İki yılın sonunda kamulaştırma meselesine yeni gelebildik. Meclisteki bütçe görüşmelerinde ana muhalefet lideri beşli çetenin kamulaştırılacağını ilan etti.
Birkaç gün önce de İzmir’de apartmanlarda çalışan işçilere “Birlik olun, örgütlenin” çağrısı yaptı. Ama aynı Kılıçdaroğlu geçen yıl yapılan DİSK kongresinde böyle demiyordu, hatırladınız mı? Orada diyordu ki “Tüm ülkelerin demokratları birleşiniz”.
Nereden nereye? Sanırım demokratların birleşme meselesi bir yıl içerisinde hallolmuş. Arada biz kaçırmışız. CHP için artık demokratların değil, işçilerin birliği ve kamulaştırma zamanı.
O DİSK kongresinde alkış tutan solcu eller rahat bir nefes alabilir artık. Onların CHP söylemiyle paralellik kurmaya çabalamasına pek gerek kalmadı. Eski usule geri döndük. İşçi konfederasyonlarında demokratlar değil işçiler birlik oluyor. Artık siz de CHP gibi iktisadi krizin içinden konuşmaya başlayabilirsiniz.
CHP’ye ve solculara göre hep birlikte baskılara karşı birleşip gidiyorduk, her şey de çok güzel oluyordu. Peki bu gecikmeli örgütlenme ve kamulaştırma söylemleri şimdi nereden icap etti?
Gelişmeleri şöyle sıralayalım. Arada paldır küldür ekonomi bakanı düştü. Yeni ekonomi yönetimi her konuda kendinden önce ne varsa tükürdüğünü yalıyor. Acı reçete söylemi dillerde dolanmaya başladı. Reform mu yapsalar, Katar’a mı yalvarsalar bilemediler. Esnaf ayakta, işçiler hareketli. İstatistikleri artık TÜİK bile çarpıtamıyor. Anket sonuçları da hepimizin malumu.
Daha ne olsun? Bunca gelişmeye rağmen siyasi iktidar neredeyse ekonomi alanında kendi kendine muhalefet edecek konumda. Biraz daha beklemeye devam edilirse siyasi iktidar ekonomik krizin sebebinin de cehape zihniyeti olduğunu halka anlatmayı başaracak. Fırsatını bulduğu anda kendini işçilerin can dostu, sermayenin baş düşmanı ilan edecek.
Ana muhalefet ve sol ise ekonomik krizi temel mücadele başlığı haline ancak şimdi getiriyor. En az iki yıl geç kalarak. Koca bir yerel seçim birlik beraberlik laflarıyla geçti gitti. Sonrasında belediyeleri aldık, görevleri dağıttık, aman tadımız kaçmasınla da bir yıl geçti. Demokrasi mücadelesinin, dış politikanın hakkını veren bir muhalefet de yok ortada. Ekonomik krizi konuşmak için artık başka bir aşama da zaten kalmadı. Tüm aşamalar bitti. Boğazımıza kadar ekonomik krizin içindeyiz. Herkesin de eteğindeki taşları dökmesinin vakti geldi.
“E bugüne kadar ekonomi konuşulmadı mı hiç?” demeyelim. Bir gündem olarak ekonominin kötüye gidişini AKP dahil herkes konuştu. Siyasi iktidarı ekonomik krizin yarattığı sonuçlar bazında geriletme ise hedeflenmedi. Ekonomi her zaman demokrasi sorununun yan sonucu olarak ele alındı.
Kapitalizmin krizi yıllardır sürüyor. Ama sanki bu bir üretim ve mülkiyet biçiminin krizi değilmiş gibi konuşuluyor. Bu kriz evdeki gelirin gidere yetmemesi krizi değil. Aslında kriz dediğimiz bu güne kadar savunulan, toz kondurulmayan serbest piyasacılığın can çekişmesi.
Yazsam yalan olmaz, CHP de serbest piyasacı. Ama bugün kısmi de olsa kamulaştırmanın uygulanabileceğini öne sürüyor. Siyasal mücadelede halkın desteğini arkasına almak isteyen herkes sorunlar karşısında bir çözüm önermek zorunda. Ama doğru ama yanlış. Siz neyi savunuyorsunuz söylemek zorundasınız. Bu öyle her koşulda altı ok saymakla da olamaz. Ekonomik kriz ortada herkesin de ekonomi programını ortaya koyması gerekir. Kılıçdaroğlu bu kaygılarla kamulaştırma da dahil ekonomi meselesine temelden el atmak zorunda kalıyor.
İşçiler heyecanlanmasın, sermaye ürkmesin diye ekonomi programı olmaz. Bu düzen sermaye düzeni. Kriz de sermaye düzeninin krizi. Çözmek isteyenler buyursun. Hem sermayeyle kol kola, hem emekçi halkı koruya koruya bir çözümü yok bu işin. İşte şimdi CHP ekonomiyi, programı şöyle bir önüne koydu artık. Ne yapılmalıymış? İşçiler örgütlenmeliymiş. CHP ne yapacakmış? Sermaye gruplarının beşini de olsa kamulaştıracakmış. CHP adına fena bir başlangıç sayılmaz.
