Bu hafta iki önemli haber aldık. Biri BBC’nin seçtiği 100 kadın listesine bu yıl Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu sözcüsü Gülsüm Kav’ın da seçilmesi. Diğeri ise Eğitim-Sen’in 11. Genel Kurulu’nda yaşanan gelişmeler.

İlk haber BBC’den geldi. Gülsüm arkadaşımızın hedefleri arasında muhtemelen BBC 100 listesi yoktu. Tabi duyunca biz de biraz güldük. Nereden başlandı nerelere varıldı? Ona güldük. Bu iyi bir şey mi yoksa emperyalizmin bir oyunuyla mı karşılaştık? Ona da güldük. Malum BBC, Britanya devlet medyası. İşkillenmeyi bir kenara bırakıp Gülsüm’ü ve yürüttükleri kolektif mücadeleyi kutladık. 

Bu ve benzeri takdirler dünya çapında bir yerlerden gelecekti mutlaka. 10 yılı aşkın süredir bir lokomotif gümbür gümbür ilerliyor. Belki nihai hedeflerine henüz ulaşamadılar. Belki hala gözyaşlarını, akan kanı durduramadılar. Ama çok yol aldılar. Kadın cinayetlerini durdurmak için yürütülen kolektif mücadeleden bahsediyorum.

Gitmedikleri şehir, önünde eylem yapmadıkları adliye kalmadı. Yalan değil. Sözlerinin arkasında durdular. Artık kadınlar asla yalnız yürümüyorlardı. Erkek egemen düzenle kapışmayı her gün her gün geliştirdiler. Örgütlerinin adıyla politik hedefleri aynıydı. Lafı dolandırmadılar, egemenlerden talep edilmeyeceğini işaret ettiler. Politik hedefleri örgütlerinin adı oldu. Durduracağız dediler. Son on yıl bir lokomotif gibi yol aldılar. Ürettiler. Gülsüm arkadaşımız o lokomotifin makinistlerinden biriydi. Bilen bilir.

Bugüne kadar Platform kendi yolunu açtı, kadın kitlesiyle buluştu. Aileler, şehirler, sözcüler, gençler ve de işçiler bir arada kolektif mücadele etmekte ustalaştılar. İstanbul Sözleşmesi, 6284’ü en başından beri savundular. Bireysel kurtuluşçuluğu ve tüm süslü sözlerini eleştirdiler. AKP yobazlığı İstanbul Sözleşmesi tartışmasında neye tosladığını şaşırdı. Mutlak azınlık olduğunu anladı ve gerisin geri çekildi. Şimdilerde ilgili, ilgisiz bakanları biz de kadın cinayetlerini durduracağız diye anlatıp duruyor.

Birkaç satırda anlatılmaya çalışılan bu mücadele elbette ki dünya çapında da ses getiriyor. Bir yabancı medya kuruluşu da bu gelişmeleri takdire layık buluyor. Bu haber ülkemiz sol muhalefetinin medya kuruluşları tarafından ise sessizlikle karşılanıyor. Hepsi demeyelim, çoğu bu haberi sansürledi. Bu medya kuruluşları BBC’yi mi dikkate almıyor dersiniz? Ya da bir eleştirileri mi var? Bugüne kadar duymadık. Yakın arkadaşları bile BBC Türkçe'ye demeç verse son dakika haberi olarak giriliyor. BBC Türkçe en popüler kanallardan biridir. Bunu da biliyoruz. Sol muhalefetin bu hassas sessizliği sansür değilse acaba nedir?

Gelelim ikinci habere. Eğitim-Sen Genel Kurulu. O haber çok ilgi gördü. Yalan yok. Herkes kendine göre haberleştirdi. Yorum yazan yazdı, paylaşım yapan yaptı. Ortak nokta herkesin utandığı bir genel kurul olmasıydı. Utanmak hiç de abartılı gelmesin size.

Koltuk pazarlığı düzeyine düşen seçim usulsüzlüğünü mü diyelim? İhraç edilen cezaevindeki KHK’li üyeleri mi anlatalım? Salgın sebebiyle okulların kapatılmasını savunanların ısrarla kongreyi toplamasını mı söyleyelim? Daha nice politik utanç bildirisini yazmaya elim varmıyor. Nerede olmuş bu olaylar? KESK’e bağlı Eğitim-Sen’in 11. Genel Kurulu’nda. Bunu tüm sol medya enine boyuna yazdı.

Böylesi daha iyi oldu. Sansürlenen ve açık yazılan iki örnek gelişme. Biri yüzümüzü ağarttı, biri yüzümüzü kızarttı. Hiç bir şey demeye gerek yok. Biz kimin neyi gizlediğini görüyoruz. İşte seneler böyle geçti. Ağustos böceği karınca misali.

 

                                                                                                                                                                                                                                                             Cemil Daim