Kadın cinayetlerini durdurma mücadelesi her geçen gün daha da yayıldı. Savunduğu politikaya güvenen kadınlar birbirinden farklı şehirlerde birbirinden cesaret aldı. Herkesin kadın mücadelesinin bir yürütücüsü olabileceğini gören kadınlar kendi şehirlerinde ilerledi. Özgecan için, Rabia Naz için, Emine Bulut için bütün şehirleri ayağa kaldıranlar örgütlü bir mücadelenin içinde yer alarak daha sistemli ve sürekli bir mücadeleye dahil oldu. Tüm yıl mücadele eden kadınlar 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde 40 ilde eylemler örgütledi. Yayılan, herkesin içine dahil olabileceği, toplumsallaşan bir hareket daha da ilerledi.

Anlatılan senin hikayen, anlatılan hepimizin hikayesi. Sadece metropollerde yaşayan, daha fazla ekonomik ve sosyal imkana sahip, eğitime ulaşabilmiş olanların hikayesi değil, bu imkanlara sahip olmayan kadınların da hikayesi. Anlatılan hikaye tüm kadınların ise sadece ‘kendimize benzeyen’ kadınlarla mücadele etmek de yeterli olmaz. Bunu kabul etmeden ve bu yönde mücadeleyi, politik fikri şekillendirmeden Türkiye’nin dört bir yanında, bugüne kadar kadınlar adına belki de hiç eylem yapılmamış illerinde örgütlenmek mümkün değil.

Feminizm üniversite kürsülerinden verilen bir ders gibi ya da sadece eskiden mücadele edenlerin başarı öyküleri olarak ele alınamaz. Böyle mi ele alınıyor diye soranlar olabilir. Bunu; Konya’da yapılan Las Tesis protestosuna, Bayburt’ta, Erzurum’da yapılan eylemlere şaşıranlardan görebilirsiniz.

Politik fikrin açtığı yol

Toplumun farklı kesimlerinin, feminizmle daha önce hiç tanışmamış, hatta feminizme dair yanlış fikirleri olan kadınların da mücadeleye katılması mümkün oldu. Nasıl mümkün oldu? İlk önce doğru siyasal hatta karar vererek bu hattı derinleştirmek gerekir. Platform ilk kurulurken bu, “kadın cinayetlerini durdurma” siyasal hattıydı. Kadınların farklı sorunlarını da açığa çıkarmak ve şiddetin her türlüsüne karşı daha güçlü mücadele etmek de ancak bu siyaseti sivriltmekten geçti. Münevver Karabulut öldürüldüğünde kadın cinayeti bile denmemesi, yetkililerin kadını suçlayıcı açıklamalar yapması, Adalet Bakanlığı’nın kadın cinayetlerinin artırdığını açıklaması bize bu veriyi verdi. Toplumun sahipleneceği, birbirine benzemeyen kadınların kadın hareketine dahil olacağı siyasal hattın adıyla, kavramıyla "kadın cinayetlerine karşı” mücadele olacağını öngördüğümüz için eylemler yapmaya başladık. Kadın cinayeti gerçeğini farklı yönleriyle ortaya koyan Münevver Karabulut cinayetinin ardından ailesiyle birlikte davasını takip etmeye başladık. Kadın cinayetlerine karşı ilk adımlarını bu şekilde attığımız mücadele bütün toplumun sahiplendiği bir mücadeleye dönüştü. Şimdi herkesin davaları takip etme çabasına girmesi iyidir ama Münevver Karabulut’un davasını takip ettiğimizde, kadın cinayetlerine karşı yaptığımız kitlesel eylemlere sanatçı dostlarımız da katıldığında “popülist” olduğumuz söylendi. Münevver Karabulut’un öldürülmesine öfkelenen toplumu kadın cinayetlerini durdurma mücadelesine davet etmek, hem erkek hem zengin olan tarafın bir kadın cinayetinin üstünü kapatamayacağını göstermek, o zamanki kendini bilmez tüm açıklamaları püskürtmek, bugün Türkiye çapında var olan kadın hareketini yaratmanın önemli bir adımıydı.  Eğer “kadın cinayeti toplumun sorunu değil” diyenlerle politik olarak ayrışmasaydık “kadın cinayeti davalarını takip etmek popülizmdir” diyenleri eleştirerek şiddeti normalleştiren o davaları takip etmeseydik tüm toplumu kucaklayan bir kadın örgütünü yaratamaz, ilerletemezdik.

