından bitmeyen bir ayrışma meselesi olarak Kürt sorunu forumlarda bölünmeyi fişekledi. Kimi yerde Kürt siyaseti forumu terk etti, kimi yerde ‘ulusalcılar’... Bazı forumlar ikiye bölündü. Derken, bir yılın sonunda forumlar cılızlaşmıştı. En güçlü olan Abbasağa Forumu en çabuk dağılan olmuştu mesela...

ADI MECLİSTİ AMA MECLİS MİYDİ GERÇEKTEN?

Forumlardan öğrenilen, kiminin ‘bakiye’ olarak tarif ettiği ‘ruh’, bu kez meclisleri doğurdu. O da fena değildi, hatta forumların hamlığından sıyrılmış, daha efektif bir hali vardı denebilir. Ama bu kez biraz daha siyaset ve partiler ağırlıklıydı. Biraz önce sözünü ettiğim, ‘dünyanın en büyük sorunu benim sorunum’ kafasındaki ekolojistler, hak savunucuları ve diğerleri ise forumlardaki kadar galebe çalmamaya başlamıştı, zira tüm o söylemleri biraz kakafonik olsa da hemen herkes tarafından kullanılır olmuştu. Şimdi ise pek çok sosyalistin müthiş kafa karışıklığının ve kötü ezberlerin müsebbibi olarak varlığını sürdürüyor.

Sanırım en başarılı meclisler Hayır Meclisleri’ydi, her ne kadar kendi bileşenleri tarafından dağıtılması da bir o kadar başarılı olduysa! Bu başarılı dağıtmayı hazmedeyenler bu kez Seçim Süreci Meclisleri’ni kurdu ve belki nicel olarak Hayır Meclisleri kadar olmasa da seçim sürecinde muhalefete bir ek motivasyon sağlayabildi. Bunu pek çok sosyalist siyaset hiç duymamış gibi davranacaktır, zira onlar bu süreçte öyle bir meclise gerek duymamıştı. Son deneme olarak ortaya çıkan ve yine seçimlere yönelik oluşan Demokrasi Meclisleri ise Hayır Meclisleri’nin yanında çok sönük kaldı. Zira artık o meclis motavisyonu yenip bitirilmişti.

TERSİNDEN ÖRNEK VAKA OLARAK BHH

Yine aynı dönemlerde kurulan bir başka meclisten daha söz etmek gerekir, ki bu meclis sosyalistlerin meclis kavrayışının ne yazık ki sınıfta kalmasının örneği olarak tarihe geçecek. Birleşik Haziran Hareketi (BHH), sosyalist partiler ve yapılarla bağımsız bireyler tarafından oluşturuldu. Öyle bir meclisti ki, bir bileşeni bu süreçte üçe bölünmeyi başardı! Kısa süre sonra da yine bir seçim arifesinde, HDP temelli tartışmalar sebebiyle kendi kendini yedi. Belki de meclis olarak tarif edilmesi baştan hataydı, ama o zaman yüzer gezer bağımsızları oraya çekmenin başka bir yolu da olmayacaktı. Şunu da ekleyeyim ki, eğer ki çoğulculuk salt siyasi olarak değil etik olarak da anlaşılmadığı sürece bu hatalar yine tekrar edecek.

ÖNCE EYLEM BİRLİĞİ OLSA NE OLURDU Kİ!

Şimdi nereden mi çıktı bu forum ve meclis meselesi?.. O zaman da kafamı yoran, bugün de kafamı yoran bir soru sebebiyle... Belki de Hayır Meclisi dahil hiçbiri gerçek anlamıyla meclis değil de, birer zorunlu eylem birliği denemesiydi ve gerçek neyse öyle tanımlanmalıydı. Belki de kalıcı eylem birliği denemelerinde bir başarı hikayesi yazmadan, meclislere girişmek bir hataydı. Belki bugün de, eylem birliklerini kalıcılaştırmadan ve genişletmeden ‘birlik’ atılımları yapmak biraz acelecilik. Doğru hem sosyalistlerin hem de HDP’nin bir başarı hikayesi için adım atmaya gereksinimi var, ama bunu kademeli olarak yapmak sanki daha başarılı bir sürecin ilk adımı olurdu.

AJANDANI AL EN YAKININDAKİNE GEL!

Zira, ‘birlik içinde birlik’, ‘birlik içinde kümelenme’nin şimdiden ipuçları ortaya çıkıyor. Söz gelimi Zamlar Geri Alınsın hareketlenmesinde olduğu gibi ikili, üçlü ön görüşmeler, özgül ağırlık oluşturma eğilimleri ortaya çıkıyor. Yine Üçüncü İttifak içinde, ‘o ona, bu buna daha yakın parti’ gibi... İşte bu sebeple...

Her şekilde bu Üçüncu İttifak bir hareketlenme sağlayacaktır ancak bu işin saha ayağının sağlam olması için sanırım eylem birliği temelli bir geçiş süreci çok daha iyi olur. Hala da bunun yolu açık... Yeter ki biraz önce sözünü ettiğim gibi, birkaç yapı görüşüp bir eylemlilik yaratmaya çalışacağına, ve bunu herkesin ajandası yapmaya çalışacağına, tüm yapılar bir arada görüşüp bu yolu açsa... Niye mi? Buyurun Demokrasi İçin Birlik, basın açıklamaları ve temsili katılımlı cılız basın toplantılarıyla yıllardır hep yerinde saymıyor mu? Bu maziden bir örnek mi oldu, e o zaman buyurun Kadıköy’deki ‘Zamlar Geri Alınsın’ mitinginin katılımına! İmzası olanların çevresinin kaçta kaçı katıldı sizce? Peki niye?