Cemil: Fikret şu çayı kaldır da soğuk bir şeyler getir. Yoruldum bardağa üfleyip çayı yudumlamaktan.
Hasan: Çay sıcak içilir Cemil, Samsun’da hava buz gibi. Üfleme zaten kendi kendine soğuyor çay.
Cemil: Sıcak işte Hasan, keyfimden üflemiyorum çayı, soğusun diye üflüyorum.
Fikret: Tamam abi tamam. Soğuk çay var dolapta ondan getireyim sana.
Hasan: Çayın soğuk olanı mı olur allasen.
Göçmen: ‘Allaseni’ sizde kullanıyorsunuz demek. Jack London’da çok kullanıyor kitaplarında.
Fikret: Sen nerden biliyorsun elin gavurunun kitaplarını göçmen. Sait Faik Abasıyanık’tan biliyoruz biz bunu.
Hasan: Sait Faik’i nereden biliyorsun sen Allah’ın köylüsü. Gerçi Sait Faik de köylülerden öğrenmiştir kesin bunu.
Göçmen: Fikret abi sen sürekli ırkçılık yapıyorsun. Hem bana buranın yerlisi olmadığım için böyle şeyleri bilemeyeceğimi söyledin, hem de Jack London’u söylediğim için kızdın. Yapma abi böyle şeyler zoruma gidiyor.
Cemil: Lan Fikret Allah’ın Arap Urfalısı seni, sen kimsin de kimi ötekileştiriyorsun. Yapma oğlum böyle şeyler, yazıktır. Sen önce kendine bak.
Hasan: Aferin Cemil! Ne güzel ırkçılığı, ırkçılık yaparak eleştirdin öyle aferin! Ona bakarsan sende Yozgatlısın. Samsun’un ekmeğini yiyip suyunu içiyorsun. Kalkıp kovayım mı seni Yozgat’a. Kovayım mı ha.
Cemil: O anlamda demedim ben ya. Her şeyi yanlış anlıyorsun sen de. Kalbimi kırmak için resmen fırsat kolluyorsun.ayıptır.
Göçmen: Abi sakin olun biraz. Gökmen benim adım, göçmen diye lakap takmayın yeter bana. Ayrıca Samsun’da dün biri intihar etmiş. Duydunuz mu?
Cemil: Metin Irmak’mış adı gördük tabi. Mobilyacıymış eskiden. Çoktandır işsizmiş, yazıktır yurdumun insanına.
Hasan: Dediklerine göre eşi de kanser hastasıymış. Solunum cihazı bile alamamış eşine.
Fikret: İŞ ve AŞ yazmış ellerine galiba. Çok kötü bir durum be abi. Hem Samsun’da o kadar çoğaldı ki intiharlar akıl alır gibi değil. Türkiye’de çoğaldı gerçi.
Cemil: Geçen gün de öğrenci yurdunda güvenlik görevlisi olan 48 yaşındaki Ayşegül Karacı diye bir kadın baraja atmış kendini. Çok yazık yurdum insanına.
Hasan: Geçen gün de 18 yaşında olan Doğukan Yakışır diye bir genç sosyal medyadan şöyle bir mektup yayınlayarak:
Artık hayal kurmuyorum. Sorguladıkça kendimden soğudum. İçimde kocaman bir boşluk var. Yediğim yemeğin içtiğim suyun bile bir anlamı yok, demiş.
Oturdukları bodrum katında pompalı tüfekle kıymış canına garibim.
Fikret: Geçen gün de 77 yaşında olan Selami adında yaşlı bir amca evin tavanına asarak intihar etmiş. 77 yaşında olan biri niye kıyar canına aklım almıyor abi. Sen ne dersin göçmen bu duruma.
Göçmen: Göçmen değil Gökmen abi. Gökmen desen ne olur sanki. Bekledim acaba hanginiz der diye ama hiçbiriniz söylemediniz. Geçen gün de 15 yaşında Iraklı bir çocuk baraja atlayarak intihar etti. 77 yaşında olan biri neden intihar eder diye üzülüyorsun Fikret abi, ama 15 yaşında olanı anmak aklına bile gelmiyor.
Cemil: E oğlum söyle işte aklımıza gelenleri söylüyoruz biz de. Fikret’e de yüklenme bu kadar. Sevdiğinden takılıyor seninle.
Yazık yurdum ve yurdumdan olmayan ama yurdumda yaşayan tüm insanlara, çok yazık.
Hasan: İntiharlar yeni değil çoktandır var. Ama sanki bu aralar daha çok çoğaldı gibi.
Fikret: İntiharlar çoktandır var doğru. Hem sadece Türkiye’de değil tüm dünyada böyle.
Mesela 19.yy da 35 yaşında yoksul bir iğne işçisi olan Henry Morgan adında birisi açlıktan inim inim inliyormuş Londra’nın bir sokağında. İşsiz olduğu için kaç gündür boğazından bir lokma ekmek geçmemiş garibimin.
Yoldan geçenler inleme sesine doğru yürüyünce yerde yatan bir adam görmüşler. Hastaneye götürmüşler ama adam hastanede ölmüş.
Hasan: Az önce jack londan dedi diye adama söylemediğini bırakmadın. Şimdi henry menry anlatıyorsun. Konumuzla ne alakası var bunun Allasen.
Cemil: Harbiden Fikret ne anlatıyon sen.