Ayrışma kavramı genel olarak rahatsız edici olabilir ama doğru olduğunu düşündüğünüz politik fikriniz doğrultusunda ayrışmak zorundasınızdır. Çünkü iddia ettiğiniz fikri savunamadıktan sonra, o kalabalıklarla bir arada olmak siyasal bir hedef getirmez. Sadece ayrışmamaktan doğan sayısal sonuçlar da bir siyasal hedef olamaz. Ama savunduğunuz iddianız ile yeni bir yol açmak, toplumun tüm kesimleriyle buluşma olanağı sağlar. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu kuruluşu da mücadelesi de tam olarak bu şekilde doğrulanıyor. Ayrıca bizim gibi mücadele edenler eleştirmez, eleştirilmez, eleştirilere kulak asmaz ise doğru mücadele yöntemini bulamayız. Yanlışa yanlış demeliyiz, doğruya doğru. Şu an herkesin kullandığı “kadın cinayeti” kavramını kullanmadan sorunu ve çözümü bu şekilde tespit etmeden yolumuza devam edemezdik. 

Politik fikrimizi ortaya koyarak ilk adımlarımızı attığımızda daha önce hiç yan yana gelemediğimiz bir çok insanla mücadelemiz birleşmeye başladı. Konya’da öldürülen Dilber Keskin’in ailesi ”keşke daha önce kadınlar için mücadele etseydik” diyerek bizimle mücadelesini birleştirdi. Başka kadınların davaları için bizimle o şehirden bu şehre geldiler. İzmir’de öldürülen Ferdane Çöl’ün annesi kendi çocuğunun adalet mücadelesi ardından kadınları koruyacak yeni bir kanun çıksın diye yaşına bakmadan Ankara yollarını aşındırdı. Ve isimlerini sayamayacağım kadar çok insan hayatlarında ilk kez kendilerinden çok farklı kadınla beraber aynı fikir için beraber mücadele etti. Sadece yakınlarında bir kayıp yaşamış insanlar değil, başka kadınlar için mücadeleye katılan kadınlar da çoğalmaya başladı.

Birbirine benzemeyen kadınların mücadele örgütü

Farklı dünya görüşlerinden, farklı imkanlara sahip kadınların katılabileceği genişlikte bir mücadeleyi ilerletmek için yapılması ve yapılmaması  gerekenler var. Farklı görüşlerin bir araya gelme olasılığını kimsenin eleştirmemesiyle mümkün olduğunu düşünenler var. Onlara göre, kimse konuşmazsa ayrışmayız deniliyor ancak durum tam tersi. Eleştiriye kapalı olmak kendinden başkasının fikrini dikkate almamak sadece daralmaya yol açar. Biz birbirine benzemeyen kadınların aynı mücadelede yer almasını istiyorsak eleştiriye açık gerçek anlamda demokratik bir zemin yaratmalıyız. Politik fikirlerin mutlaka ki bir temeli vardır ama bu temeller her zaman tartışarak ve tarihsel olarak doğruluğu yanlışlığı kanıtlanarak oluştu. Kendi fikrimizin doğruluğuna güveniyorsak argümanlarımızla ortaya koymalıyız. Her kadının kendi fikrini ifade etmesini sağlamalıyız.

Sadece temsilcilerin, üniversitede akademisyen olanların, avukat olanların fikrinin kabul edildiği bir mücadeleye ne yeni kuşaklar katılabilir, ne toplumun daha önce feminizmle tanışmamış diğer kesimleri. Her zaman farklı dünya görüşüne sahip farklı kadınların tartışması ve kadın mücadelesinde ortak bir yol bulması makul olandır, en başından beri bunu savunduk. Ama bunun zeminini yaratacak olan herkesin eşit söz hakkının olduğu, ‘ağzı olanın konuştuğu’ meclislerdir. Kadın Meclisleri işte bunun önünü açtı.

