ABD Başkanı Trump, müstakbel sağ kolu İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Suudi Arabistan’ın fiili Kralı olan Prens Muhammed bin Salman, BAE Devlet Başkanı Halifa bin Zayed Al Nahyan, Mısır Devlet Başkanı Abdulfettah es-Sisi’nin de olduğu bir “100 yıllık barış planı” açıklandı kamuoyuna.

Rapor 80 sayfa olmakla beraber Filistin'den hiç kimse katılmamıştı bu kurula. Bu plan iki halk yani Filistin ve İsrail arasında değildi, Trump ve Netanyahu arasında yapılmış ve üst tarafta adını andıklarım da eşlik etmişlerdi.

Bu sadece İsrail için kutsal bir ittifaktır, Filistinliler için ise nekbe gününün (15 Mayıs 1948’de İsrail devletinin kurulması Filistinliler tarafından felaket günü olarak anılır) tekrar hortlamasından başka bir şey değildir.

Bu trajediyi sağlam bir temele oturtmak için geçmişten günümüze İsrail ve Filistin arasında geçen tarihsel olayları anlatırsak her şey daha da netleşecektir.

*Napolyon Bonapart 1799’da Osmanlı İmparatorluğu’na ait Filistin'in Akka şehrini kuşattı ve Yahudi devletinin kurulması gerektiğini öne sürdü.

Müttefik arayışında olan Napolyon Filistin’de müttefiki olacak yeni bir yahudi devletinin kurulmasının sebebini şöyle izah ediyor; “Fransa ordusu yenilmez olmak istiyorsa böyle bir müttefike ihtiyaç vardı.”

Geldim gördüm yendim, para para para sözleriyle tanıdığımız Napolyon 1815’te herhalde 4 kelimelik bir söz kullanmış olacak ki Ruslar tarafından hezimete uğradı.

*Daha sonra 1888’de Theodor Herzl (Yahudi devletinin yazarı) ve arkadaşı Max Simon Nordau iki haham (yahudi din adamı) görevlendirdiler.

Bu iki haham Filistin’i baştan aşağı gezecekler ve netice olarak Filistin’in nasıl bir yer olduğunu rapor edeceklerdi. Ve sonunda uzun bir rapor gelir, ben sadece raporun sonunu aktaracağım: “Gelin çok güzel ama başkasıyla evli”

*2 Kasım 1917'de İngilizler Filistin'i işgal ettiler. İlk Balfour Deklarasyonuyla İsrail devletinin kurulmasına destek verdiler. Bir mektupta şöyle yazıyordu; “İnsansız olan vatana, vatansız olan insanların yerleştirilmesi.” Deklarasyon bu sözün çerçevesinde şekilleniyordu.

İngiliz mandası Filistin halkını katletmeye yemin etmiş gibiydi, Araplar yerlerinden ediliyor yerlerine yahudiler getiriliyordu.

*Siyonist akını 1922’de Filistin direnişi ile karşılaştı. Bu eylem sonucunda çıkan çatışmada binlerce kişi hayatını kaybetti.

*1929’da Kudüs’teki Arap isyanında 200 Yahudi öldürüldü. İngiliz güçlerinin müdahalesinde 116 Arap öldürüldü.

*1930’da İngiliz hükümeti ve kraliyet komisyonu Filistin’e Yahudi göçünün sınırlandırılmasını önerdi.

*1931’de New York’ta bir konferansta yahudilere seslenen Amerikalı siyonist lider Stephen Samuel Wıse şöyle diyordu; “Siz sevgili siyonist yoldaşlarıma hangi yolu benimseyeceğinizi soruyorum? Karşımıza çıkan zorluklarla hangi yöntemleri kullanarak mücadele etmeliyiz?

İngiltere’ye şunu söylemek istiyorum. Ben sadece bir Amerikan Yahudisi değil aynı zamanda İngiltere’nin büyük bir hayranıyım. Arap bir Filistin hem Büyük Britanya için hem de dünya için bir tehlikedir. Yahudi bir Filistin ise hem büyük Britanya hem de dünyanın yararınadır.”

*1935-1939 yıllarında Arapların Yafa’daki genel grev ve protestoları sonrasında İngilizler sıkı yönetim ilan ettiler. Çıkan isyanda 5 bin arap öldürüldü.

*1939-1948 yılları arasında nazi faşizminin de ortaya çıkmasıyla yahudiler Filistin’e akın ettiler. 15 Mayıs 1948’de İsrail devleti tarihi Filistin topraklarında bağımsızlığını ilan etti.

Yahudiler için aydınlık bir gün, Araplar için ise yevm-ül nekbe (felaket günü).

Günümüzde dünya basını

Uluslararası af örgütü “paketin, İsrail ve işgal altındaki Filistin topraklarında bundan sonra yaşanabilecek acıların ve ihlallerin el kitabı olduğunu” diyerek duruma tepki gösterdi ve uluslararası hukuka aykırı diyerek tüm dünyaya planı reddetme çağrısında bulundu.

Google’da hiç gecikmeksizin “tanrıdan vahiy gelmişçesine” Kudüs Filistin’in başkenti iken bir anda İsrail’in başkenti olarak değiştirildi.

