Tarikatların gündeme gelmesinin sebeplerinden bazıları:
Çocuklara yapılan cinsel istismarlar,
Devletin bürokratik ve kamu alanlarına sızma girişimleri,
Devletle ilişkileri sayesinde kazandıkları rant,
Baskıcı politikalarla diğer dinlerin hareket alanını kısıtlamak,
İlerici ve aydınlanmacı girişimlerin hareket alanını kısıtlamak.
Cinsel istismarların yaşanması ya da cemaatlerin devletin kademelerine yerleşme çabaları tarikatların önüne set çekmek için yeterli görünmüyor.
Set çekilmeli mi çekilmemeli mi tartışmasına ayrıca açıklık getirmek gerek.
Konuyu tarihsel olarak ele almak bizleri doğru bir yere ulaştıracaktır.
Tarihsel olarak baktığımızda yasaklananlar daha da radikalleşerek ortaya çıkmış, daha büyük sorunlara yol açmışlardır.
Halk seyisleri (halk terbiyecileri) işlevi gördüklerini iddia eden tarikatlar ve cemaatler asla istediklerini elde edememişler, bu yüzden de birbirlerine düşmüşlerdir.
Tarikatlar ve cemaatler halkı terbiye etmek için birbirleriyle yarış halinde gibi görünüyorlar.
Bu yarışın kazananı olmadığı gibi asıl mesele halkı terbiye etmek değil daha fazla sermayeyi kimin kapacağı yarışıdır.
Tarikatlar, geldikleri nokta itibariyle yola çıkış amacından uzaklaşmış, dahası kendi geleneklerine dahi ihanet edercesine şirketleşmişlerdir.
Halka gelince sefilliği öven tarikat liderleri konu kendileri olunca tanrı büyüklüğünde şirketler, holdingler, hastaneler, vakıflar, eğitim kurumlarına sahipler.
Devlet eliyle tarikatlar ve cemaatlerin küçük devletler olmaları yani devlet içinde devlet olmaları teşvik edilmiştir.
Devletin teşvikiyle güçlenen tarikatlar yine devletin eliyle sönümleneceklerdir.
Sebebi şudur: İnsanlar uhrevi dünyalarının yani hayal alemlerinin şekillenmesinde tarikatlardan yardım istiyorlardı.
Oysa uhrevinin yerine maddi çıkar ilişkisi konulmuş, tanrının buyruğu yerine kelimenin tam anlamıyla devletin buyruğu konulmuştur.
Türkiye’de gençler yeryüzünde doğar doğmaz kendilerini sefaletin içinde bulduklarından gökyüzündeki adalete değil yeryüzündeki adaletle şekilleniyorlar.
Elbette sefaletin baştan aşağı mimarı olarak kapitalizmi görmemeleri için dinsel öğretilerin savunucuları yoksulluğa övgüyü ihmal etmediler.
Gençlerin ise “Üç harflilerden korkmalısınız” vaazına karşılık korkulan üç harflinin cin değil din olduğunu anlayacakları zaman yaklaşmaktadır.
Türkiye’de tarikat ve cemaatlerin etkisini kaybetmesi, işlevsiz hale gelmesi bilimin değil yine dinsel metotların eliyle oldu.
Şöyle ki AKP imam hatipleri yaygınlaştırarak kendinden olmayan herkese düşman bir gençlik yaratmaya çalıştı.
Oysa gençler deizm ve agnostizmi daha mantıklı bulmuş, geleneksel din öğretilerini ellerinin tersiyle kenara fırlatmışlardır.
Dinin yaygınlaşması ile tanrıtanımazlık daha da artmıştır. Bu yüzden Kuran’ın Türkçe mealinden ziyade Arapçasının öğretilmesine ağırlık verilmeye başlanmıştır.
Müslümanların toplumsal olarak özgürleşmesi, toplumun müslümanlıktan özgürleşmesine yol açtı.
Mevcut dönemde tarikatlar saman alevi (gelip geçici,çabuk sona eren) evresine girdiler.
Tıpkı Cübbeli Ahmet gibi bütün tarikatlar ve liderleri ciddiye alınmak için değil, gülünç bulunduğu için izleniyor.
Ve dinsel öğretiler ciddiye alınmaması gereken sürece girdiklerinde “gökyüzünün eleştirisi yeryüzünün eleştirisine, dinin eleştirisi hukukun eleştirisine, tanrıbilimin eleştirisi siyasetin eleştirisine dönüşecek” der Karl Marks.