Kadın Meclisleri yumurtadan çıkmadı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tüm deneyimini tüm kadınların eşit söz hakkına sahip olması için, kadınların önünü açmak için kullandı. Platform, Kadın Meclisleri kurulmadan önce de aynı metodla karar alma süreçlerini işletiyor ve mücadelesini veriyordu. Ancak kadınların ezilme biçimleri -temeli aynı kalmakla beraber- nasıl evrimleşiyorsa mücadele de aynı şekilde evrimleşmeli. Gezi direnişinde milyonlarca insan var olan gidişata müdahale etti ve bu müdahale eden insanlar sonunda kendi fikirlerini meclislerde buluşarak ifade etmek istedi. Kadın mücadelesinde de şiddeti geriletmek isteyen toplumun çok büyük bir önemi var. Dönem dönem yaşanan öfke kabarmaları son yıllarda kitlesel eylemlere dönüştü. Eşitlik isteyen ve mücadelesini başka kadınlarla buluşturmak isteyen herkese kapısını açan ve tüm kadınların içinde yer alabildiğini ilk bakışta bile anlayacağı kavramlar ortaya atmak, örgütlenme metodu geliştirmek gerekti. İşte kadın hareketinin ihtiyacı olan işleyiş ve metodu daha da gelişerek Kadın Meclisleri’yle vücut buldu.

Farklı görüşlerden kadınlar kadın mücadelesine dair fikirlerini söyledi, sorularını sordu, eleştiri getirdi, görev aldı, emek verdi. Kaç yıldır mücadele ettiğine bakılmadan bütün kadınlar eşit söz hakkına sahip oldu. Bu da demokrasiden hiç nasibini almamış ülke koşullarında öyle kolay olmuyor. Kendini özel ve hep doğru zanneden herkesle fikri bir savaş vermek gerekiyor. Çünkü bilirsiniz Türkiye koşullarında “biz zamanında” diye başlayan cümleler bitmez. Bu aslında “benim zamanımda süper şeyler başardık, senin fikirlerinin ve mücadelenin hiç önemi yok” demenin birinci adımıdır. İnsanlar kahramanlık öyküleri dinlemek istemiyor, hareketin bir parçası olmaya geliyor. İnsanlar hareketin bir parçası olmazsa sürekli bir mücadele devam edemez. 

Bir kadın örgütünün ya da ortak platformların sadece temsilcilerin söz hakkına sahip olduğu toplantılar devrini kapatan, tüm kadınların önünü açan Kadın Meclisleri oldu ama tüm kadınların. Bir temsilci, bir ‘statü’ sahibi, kadın mücadelesi üzerine üniversitesinde tez yazmış kişi eğer tüm kadınlarla eşit söz hakkına sahip olduğunu kabul ediyorsa bu hareketin parçası olabildi. Eğer eşit söz hakkı sağlanmasaydı, deneyimlinin deneyimsiz üzerinde, yetişkinlerin gençler üzerinde, yüksek sesle konuşanın alçak sesle konuşan üzerinde fikri olmayan hegemonyası olsaydı kadın hareketi Türkiye’nin dört bir yanına yayılmazdı. Kadın Meclisleri’ne katılım için tek şart kadınların ezilmesine karşı mücadele etmeye karar vermek oldu. Mücadele 1 şehirden 10 şehire, 10 şehirden 40’a 50’ye böyle sıçradı.

Kadınların fikrini söyleyerek aldığı ortak kararları hayata geçirebildiği bir örgütü olması kadın hareketinin önünü öyle açtı ki şimdi en güçlü muhalefet diye konuşulan kadın hareketi bu temeller üzerine kuruldu. Bu yüzden Bayburt’ta, Erzurum’da eylemler yapabilir hale geldik. Şimdi gözümüz 81 ilin ve tüm dünyada kadınların örgütlenmesinde. 

