İpi elimizde tutalım demek istemişlerdi. İpin ucunda bir şey yok, farkında değillerdi. Boğaziçi Üniversitesi’ne atanan kayyımla beraber hareketlenen gençlerin önünü ne kesebilir? Cevabı gelin beraber tartışalım. İlk güne dönelim. 4 Ocak 2021. BOÜN önünde toplanan yüzlerce öğrencinin kayyım rektöre karşı yapmış olduğu ilk eyleme. O gün kuzey kapıyı aştığımız yüzlerle, politik hatta dökebilmek için forum gerçekleştirdik. Herkes çıktı sözünü aldı. Konuştu, forumdakiler alkışlarıyla katıldılar/katılmadılar. Ana hat belliydi. Bu hareketlilik, bir gün değil her gün devam edecekti. Forumdan sonra bir haber geldi, “Rektör okula gelmiş!”. Oradaki genç kitle hemen rektörlüğün olduğu güney kapısına yöneldi. Karşılaştıkları polis ablukasına karşı kol kola girdi, ileriye doğru yürüdü. Bi saniye!
Kol kola giren polis ablukasının tam önünde dönen mevzulara girelim mi? Aman, polemik yapalım. Rektörlüğe yüzlerce insanla gelen bazı solcu arkadaşlar, eylemi bitirelim çarşamba devam edelim diye kitleye seslendiler. Polis barikatının en önünde, bunu diretmek için, karşı çıkanlara “İradeyi kırıyorsunuz, 3-5 kişinin dediğine mi bakıcaz” dediler. Ama arkadaki kol kola giren yüzlerce gencin “Yüklen yüklen, barikata yüklen” deyişini de mi duymadılar? Neyseki yine sol yüzünden omuzlara yük olarak binecek bir hatayı engelleyebildik. Kitle ile hareket ettik ve barikata yüklendik. Ülkenin her karış toprağına sesimizi duyurduk, kitle ile hareketin heyecanını birlikte yaşadık.
Bu yazıyı okuyan herkese soruyorum. İrade dediğimiz tepeden inme siyaset yapmaya çalışanların mıdır? Yoksa eyleme katılan her bir gencin mi? Biz solcuyuz, daha iyi biliriz diye hareket eden arkadaşlar kulaklarını iyi açıp dinleselerdi kitleyi, anlarlardı. “İradeyi kırıyorsunuz” söyleminde eylem sonrasında da ısrarcı olan arkadaşlar, “O gün iradeyi kırdınız bu bir hataydı, eleştiriyi kabul etmelisiniz” dediler. Megafonu elinde bulunduranın değil, o megafondan daha çok sesi çıkan kitlenindir irade. Eğer ki bir eleştiri olacaksa ve biri kabul edecekse bu o megafonla kitleyi dağıtmaya çalışanlarındır. Rektör buraya gelmiş diyip yüzlerce insan yürüyecek. Sonra “aaa polis varmış o zaman dönelim çarşamba gelelim” denilecek. O gün o kitleyi dağıtmayı başarabilselerdi(!), işte o zaman ‘bu bir hataydı’ diyebilirdik.
Bu arkadaşlar eleştiriye şunu ekliyorlar: “En son 200 kişi kalmıştık, bu başarısız olduğunu gösterir.” Şunu hatırlatmak gerek, son zamanlarda hangi kitle 2 saat polis barikatı önünde direndi, eylem yaptı? O kadar saldırı olunca da kitlenin dağılması normal değil miydi?
****
Hemen ardından 2 gün sonra bir araya gelen gençlerle Kadıköy’de coşkulu bir eylem yapıldı. Sözler alındı, sloganlar atıldı. Gençlik hareketi açısından iyi bir eylem oldu. Hem Boğaziçi içinde hem de dışında hareketlenmeleri arttırmıştı. Bundan 2 hafta kadar sonra aynı eylem tekrarlandı. Geçtiğimiz gün adeta tekrarı yapılan Kadıköy eyleminden bahsediyorum. Sahi neden Kadıköy’de yine aynı eylem yapıldı? Bir önceki eylemden farkı neydi? Eyleme biz de gittik ama gençler de geldiği için. Fakat şu soru devam etti. Bu eylem neden yapıldı? Neden bir öncekinden farkı yoktu? Yaratıcı değildi, ileri bir fikir yoktu. Eylem kitleye önceki kadar heyecan da vermedi. Siyasetinin belli olmadığı, somut hedeflerinin olmadığı bir eylem ne kadar heyecan verebilirdi? Fikirlerin çarpışmadığı bir yerden ne çıkabilir ki zaten? Kitleyi ve kitlenin katılacağı bir eylemi hareketlendirecek olan şey, hareketin öznelerinin çıkaracağı kıvılcımdır. Hareketin özneleri kendi siyasetini üretemiyorsa, bunun yolu açılmıyorsa, geri dönülemez kaza kaçınılmaz olur. Hareketi var edecek özneler meclisle kendini var edebilir. Sözüyle, yetkisiyle, kararıyla. Somut, ortak hedefini ancak böyle var edebilir.
Boğaziçi öğrencilerinin kurmaya çalıştığı meclis tam olarak tanınmadı. ‘Bu da böyle eylem olsun işte, gelsinler sonra da gitsinler’ demeyi sever solcular. ‘Boşver ne siyaseti. Ne hattı, ne hedefi? Gelsin gençler yapalım bir eylem, dayanışıyoruz ya işte, o yeter'...
İrade tanımamak budur işte. Eylemi de esas hareketi de var edecek ve yönlendirecek olan şey ancak meclis işleyişi olabilirdi. ‘Getirelim herkesi birlikte güzeliz’ ile olmaz o işler.
Solcular neden istemiyor meclisi? Buranın uzmanı, bileni biziz demek istiyorlar. Solcular desin, kalanlar yapsın demek istiyorlar. Kendileri konuşsun istiyorlar sadece. Oysa meclis öyle mi? Meclis dediğin yerde herkes konuşur. Herkes eşittir. Doğru da konuşulur, yanlış da konuşulur. Fikirler çarpışır, tartışılır. Polemik de çıkar, ortak fikir de. Karşıt fikirler, kötü değildir. Farklı fikirler kötü değildir meclislerde. Birbirini besler, güçlendirir. Doğruya yönlendirir. Solcular herkes söz alsın da diyor bazen, ama karar oradan çıksın hiç demezler. Söz yetki karar demiştik değil mi? Meclislerde de söz yetki karar öznelerinindir. Tek adamların değil. Tepeden inme siyaset severlerin değil.