Türkiye’de sosyalist hareketin en temel sorunlarından biri, sanırım ki marksizmi unutmuş olmak. Hiç leninizme girmiyorum, çok daha temel bazı unsurlardan söz etmek istiyorum. Söz gelimi, diyalektik materyalizmden, söz gelimi ‘tarihsel bağlamdan’ ve yine tabii belki de en önemlisi ‘sınıf mücadelesinin’ güncellenerek bir perspektif oluşturulmasından... Eğer ki, bugün sosyalist parti ve yapıların büyük bir bölümü kendi içinde birlik arayışlarını beceremeyip, kendini ‘radikal demokrat’ olarak tanımlayan, etnik temelli kimlik mücadelesi veren bir parti tarafından yapılan bir çağrıda hizalanabiliyorsa, bu bile başlı başına işte bu eksikliğin bir göstergesi. Tıpkı daha önceki süreçte, Halkların Demokratik Partisi bir Türkiye partisi olarak yola çıkarken o çatı altında bir araya gelen sosyalist partilerin süreç içerisinde bir kimlik mücadelesiyle kendini sınırlaması, hatta Kürt siyasetiyle ‘en kimlikçi benim’ yarışına girişmesi gibi...
KADİM HASTALIKLARI UNUTMADAN!
O zamandan bugüne çok fazla değişim yaşandı ve bugün artık sosyalistler arasında birlik arayışları, bir acil mecburiyet haline gelmiş bulunuyor. Her ne kadar daha önceki deneyimlerden, söz gelimi Birleşik Haziran Hareketi’nde (BHH) yaşanan ‘kadim hastalıklardan’ tam kurtulamamış olunsa da her deneme iyi bir hamle... Çünkü zaten denenmezse bu kısır döngü içinde çoğu sosyalist partinin varoluş sebebi ortadan kalkacak.
Önce birlik girişimlerine şöyle bir göz atalım. Bir yanda genelde hacmen pek de büyük olmayan birkaç partinin bir araya geldiği ve temelde ‘işçi-emekçi hükümeti’ seçeneğini öne süren Birleşik İşçi Zemini (BİZ) var. Sebebi her ne olursa olsun, bu girişimin önemi, birliğin bir stratejisinin olması; ki bu daha öncesinde pek görülmedi. Öte yanda bu aralar parlamentodaki sözcüleri sayesinde atılım içinde olan Türkiye İşçi Partisi’nin hemen her sosyalist yapıyla görüşüyor olması... Yine pek çok sosyalist yapı birbirlerine ziyaretleri sıklaştırdı, pek çoğu BİZ benzeri ek zeminler oluşturmak ihtiyacında... Bunların hepsi olumlu arayışlar, ama geçmişten biraz ders çıkartarak yapmakta fayda var.
Her ne kadar BHH, bir stratejik hedef etrafında toplanmış sosyalistler ve bağımsız bireylerden oluşan bir hareket olarak tanımlansa da, aslında taktik bir girişimdi ve amacı sahada sayısal bir güç odağı oluşturmaktı. Ama işte kadim hastalıklar ve Kürt meselesi, taktik girişimlerin uzun ömürlü olmasına izin vermedi. SİP geleneği ‘birlik içinde bölünmek’ gibi bir deneyime imza attı, o zamanki adıyla ÖDP seçim sürecinde net bir tutum alamadı, derken bir süre sonra bu birlik denemesi başarısızlıkla son buldu.
POLYANNA OLMAZSA UMUT VAR!
Çok uzatmayayım geçmişteki olumsuzlukları, ama sosyalist çevrelerde egemen olan ‘Her şey çok güzel, bizler çok güzeliz, her şey şahane olacak’ benzeri Pollyanna halüsinasyonlarından uzak durmak gerektiğini de hatırlatayım.
Şimdi gündemde ‘Üçüncü Yol’, ‘Üçüncü İttifak’, ‘Demokrasi İttifakı’ ya da başka bir isim konacak bir girişim var. Çıkış noktası HDP’nin de yokluğunu çok derinden hissettiği Selahattin Demirtaş’ın bir açıklamasına, daha doğrusu bir çağrısına dayanıyor. Hemen ardından bu çağrı Demokrasi İçin Birlik (DİB) toplantısında da gündeme geldi. Çok kısa süre sonra da Ankara’da bazı sosyalist partilerin katılımıyla bir toplantı gerçekleşti. Bu yazıyı okuduğunuzda, ikinci toplantı da yapılmış olacak. Neresinden bakarsanız bakın, olumlu bir adım. Hem de sadece sosyalistler ve HDP için de değil, tüm muhalefet için...
