Erdoğan durdu durdu, haftasonuna girmeden bombayı patlattı.
Ne demişti hatırlayalım;
“Üniversite sayımızın 76'dan 207'ye, öğrenci sayımızın 1,6 milyondan 8 milyona yükselmiş olması başarımızın en bariz ifadesidir.”
Daha birkaç ay önce Londra kaynaklı bir eğitim dergisi dünyanın en iyi ilk 500 üniversiteleri listesine Türkiye’den sadece “2 özel üniversiteyi” almıştı. Üniversitelerin nitelik sorununu geçelim ortada bundan daha büyük bir sorun var: Hepimizin ya şimdi yaşadığı ya da okul bitince yaşamaya hazırlandığı işsizlik.
Körle yatan şaşı kalkar. Erdoğan gitgide damadına benzemeye başladı. Albayrak’ın kriz yok efendim deyişi gibi Erdoğan da 2 milyon 440 bine çıkan genç işsizlikten bir haber konuşuyor. Her yere açtıkları üniversitelerle övünüyor. Üniversite açıp tüm gençleri okullara doldurmakla iş bitmiyor. O gençler o okullardan mezun olunca işsizler ordusuna katılıyor ama tabi “herkes iş bulacak diye bir şey yok”. Bunu da Erdoğan söylüyor; 207 üniversite ile övünürken mezunlarının ne olacağını hiç konuşmayan Erdoğan.
Erdoğan’dan bir yarım saat sonra da Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, “Üniversite öğrencisi sayısı çoksa o ülkede sorun vardır. Herkes üniversite okumak zorunda değil” dedi. Evet herkes üniversite okumak zorunda değil. Ama Türkiye’deki eğitim sistemi (Ziya Selçuk da bu sistemde Milli Eğitim Bakanı) tüm gençleri üniversitelere doldurmaya bayılıyor. Her yere içi boş ama servet değerinde özel üniversiteler, okullar açılıyor. Hatta bu açılan okulların bazılarının kurucuları arasında Ziya Selçuk da yer alıyor.
Gençler daha lise çağlarında gelecek kaygısına düşüp iyi bir üniversite kazanma gayesiyle temel liselere, özel okullara, dershanelere, özel derslere para ödemek zorunda kalıyor. İşin sonunda evet bir üniversite kazanıyorlar. Bizim ülkede üniversiteye girememek diye bir şey yok zaten.
Sonra o üniversitelerde bilimden, bilimsellikten uzak aldığımız ya da almaya çalıştığımız eğitimle birlikte, biz kendimizi geliştirip(!) iş bulacakmışız. Veriler ortada. Bu sorunun birinci dereceden muhataplarının durumu böyle; ya sorun yokmuş gibi yapıyorlar ya da sorun onlardan bağımsızmış gibi..
Aslına bakarsanız Bakan Selçuk’un dediği gibi tüm gençler üniversiteye gitmek zorunda olmayabilir fakat kapitalizm yıkılmış durumda değil.
Gençler üniversite mezunu olunca işsiz kalacağını içten içe biliyorlar. Yine de üniversiteler herkesin sadece kendi paçasını kurtarmak için gördüğü sığınak kapısı.
Maalesef üniversiteler de hala gençleri kişisel gelişim zırvalarına inandırıp gerçekten kendilerini yeterince geliştirirlerse CEO olacaklarına inandırmaya çalışıyor. Çünkü eğitim sistemi bunu vaadediyor: Toplumsal yarar in, kendini kurtarma out.
Bu yarış atı gibi koşturulan tüm gençler yarışa aynı noktadan başlamıyor. Burada da eğitimde fırsat eşitsizliği karşımıza çıkıyor. Yani parası olanın önüne en iyi hocasından kursuna kadar imkanlar seriliyorken olmayan gençler çalışmak zorunda kalıyor. Sonuç: Hepsi yıl sonunda aynı sınava giriyor.
Üniversiteler aslında “esas olarak toplumsal yaşamın üretiminde gereksinilen bilgiyi üretir ve onu toplumsal kullanıma sunar.” Şu an var olan üniversitelerin bu tanımla pek alakası yok. Her yere açılan üniversitelerin şu an ilk amacı liseden mezun olan gençler, işsizlik ordusuna katılmadan önce 4-5 yıl onları oyalamak. Bu yüzden ne üniversitelerdeki müfredatın ne de o müfredatı anlatan hocaların bir önemi var iktidar gözünde. Var olan eğitim sistemi; tek yönlü, bilimsellikten uzak, öğrencilerin isteklerine göre değil mecburiyetlerine göre yerleştiği bölümlerden oluşan ve onlara hiçbir fırsatı tanımayan bir sistem.
Bunu değiştirmek mümkün. Sınıfsız bir toplumda Bakan Selçuk’un da savunduğu gibi yapmak mümkün.
İlgilisinin de ilgisizinin de gireceği sınav sistemleriyle değil gençlerin isteklerine göre yetenekleri geliştirilecek. Eğitimle üretim iç içe olacak. Bilginin de üretim araçları gibi toplumsallaştığı, her eğitim ortamı birer üretim ortamı halini alacaktır.
Politeknik eğitimle hayatın içinde olduğu gibi eğitimin de içinde üretim olmalıdır. Yani üretenlerim yönettiği bir dünyada ancak “çok yönlü, geliştirici ve üretken” bir eğitim sisteminden bahsedilebilir.
Bunun içinde moral bozmak yok, yola devam.