Bir dizinin bölümlerini izler gibi ÇAYKUR’un önce çöküşünü ardından özelleştirilmesi yolunda adımlarını canlı canlı izliyoruz. Ard arda 3 yıl kar açıklayan ÇAYKUR’u Varlık Fonu’na devrettiler önce. Bu sayede TBMM’nin denetleme yetkisi de ortadan kalkmış oldu. Kar üstüne kar açıklayan ÇAYKUR, Varlık Fonu’na devredikdikten sonra yani 2017 yılından itibaren üst üste zarar açıklamaya başladı. Türkiye, dünyada en çok çay tüketen ülke iken, tüketimde bir düşüş yaşanmadığı halde peş peşe zarar açıklandı. Öyle ki 2018 yılında 48 milyon TL kar etmeyi bekleyen ÇAYKUR, aynı yıl 657 milyon TL zarar açıkladı.

ÇAYKUR’un zarar etmesi sorularına türlü bahaneler bulan yetkililer sanırsınız devletin bir kurumunu değil babalarının mahalle bakkalını işletiyorlar.

1 yıl içerisinde üç genel müdür değişti ÇAYKUR’da. En çok kim zarara uğratacak yarışına girmiş olmalılar. Zira aynı sene kar bekleyen işletmenin bu kadar zarar etmesinin başka açıklaması olamaz. Zararı kurtarmak için hiç mi adım atmadılar peki? Elbette attılar. Daimi işçileri işten atıp yerine daha düşük maliyetli mevsimlik işçi çalıştırdılar. Zararın sebebi işçiler değildi elbette ki işten çıkarmalar da kurtarmadı. Çaya zam yaptılar mesela. Kar etmesi mucizelere bağlı olan ÇAYKUR, bu yıl zarar edince bundan çay fiyatları da nasibini aldı. Ocak ayından bugüne dek çaya yüzde 22 zam yapıldı.

Zararı önlemeye karşı attıkları her adım daha da batmalarına sebep oluyor. Ülkenin çay sektöründe en büyük kuruluşu, neredeyse yüzde 50 pazar payına sahip ÇAYKUR, adım adım özelleştirmeye doğru gidiyor. Bu bir rastlantı değil. Ülkenin kamu işletmelerini zarar ediyor diye özelleştiren iktidar, ÇAYKUR için de gün sayıyor olmalı. Çünkü iktidarın rantı neredeyse kamunun zararı da tam oradadır. ÇAYKUR’un bu zararları da özelleştirmeye kılıf olacak nasılsa. Yani kısacası özelleştirilmek istenen her kamu işletmesi elbet bir gün Varlık Fonu’nu tadacak…

Fabrika gibi fabrika

2012 yılında stevia bitkisinden şeker üretmek için adım attı ÇAYKUR. Üreticiye bu bitkinin fidanından dağıttı. 5 yıl deneme sürecinden sonra bunu yaygınlaştırmak istedi. Üreticilerin bitkinin yetişmediğini belirtmesine rağmen 16 milyon liraya fabrika inşa ettiler. Peki sonuç? Karadeniz, stevia bitkisinin yetişmesi için uygun bir zemine sahip değilmiş... Sayıştay’ın 2018 raporunda, bu bitkinin karadenizde yetişmeyeceği halde yapılan bu yatırımı “rasyonel bir yaklaşım olarak görmediği” yazıldı.

Kamunun özelleştirilmesini kendine kar aracı gören iktidar artık bunu bir sisteme oturtmuş durumda. Bu kadar özelleştirme “bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” politikasının sonu. İşte üretimsiz ülke. Bu cümleye bayılanlar, şimdi neoliberalizmin özelleştirme çılgınlığını da ayakta alkışlasın.

Elde avuçta ne varsa her şeyi sattılar, her şeyi kamudan çıkardılar. Günlük olarak kar ettiler sonra onların hepsini kendi ceplerine indirdiler. Tekel'in, tank palet fabrikasının, şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin emekçilere hiçbir fayda sağlamadığı çok açık bir şekilde görülüyor. Gerçek anlamda üretim yapmayan, kamu işletmeleri olmayan bir düzenin devam etmesi mümkün değil. Zaten bunu şimdiki gidişattan da görüyoruz. İktidar bütün her şeyi sattığı için, kamunun elinde üretime dair bir şey olmadığı için durmadan inşaat durmadan inşaat!

Milyonlar yoksullukla ve işsizlikle boğuşurken AKP’nin patronların servetine servet kattığını tüm toplum görüyor. İş için, ekmek için fabrika gerek. Patronların mülküne ek değil tüm emekçiler için kamu işletmeleri gerek.

Sonuna kadar bu özelleştirmelerin karşısında durmamız gerekir. Yiyip bitirdikleri her şeyin sahibi milyonlarca emekçi, yani bu toplumun da dünyanın da %99’u. Servetsizlerin karnının doyması için servet biriktirenlerin düzeni er ya da geç yıkılacak.