İsrail basını ise Filistin'de “Barış Planı”nı protesto eden yurttaşlar için “eylemleri (savaş, ölüm, çatışma) sonlandırmak için hazırlanmış bir rapora eylemle karşılık vermek tam bir trajedidir” dedi.

Filistin yönetiminin İngiltere’deki temsilcisi Husam Zomlot “bu anlaşma barış hakkında değil Trump ve Netanyahu arasında bir anlaşma” dedi.

New York Times’ın dış siyaset yazarı Thomas L.Friedman “Bu plan iki halk ve iki devlet için mi yoksa iki kirli lider için mi?” dedi.

Türkiye’nin Dışişleri Bakanlığı “ABD’nin sözde barış planı ölü doğmuştur. İsrail'in işgal ve zulmünü meşrulaştırmaya yönelik adımlara izin vermeyeceğiz” diyerek pratikte pek de karşılığı olmayan bir ifade de bulunmuştur.

Günümüzde Filistin sorunu

Trump’ın Ortadoğu’daki temsilciliğini yapan damadı Jared Kushner, Filistin’in siyasi taleplerinin ekonomik talepleri kadar önemli olmadığını söylüyor.

Bu önermeyi duyan Trump maddelerden birinde şöyle diyor:

"1 milyona yakın Filistinli için istihdam sağlanacak. 50 milyar dolarlık bir yatırımla birlikte yeni kurulacak olan Filistin devletinin ekonomisini tesis etmesine yardımcı olacağız. Gayri Safi Yurtiçi Hasılaları ikiye, hatta üçe katlanacak. Bizim vizyonumuz artık Filistinlileri, uluslararası yardımla hayatta kalabildikleri bu kısır döngüden kurtaracak. Kendi ayakları üzerinde durmalarını sağlayacağız”.

Trump bir ulusun önce topraklarını ellerinden alıyor daha sonra da Trump’ı yolda görseler bir kaşık suda boğacak olan Filistinlilere, yeni kurulacak olan Filistine kalkınması için yardımda bulunacağını söylüyor.

Filistin’in önce ayaklarını kesiyor sonra da 1 milyon kişiye istihdam sözü veriyor. Önce uluslararası yardımlarla geçinmek zorunda kalan bir ülke haline getiriyor Filistin’i sonra da heyhat sizi bu yardımlardan yine ben kurtaracağım diyor.

Filistinliler ise bu siyasi şarlatanlara gayet yerinde ve gözleri kararmış şekilde cevap veriyorlar: “Eşit haklara sahip olma umutlarını para karşılığı satmayacağız.”

Trump ve Netanyahu bu planı kamuoyuna açıkladıktan sonra Filistinli yurttaşlar sokaklara döküldüler. Trump ve Netanyahu’nun posterlerini yaktılar. İsrail asıllı askerler (sivrisinekler desem daha makul olur sanki… Çünkü dünyada en çok insan öldüren sivrisineklermiş ama konu Ortadoğu olunca İsrail devleti) 41 kişiyi yaralayıp hastanelik etti.

Türkiye Dışişleri Bakanı’nın yaptığı açıklama gerçekten ne kadar da çözümsüz ve asılsızdır.

Trump’ın Ortadoğu’daki girişimleri karşısında, AKP’nin ABD’yi görmezden gelerek, İsrail’e yönelik üst perde açıklamalarından oluşan tutumu, Erdoğan ve hükümetinin “Filistin davasında en dik duran hükümet olduğu” iddiasının gerçekte karşılığı olmayan bir “şehir efsanesi” olduğunu göstermiştir.

Gelelim wendigoya (insan yiyerek hayatta kalabilen şeytani efsanevi yaratık) yani Netanyahu’ya; Filistin’i yiyerek hayatta kalmaya çalışan lidere.

Hahamların gölgesini ensesinde hissederek “Filistin’e bundan sonra Yahudi devleti denmesinden mutluluk duyacağım” demekten kendini alıkoyamıyor.

Zamanlama dikkat çekici. Trump ve Netanyahu ülkelerinde siyasi hayatları için mücadele ediyorlar. Senato’da Trump’ın azil yargılaması sürerken İsrail başsavcılığı da Netanyahu hakkında yolsuzluktan iddianame hazırladı.

Böylesi hamlelere biz kendi ülkemizden çok aşinayız. Herhalde Netanyahu’nun bir an Musevi olduğu aklına gelmiş olacak ki Musa’nın Kızıldeniz’i yarma hurafesini kendine şiar edinerek Filistin’i ortadan ikiye yarmaya çalışıyor.

Filistinli kardeşlerimizin dedikleri gibi.

İstihdam yaratılacak, yeni Filistin kurulacak gibi yalanlara karnımız tok. Hele ki ABD ve İsrail gibi sömürgeci ülkelerden böyle şeyler beklemek hayalin daniskası olur. ABD sermayesini filistine taşımak istiyor ve ucuz işgücü ile sermayesini arşa uzatmak istiyor.

Şii ve Yahudilerin arasına sıkışıp kalan Filistinliler umalım da çareyi kendilerinden başka yerde aramasınlar.

Ne bugün ne de yarın hiçbir sermayedar devlet halkla uzlaşamaz ve barış getiremez. Bunu yapacak olan Filistin halkıdır ve bu halktan her zaman umutlu olacağız, umutlu olmaktan vazgeçmeyeceğiz.


Yasin Uğur / İşçi