AKP'nin bir projeyi gerçekleştirme süreci çoğunlukla "uzmanların uyarılarına rağmen" diye başlar. Melih Gökçek'in "rüya projesi" Ankapark'ta da durum böyle oldu. Mimarlar, meslek odaları defalarca uyardı. Zemin gevşek denildi, kuleler çökük denildi, oyuncakların bakımsız olduğu söylendi. Yine bir proje daha "raporlara rağmen" hayata geçirildi.
O çok büyük şovlarla açılan Ankapark'ın ömrü ise sanılandan bile az oldu. Açıldığı günden bu yana devasa masraflar yapılsa da aslında bu masrafların sadece gösteriş amaçlı yapıldığı bilinen bir gerçek. Bakımı yapılmıyor diye burada da bir cümleyle geçtiğimiz şey aslında binlerce çocuğun hayatı. "Pahalı" olduğu gerekçesiyle bozulan parçaların yerine yeni parçalar bile alınmadı aylarca. Bunları söyleyen bizzat içeride çalışan işçiler. Melih Gökçek'in giderayak attığı en büyük kazıklardan biriydi Ankapark. Ziyaretçisinden işçisine ucu dokunmayan tek bir kişi kalmadı.
Ne diyordu Gökçek; yılda 10 milyon turist gelecek!
Sonuç: Ziyaretçi gelmeyince kapanan parkta bir tek bekçi kaldı.
AKP'nin mecliste yaptığı yemek şovları, sarayda çatal bıçak takımına harcadığı paralar, ihalelerle yandaşlara dağıtılan milyonlar, kısacası her gün ortaya çıkan yeni bir lüks konuşulurken, Ankapark'ın maliyeti de gündeme oturmuştu.
750 milyon dolara mal olduğu açıklanan park şimdi koca bir demir yığını.
Aylarca gündemden düşmeyen Ankapark'ta "işler çıkmaza girince" ilk gözden çıkarılan tabi ki işçiler olmuştu. 6 aydan uzun bir süre, teknik bakım çalışanından, temizlik personeline kadar kimsenin maaşı verilmedi. "Biz bir aileyiz, zor zamanlar geçiriyoruz yazın toparlarız" yalanlarıyla işçiler oyalandı, maaş sözleriyle aylarca ücretsiz çalıştırıldı.
Sonra kapıya bir kilit, konu kapansın! İşçiler günlerce Ankapark'ın kapısında beklediler, görüşmek istediler, patron elinde son model arabasının anahtarını sallaya sallaya geldi "para sıkıntısı çektiklerini, sabretmeleri gerektiğini" anlattı ve gitti. İnsanların hayatını hiçe sayıp demir yığınlarını işletmeye sokanlar, işçilerin alacaklarını da kolayca gözden çıkarmaya çalıştı.
Gökçek gitti ama en ölü yatırımlardan birine imza atarak tarihte yerini almayı başardı. Bu sadece Melih Gökçek'in hayal gücüyle, çılgın yatırımlarıyla geçiştirilecek bir konu değil. Tam olarak AKP döneminin gözü dönmüş rant ve siyasi şovu.
Hatırlarsanız Ankapark'ı daha inşaat halindeyken 31 Mart seçimlerinden hemen önce açmışlardı. Erdoğan geldi, açılışı yaptı ve ertesi gün inşaat devam etti. Her seçim döneminde, zaten açılmış olan yerlerde aylar sonra tekrar açılış yapmalarına çok şahit olmuştuk da bitmeyen yerlerin şovunu bir şehir hastanelerinde bir de burada gördük.
AKP iktidarında aynı senaryoları isim ve mekan değiştirerek tekrar tekrar yaşıyoruz.
Şehir Hastaneleri kurulacak: Şehir hastanelerinde "ölüme davetiye çıkarılacak" denildi. Bugün maliyetleri karşılanamadığı için ameliyatlar durma noktasına geldi.
AnkaPark açılacak: "Can güvenliği yok, işletilemez" denildi, masa-sandalyesine kadar haciz geldi, kapısına kilit vuruldu.
Bugün AKP aynı ısrarla Kanal İstanbul için çabalıyor. Uyarılar yapılıyor, raporlar sunuluyor, halk kuyruk olup itiraz ediyor ama "AKP'nin Türkiye'yi uçuracak dev projeleri" bitmiyor.
"Çocuklarım aç" diyen bir baba valilik önünde kendini yakıyor, insanlar meclisin kapısına dayanıyor. Bugün halkın ihtiyacı olan şey "çılgın projeler" değil. AKP'nin sonu, gözünün önündeki gerçeklikten kaçmaya çalıştığı her dakika, milyonlar harcadığı projelerinin çöküşüne benzeyecek.
Halkın parasıyla "halka zarardan başka bir şey vermeyen" projeler geride düzeltmesi zor yıkımlar bırakıyor. Ankapark'ın maliyeti gibi şehir hastanelerinin maliyeti, deprem vergilerinin akıbeti, AKP'lilerin cevaplamaktan kaçtığı tüm sorular karşılarına çıkmaya devam edecek. Rüya proje diye başladıkları işlerin, kabusları olması çok yakın görünüyor.