Koronavirüs yayılırken iktidar da yalan yanlış önlemlerle günü savuşturma derdinde. İlan etmeden sürü bağışıklığı yöntemi uyguluyorlar. Bu ülkeyi emekleriyle var edip ayakta tutanları ölüme sürüklüyorlar.
Şaşırmıyoruz. Onlar yaparlar. Onlar iktidar. Ne demek iktidar? Güç sahibi demek, gücü kullanabilen demek. Emekçilerin değil sermayenin devleti oldukları için tüm kararları patronlar lehine. Patron zarar etmesin diye önce zaten çalışamayan kesimi -20 yaş altı gençleri, 65 yaş üstü emeklileri- evde tutuyorlar. Ardından, -insanlar ölmeye devam ettiği için değil çok tepki aldıkları için- 2 günlük sokağa çıkma yasağı uyguluyorlar. O iki gün de haftasonuna denk geliyor. Bak Allah'ın işine!
Kimse açıktan söylemiyor ama işçiler hafta içi virüsle burun buruna yaşasın, salgın yayılsın, ölürse ölsün. Risk grubundakilerin ölmesi de onlar için sorun değil. Bunun için ekonomiyi riske atmaya asla kalkışmıyorlar. Tam tersi ekonomide fırsat yaratmayı esas alıyorlar. Sağ kalanlarla patronlar kar etmeye devam etsin, soran olursa da “haftasonu sokağa çıkma yasağı ilan ettik ya” desinler. Tüm hesapları bu. Biz bize yeteriz diyerek üstünü örtmeye çalıştıkları gerçek bu. Tekrar söyleyelim: Biz bunlara hiç şaşırmıyoruz. Sermaye iktidarı olmalarının gereğini dünyanın her yerindeki sermaye iktidarları gibi yerine getiriyorlar.
Biz başka şeylere şaşırıyoruz. Görevini yapmayan başkaları var. İşçileri canı pahasına çalışmaya gönderenlerin karşında, işçilere karşı sorumluluğunu unutan sendikalar var. Ne yapıyorlar? Twitter'da tweet atıptelevizyonlarda konuşmak, sonra tekrar “televizyonda konuştuk” diye tweet atmaktan başka ne yapıyorlar? Bir kısmı yalvarmakla meşgul. “Lütfen işçileri işten atmayın” diye. Bir kısmı da sosyal medya illüzyonuna kendini kaptırıp neyle ilgili olduğunu bile anlamadan hükümeti alkışlamakla meşgul. İşçileri işten atmayın diye yalvaranlara da pek şaşırmıyoruz yine. Sonuçta onlar işçiyi nasıl sattıkları açık unutulan mikrofonlar sayesinde yakalananlardır. Ama hükümeti alkışlayanlara ben çok şaşıyorum. Adının önünde devrimci olup hükümet alkışlamayı nasıl kendilerine yakıştırıyorlar, aklım almıyor.
AKP iktidarı 8 Nisan akşamı bir düzenleme açıkladı. Dedi ki “işten atmalar yasaklanmıştır”. Ne güzel değil mi? Bu neoliberalizm de o kadar kötü bir şey değil. Bakın, işçinin yanındalar. Hala görmüyor musunuz? O zaman emekçiler adına konuşmaya kalkanların içler acısı açıklamalarına bakın. İlk duyduklarında ortalığa düştüler. Bu aceleciliklerinin sebebi bakın hükümet bizi dinledi demek. Başka bir şey yapmamıza gerek kalmadı. Parmağımızı oynatmamıza gerek kalmadı. Sorun çözüldü, işten çıkarmalar yasaklandı demek.
Sadece diyalog yoluyla da sorunlarımızı çözüyoruz, o halde konuşmaktan başka bir şey yapmaya gerek yok demenin yolu açılacaktı. Yine hüsran. Yine başka bir iş yapmadan sadece konuşmakla meselenin çözülmediği açığa çıktı. Hala emekçilerin sorunlarını çözme yükü omuzlarında. Ne üzücü! Sonra gerçeği anladıklarında ise “kabul edilemez” söylemiyle yetindiler. Oysa başka şeyler daha vardı söylemeleri gereken. Mesela hükümete 48 saat süre vermişlerdi. 48 saat içinde fabrikalarda üretimi durdurun demişlerdi. Yoksa… Yoksa işçi sınıfı üretimden gelen gücünü kendi eline mi alacaktı. Emekçiler adına konuşanlar da buna önderlik mi edecekti? Etsinler o zaman. Kimse ellerini bağlamıyor. Ama emekçilerin aklını küçümsemesinler. Kimse bize verdiğimiz sözleri hatırlatmaz diye düşünmesinler. Hatırlatıyoruz. Ne oldu hükümete tanıdığınız süre?