Solcular bile lafı “kamuculuk”, “sosyal devlet”, “işçilerin talepleri”, “faturayı ödemeyiz” diyerek dolandırıp duruyor. Onlar bile CHP kadar olamadı. Çıkıp da bir kamulaştırma diyemediler. Çok dikkatliler. Aşama, aşama, aşama… Ama sorsan hepsi iktidarcı ihtilalci.
CHP işçiye, emekçiye, yoksul köylüye, alın teri dökene, emek verene seslenmek, onları kazanmak zorunda. Kısmi de olsa kamu adına el koyulacağını ilan etmek zorunda. Biliyorsunuz yerel seçim öncesinde CHP’nin tüm adaylara dağıttığı bir kitap vardı. Adı Radikal Sevgi. Şimdi ise sevimsiz konuları teker teker açıyor. O halde güle güle radikal sevgi, hoşgeldin kamulaştırma. Darısı “asgari” solun başına.
Öyle tatlı tatlı, herkese mavi boncuk dağıtan ekonomi programı yok işte. Herkes netleşmeli. Ekonomiyle ilgili en solcusundan her şeyi alt alta yazmakla da program olmuyor. O biraz hoca doğrusuna puan versin stratejisi. En önce emekçi halkın iktidarını savunuyor musunuz, savunmuyor musunuz? Buna bir karar verin. Öyle kolay bir cevabı yok işte. Mesela CHP savunmuyor. Ya sizler?
Solun bu ekonomik krizden beklentisi nedir? Emekçilerin acılarını dindirmek mi, ekonomik kriz içerisinde örgütlenip iktidar mücadelesini kazanmasını sağlamak mı? Yoksa bunların hepsi için henüz erken mi? Hele bir örgütümüzün 150. kuruluş yılını kutlayalım ondan sonra mı diyorsunuz? Her ne düşünüyorsanız onu düşünün. Ama bir ilan edin.
Peki bu süreçte EHP ne dedi? “Üretenlerin örgütlü gücü kriz yaratan gidişata el koyacak” dedi. Bu program açıkladığında, şehirlerin meydanlarında ilan edildiğinde birlikçi solcular uzaktan bakıp gülüyordu, yurtseverliği öne süren komünistlerin ise o taraklarda hiç bezi yoktu. CHP örgütlenme ve kamulaştırma dedi ya. Şimdi ekonomi programları havalarda uçacak. Zaten başlamışlar bile. Öyle yapılmalı, şöyle edilmeli, sosyalist programın önemi laflarına.
Bugün CHP de işçilerin örgütlenmesini öne sürüyor. Peki ama nasıl? Ulusal bayramlara yedeklenerek mi? Ücret, alacak hedefleri etrafındaki sendikal gelenekle uzlaşarak mı? Demokrasi programıyla sınırlı sosyal medya solculuğuna sıkışıp kalarak mı? Yoksa doğrudan düzen partilerinin arkasına dizilerek mi?
Bence hiçbiri. İşçiler, emekçiler daha önce EHP’nin öne sürdüğü programda vurguladığı gibi örgütlenmeli. “Kriz yaratan gidişata el koymak” hedefiyle. Örgütlenmesi sermayeden bağımsız olmalı. Onun iktidarına son vermeyi hedef almalı. Doğrudan emekçi halkın iktidarı için örgütlenmeli. İşçi sınıfı sadece hak “talep” etmez sevgili arkadaşlar. Sömürü ilişkilerini ve özel mülkiyeti ortadan kaldıracak yegane güç işçi sınıfıdır.
Sol, emekçi halkın iktidarı hedefini terk edeli çok oldu. Bu fikrin oldukça uzağında dursa da “tek çözüm” bu. Sermaye sınıfı egemenliğini sürdürdüğü müddetçe var olan iktisadi kriz çözüme kavuşturulamaz. Çözümün yolunu ancak örgütlü emekçiler açabilir. Partisiyle, meclisleriyle, sendikalarıyla örgütlü emekçiler.
Emekçilerin programında kocaman kamulaştırma yazmalı. Kamu üretime tamamen el koymalı. Öyle beş patronla bu iş olmaz. CHP’nin açıkladığı program sermayenin çalacağı düdükle başladığı yerde duracaktır. Onun derdi ve görevi işçi sınıfını düzene yedeklemek. Emekçiler ise kendi programını sonuna kadar öne sürmeli, mücadeleyi programı doğrultusunda örgütlemeli. Sınıf mücadelesi hedefsiz koşuşturma değildir.
Sonuç olarak CHP akıl hocaları sayesinde bu aşamaya gelmek zorunda kaldı. Geç bile kaldı. Peki ya diğerleri? Onların bir programı var mı? Zaten işçilere öyle uzaktan program açıklamaya itibar etmezler mi? İşçi sınıfının talepleri olur, siyasi programı olmaz mı? O zaman size de güle güle. İki yüzüncü yaşını kutladığınız Engels yoldaş size uzaktan el sallıyor. Diğer eliyle de sıkı sıkıya Komünist Parti Manifestosu metnini tutuyor. O ne müthiş öngörü Engels yoldaş. İyi ki bilimsel sosyalizmin ölümsüz eserinin adını Manifesto koymuşsunuz. Yoksa bu partisiz, programsız solculara işçi sınıfının siyasi iktidar programı olması gerektiğini anlatmak nice 200 yıllar daha sürecekti.