MUHALEFETİN HER KESİMİ İÇİN FAYDALI
Kısaca bunu da belirtip sonra meseleye geçeyim. HDP ve sosyalist partilerin başka bir ittifakta buluşması ve mücadelenin bir üçüncü cephesinin açılması, Millet İttifakı’nın sürekli karşı karşıya kaldığı ve özelikle CHP ve İYİ Parti tabanında hala karşılığı olan ‘Millet İttifakı PKK ile bağlantılı’ argümanının etkisini ortadan kaldırır ve oradaki yüzde 45’i zorlayan oy potansiyelini konsolide etmekle kalmaz artırır da...
Şimdi gelelim HDP açısından faydalarına...
HDP İÇİN MOTİVASYON KAYNAĞI
Kürt siyasetinin kanaat önderleri her ne kadar ‘HDP’nin oyu yüzde 15’e çıkacak’ dese de, gerçek pek böyle değil. Öncelikle yüzde 3’e yakın ‘emanet oy’ CHP’ye geri dönme eğiliminde... Baraj yüzde 7’ye indiğinde ve HDP’nin baraj sorunu kalmadığında o oyların CHP’ye geri dönüşü garanti. Bunun yanı sıra, etkin kadrolarının çoğu hapiste olan HDP’nin siyasi etkinliği ciddi oranda yara almış bulunuyor. Bu sahada çok açık biçimde gözlemleniyor. Bu sebeple HDP’nin yeni bir motivasyona ihtiyacı var. Bir diğer mesele, tıpkı 7 Haziran öncesinde olduğu gibi ‘Türkiye partisi’ ayarına geri dönmek için de HDP’nin yeni bir dinamizme gereksinimi var. İşte bu sebeple yeni bir ittifak çok önemli.
Üstelik bu kez bazı sosyalist partilerin Kürt siyasetine çok da hizalanmadan bir araya gelebileceği bir model söz konusu. Bu yeni girişimden hoşnutsuz olan bazı HDP’liler de belki başka bir seçenek arayacak, Ayhan Bilgen gibi belki de... Milliyetçi ve bir bölüm mukaddesatçı unsur da kendi yolunu çizer böylelikle Kürt siyasetinde.
TAKTİK BİR MESELE DEĞİL
Peki sosyalist partiler için faydaları ne olur bu ittifakın? Bence bugüne kadar önlerine gelen en büyük olanak. Yeter ki, ‘Aman bir ittifak olsun da nasıl olursa olsun’ demesinler! Hepsi ipe un sersin, ‘kim daha işçi sınıfı partisi yarışına’ girsin anlamında söylemiyorum tabii ki... Ama bir ittifakın gerektirdiği strateji ve taktiğin tüm bileşenler tarafından net biçimde ortaya konması gerek. Sonra da bileşenlerin hacmine bakmaksızın, çoğulcu bir şekilde belirlenecek bir kısa vadeli ortak program hazırlamak. Orta vadeli bile değil, ki ayrıntıda boğulma tehlikesiyle karşı karşıya kalınmasın. Unutmamalı ki, her ittifak bir süreçtir.
HACİM MESELESİ HİÇ DEĞİL!
Bu noktada küçük bir eleştiri, bu çağrı yapılırken biraz daha hazırlıklı ve incelikli olmak çok daha iyi olurdu. Söz gelimi ‘olmayacak duaya amin’ misali ya da ‘çağıralım kabul etmezler zaten, zorda kalsınlar’ mantığıyla bazı partilere alelacele çağrı yapmak yerine, daha sonra çağrı yapılabilir veyahut daha ciddi öngörüşmeler sonrasında bu çağrı kamuoyuyla paylaşılabilirdi. Çağrıyı baştan geri çeviren Sol Parti’ye yönelik hakarete varan eleştiriler böylece engellenebilirdi. Yine TKP’nin diğer sosyalistler ve HDP çevreleri tarafından boy hedefi haline getirilmesi çok gereksizdi. Eğer ki bu çağrı sadece bu iki partinin biraz daha geniş bir tabana sahip olmasından kaynaklandıysa, bunun da ciddi bir hata olduğunu belirtmek gerekir. Zira bu ittifak salt taktik bir hamle değil, stratejik bir hamle de olmazsa, sonuçta ya BHH gibi sönümlenir ya da HDP çatısı altındaki sosyalist partilerin daha önceden yaşadığı varoluş nedenlerinin erozyona uğraması bu kez ittifaktaki sosyalist partilerin de sorunu olabilir.
Umarım, bu ikinci toplantının ardından çağrı yapılmayan irili ufaklı tüm sosyalist yapılara da bir çağrı götürülür, tabii ki programlarına da bir dikkat ederek, durduk yere kimseyi de zora sokmaya veya ittifaka dahil olmaya zorlamaya gerek yok!