Düzenleme, paketi ışıl ışıl bir tuzak. İşin aslı başka. Mevcut işleyişte, olağanüstü şartlarda işçilere verilecek en az para 1752 lira ile 4381 lira arasında değişiyor. Yeni düzenleme ile patron herkesi ücretsiz izne çıkarabilecek ve cebinden tek kuruş dahi çıkmayacak. Devlet, patronunun yerine herkese sabit şekilde günlük 39 lira 25 kuruş ödeyecek. Patronlar, zenginler, lüks evlerinden ağzına kadar dolu dolaplarıyla işçiye evde kalın derken işçiler yine kuruş hesabı yapacak.
İşsiz kal. Aç kal. Hasta ol. Ölmemek senin elinde. Ölürsen de öl.
İşçiden beklenen bu. Karşılığında verilen hiçbir şey. İşte alkışlanan durum bu.
Sonra fark ettiler o ışıltılı paketin altında neler olduğunu. Bu sefer de diyorlar ki “işten atmaların yasaklanması iyi bir şey ama bizi tam anlamamışlar. Herkese işsizlik maaşı da verilmeli”. İktidar olanı biteni anladığı için bunları yaşamak zorunda bırakıyor emekçileri. Reva gördükleri ise günde 39 TL.
Vakit işçiler için elinde olan gücü görme ve harekete geçme vaktidir. Kimin yöneteceğine karar vermek ve hangi kararları alacağımızı, uygulayacağımızı düşünmek işçilerin sorumluluğunda. İşçiler zaten bundan daha kötü şartlara zorlanamaz. Ya işsizlik ya 1177 lira öyle mi? Hayır. Bir ihtimal daha var. Yaşamak için grev. Sendikalaşma oranı düşük olabilir ama bugüne kadar sendikalarını ayakta tutmaya çalışan işçiler buharlaşmadı. Yapabiliriz. Emekçiler adına konuşanlar umudunu yitirmiş, işçi sınıfının gücünü unutup göstermelik işlerle gün kurtarmaya çalışıyor olabilir ama iktidar belli ki işçilerin gücünü unutmuyor. Adımını bunu hesaplayıp atıyor. Dikkat edelim, hükümet bu rezil düzenlemeyi bile “işten çıkarmalar yasaklandı” diyerek, allayıp pullayarak anlatmak zorunda kaldı çünkü gayet iyi biliyor ki milyonlarca emekçiye bunu başka türlü anlatamaz. 500 yılda bir yaşanan böylesi beklenmedik bir olayın oluşturduğu şartları arkasına almak istiyor. Engelleyebiliriz. Düzenleme hala yasalaşmış değil. Sadece DİSK'e bağlı 171 bin işçi var. Mesele sayılar değil, işçiler adına doğru politik önermeyi yapabilmektir. İşten atmaları süresiz yasaklayın ve herkese tam maaş hakkını verin diyebilmektir. Payımıza ne düşecek diye beklemek değil payımızı almak için mücadele etmektir.
Çarkları bir gün durdurmak bile gerçek gücün kim olduğunu göstermeye yeter de artar. Neden yapılmıyor? Sitelerinde “ABD'de nasıl genel grev için çalışıyor yabancı sendikalar” yazmışlar kocaman. Nasıl Avrupa'da grev kararı hazırlıkları var, anlatmışlar hep. Bizim emekçimiz grev bilmez mi, grev hak etmez mi?
İktidarı, emekçileri patronların insafına bırakmak ile suçluyorlar. Emekçileri patronlar insafına bırakan sadece iktidar değil. Bu yeni süreçte bir yaratıcılık göstermek için emek vermemek de aynı sorundur.
İşçilerin ne şartlarda yaşamaya çalıştıklarını bilmiyorlar. Öğrenmek de istemiyorlar. Kendileri işsiz, aşsız kalmayacak nasılsa. Nasılsa maaşları yatacak. Nasılsa ikramiyeler sekteye uğramayacak. İşçiler belki 1177 lira alacak ama kendileri bu paraların 10 katını almaya devam edecekler, utanmayacaklar.
Biz onları utandıracağız ama işçilerle birlikte. Devrimciler her şartta yaptıkları eylemlerle, işçiler çektikleri boş buzdolabı videolarıyla. Onlar bu esnada koltuklarında oturmaya devam etsinler şimdilik. Halk, iktidarın her yaptığını nasıl yazıyorsa akıllarına, bunları da yazıyor.