Ülkenin ve dünyanın dört bir yanında aynı sloganların yankılandığı mücadelemiz

Ne zaman örgütlenmeden konu açılsa “kapı kapı dolaşmalıyız” denir. Hiç böyle gelişmedi örgütlenme süreci. İllere, ilçelere ulaşan ve hatta o kapılardan giren ve onu örgütleyen merkezi politik hat ve hedefi oldu. Mücadele etmek isteyen kadınların olduğu her bir şehre fikrimizle, yöntemimizle gittik. Kendi şehrindeki mücadeleyi örgütlemek isteyen kadınların bir politik fikirle mücadele etmesi için, sırtını yaslayabileceği kadın örgütüyle çaldık kadınların kapısını. 

Kadın cinayetlerini durdurma mücadelesini yeni büyütmeye çalıştığımız dönemde büyük bir eylem yapmaya karar verdik. 2011 yılında -uzun zamandır görülmediği şekilde- İstiklal Caddesi’nde binlerce kadınla yürüdük. Binlerce kadın “Kadın cinayetlerini durduracağız” dedi. Kadın hareketi için çok uzun zamandır görülmeyen o yürüyüşün adına herkes “büyük kadın yürüyüşü” dedi hatta. İşte o yürüyüşümüzün ardından çok önemli gelişmeler oldu. Öldürülen kadınların ailelerinden bize ulaşan oldu. ‘Mağdur’ olmayı kabul etmeyenler, Gülay Yaşar’ın ve Esin Güneş’in aileleri bize ulaşarak hem kendi çocukları hem başka kadınlar için mücadeleyi seçti. Kadın cinayetlerini durdurma mücadelesini büyük bir gövdeyle Türkiye çapına yansıtan bu yürüyüş bizi İstanbul’dan Siirt’e taşıdı. Kendileri şüpheli ölümü açığa çıkarma mücadelesi veren Esin Güneş’in yakınları, sorunun ortak olduğunu ve başkalarının da bu mücadeleyi tüm kadınlar için verdiğini görünce bizimle mücadelelerini birleştirdi.

Her dönemde toplumdaki bütün kadınları ilgilendiren bir siyasal hat ortaya koymak gerekiyor. Kadınların ezilme biçimleri sadece Türkiye’de değil dünyada da ortak. Sadece kriz koşullarına, siyasal atmosfere, kadınların güncel sorunlarına göre mücadelenin değişik yönlerini öne çıkarabiliriz. Ama mutlaka hep bir ağızdan söyleyeceğimiz merkezi bir siyasal hattımız olmazsa olmaz. İşte hangi ilde olduğu farketmeksizin kadınların mücadeleye katılmasını sağlayan en önemli formül bu: Merkezi siyasal mücadele hattının varlığı.

Örgütlenme birinin kapısına dayanıp “sen de gel” demekle olmuyor. Kadınların aklı, mantığı, görüşü var. İkna olacağı bir politik fikre ihtiyaç duyuyor kadınlar. Biz kadın cinayetlerini durdurmak, kadınların özgür ve eşit şekilde yaşamasını sağlamak için güncel somut önermeler oluşturduğumuzda her biri aklıyla, fikriyle, bedeniyle mücadelenin bir öznesi olan kadınlar mücadelenin kapısına dayanıyor.

“Asla yalnız yürümeyeceksin” bayrağını alan kapılardan fırlıyor.
“Kadınlara adalet” bayrağını alan adliyelerde buluşuyor.
“Kadın cinayetlerini durduracağız” bayrağını alan meydanlarda buluşuyor.

Kadınların ilerlettiği çok mücadele, kazandığı haklar olabilir. Ama daha çok yolumuz var. Bu tartışmalar devam ettiği sürece yeni yollar, yeni mücadele imkanları açılacak. Tartışmaya, eleştirmeye devam, politik fikirlerimizi geliştirmeye devam, mücadeleye devam, kazanmaya devam... 

Hepimizin yolu açık olsun.