Göçmen: Anlat anlat dinliyorum ben. Göçmen diyorsun diye kızıyorum sana ama çok güzel hikayeler anlatıyorsun bazen.
Fikret: Bi kesmeyin sözümü de bitireyim ya.
Hasan: Tamam tamam anlat hadi.
Fikret: Sonra bazı gazeteler işçinin açlıktan dolayı değil bazı ailevi sebeplerden ötürü kendini aç bırakarak intihar ettiğini yazmışlar.
Düşünebiliyor musunuz işsiz olduğu için açlıktan ölen biri var ama gazeteler neler neler yazıyorlar.
Şerefsiz yaratıklar.
Hasan: Ne çemkirdin be Fikret. Onu geçtim sen bu kadar bilgiyi nasıl tuttun kafanda.
Cemil: O değil de gazeteciler ne aşağılık insanlarmış.
Fikret: Hepsi böyle değil ki be abi. Bu gazetenin yazdığı yalanları da sonuçta başka bir gazeteci ortaya çıkarmıştır herhalde.
Hasan: E oğlum sen baya az önce ‘elin gavurları’ dediklerini övmeye başladın.
Fikret: O değil de abi. Şimdi Metin’in intiharı içinde bazı gazeteciler ya da hükümetten bazıları böyle yalanlar söylerler mi merak ediyorum?
“Türkiye’de yoksulluk özellikle aşırı yoksulluk sorun olmaktan çıkmıştır” derler mi sizce?
Hasan: Yok be oğlum diyemez kimse böyle bir şey. Hem Fikret senin dediğin bu olay çok eskiden yaşanmış anlattığına göre. Bu ülkede yoksul babalar bebek maması çalarken, hatta daha dün bir vatandaş eline İŞ ve AŞ yazmışken kimse böyle bir vicdansızlık yapamaz.
Cemil: Yaparlar yaparlar. Özellikle parlamento denilen katakullicilerin konuşma yaptıkları yerde öyle şeyler diyecekler ki şaşar kalırsın.
Göçmen: Onların tek dertleri çok yemek yedikleri için dügmesi patlayan gömlekleri yerine yeni gömlekler almak. Onların tek dertleri bu.
Fikret: Neyse ne artık. Böyle yalanlar söyleyeceklerse bile, mutlaka yalanlarını ortaya çıkaracak olanlar da vardır.
Hasan: Ne bileyim ben de. Allah’tan bizim işimiz var da çok kötü durumda değiliz.
Cemil: Tarlada yağmur çamur, çoğu zamanda güneşin altında çapa yapıyoruz diye hayıflanıp vırın tırın ediyoruz ama işsiz kalsak daha kötü be kardeşim.
Fikret: Haklısın abi çok haklısın. İşsiz kalmak daha da kötü. Bizim koşullarda çok kötü ama.
Bizi de öldürmüyorlar sıtmaya razı ediyorlar.
Göçmen: Aslında hepimiz Metin gibiyiz abi. Sanki doğduğumuzda kulağımıza işsiz kalacağımız, ülkemizden kovulacağımız, intihar etmek zorunda kalacağımızı okuyup üflemişler gibi.
Hasan: Seni bilmem ama doğduğumuzda bizim kulağımıza ezan okuyup üflediler. Dinle bir daha dalga geçersen kırarım bacağını.
Cemil: Çemkirme adama Hasan. Haklı adam söylediklerinde. Sanki hepimizin kaderi böyleymiş gibi doğar doğmaz hep yoksulluk hep yoksulluk.
Fikret: Benim eve gitmem lazım artık çok geç oldu. Senden nemlendirici krem istemiştim Cemil getirdin mi?
Hasan: Kremi ne yapcan Fikret efendi.
Fikret: Yav çocukla oynarken elimdeki nasırlar batıyor çocuğun yüzüne. Durmadan söyleniyor hergele. Krem süreyim yumuşasın biraz.
Göçmen: Çocuk haklı valla. Ben yüzümü yıkarken rahatsız oluyorum. Kim bilir çocuğun nasıl canı acıyordur.
Hasan: Çok haklısın Fikretcim. Elimize İŞ ve AŞ yazarak intihar etmek isteyecek olsak nasırlar yüzünden yazamayız valla.
Cemil: Ağzını hayra aç Hasan. İşsiz değilsin aşsız değilsin. Ne biçim konuşuyorsun.
Hasan: Bugün değilim abi. Peki yarın ne olacak biliyor musun? “Biz hiç işsiz, hiç aşsız kalmayacağız” diyebilir misin? Diyemezsin.
Sanki Metin bizim gibi hem işi hemde aşı olan biri değil miydi? Ee ne oldu sonra bak eşine solunum cihazı dahi alamayacak hale geldi.
Fikret: İçimizi kanatma be Hasan. Biz de biliyoruz yarın ne olacak ne olmayacak. Ama şimdi düşünüp bunları kederlenmek de istemiyoruz.
Cemil: Neyse ben de kalkıyorum artık. Nöbet sırası Hasan’da bugün. Çok düşünüp de yıpratma kendini. Her şey olacağına varır.
Sulama tabancalarını sürekli kontrol et Hasan. Yoksa bazı tabancalar çalışmıyor, bu yüzden de ektiğimiz tohuma su gitmiyor. Heba olmasın ektiğimiz tohumlar.
Haydeyin görüşürüz yarın.
Hasan: Tamam tamam hallederim ben.
Görüşürüz.