Yıllardır devam eden üniversitelerin ticarileştirilmesi süreci hakkında çok şey konuştuk, çok şey yazdık. Zararlarından, nedenlerinden, amaçlarından uzun uzadıya bahsettik. Tabi bununla da yetinmedik, harekete geçtik. Kampüslerde ve kampüslerin dışında en geniş kitlelere ajite ettik, mücadelesini örgütledik.

Üniversitesilerdeki ticarileşme süreci sonunda öğrenciler için sert uygulamaları da ortaya çıkardı. Kapitalizmin doğası gereği bu uygulamaların ortaya çıkması şaşırtıcı değil.

Özellikle İstanbul Üniversitesi’nde yemekhane hakkına yönelik saldırı ve geri adım, ütopyaları üniversiteleri ticarethaneye çevirmekten ibaret olanların yüreğini hoplatmaya yetti.

İTÜ işte bu şartlar altında ayrı bir önem kazanıyor. Yıllardır İTÜ bir laboratuvar gibi görülüyor. Özelleşen, AVM’leşen yapısıyla öğrencileri sınıf bilincinden koparılmaya, bilimin içi boşaltılmaya çalışılıyor. Özellikle hepimizin hatırına kazınmış olan Maden Fakültesi işgalinin ardından bu saldırıların arttığı söylenebilir.

İşte tüm bu şartlar altında öğrenciler ekonomik kriz bahane edilerek yapılan zamlara, özel işletmelerdeki pahalılığa karşı bir boykot başlattılar. Bir de boykot kantini kurdular.

Elbetteki okulu yöneten CEO kılıklı rektörden saldırı buyruğu gecikmedi ve ÖGB öğrencilerin açtığı kantini hedef aldı, çay kazanlarını devirdi ve öğrencilerin gözünü korkutmak ve marjinalize etmek amacıyla zor kullanma yoluna gitti. Yine aynı amaçla bazı öğrenciler, eğitim haklarını gasp niteliğinde okula giriş yasaklarıyla karşılaştılar. Konuyu mahkemeye taşıyan öğrenciler, hukuki kazanımlar da elde ettiler.

Öğrencilerin bu saldırılara karşı okulun önünde yaptığı açıklamaya öğrencilerin yanı sıra akademisyenler de destek verdi. Öğrencileri sindirme girişimi boşa düştü.

İstanbul Üniversitesi’ndeki kazanımın İTÜ’deki öğrencilere de güç verdiği ortada. Bu noktada işte tüm öğrencilere mücadeleyi ve dayanışmayı yaymak düşüyor. Beyazıt Meydanı’na; Marmara Üniversitesi’nden, İTÜ’den, çeşitli özel üniversitelerden öğrenciler gelmiş ve destek vermişti. “Anlatılan senin hikayendir” sözü öğrenciler için de önemli bir anlam taşıyor. Tek başına bir üniversitede mevzi kazanmanın zorluğu ortada, çünkü düzen -düşman- saldırıyı geniş mevzilere yayıyor ve dört koldan saldırıyor. Yani bugün kazandığın bir mevziyi bir anda farkına bile varmadan kaybetmek mümkün.

Tez, antitez ve sentez, ardından sentezin tez oluşu. Fikirler böyle ilerler. Üniversiteleri ticarethane mi yapmak istiyorlar, bunu tüm üniversitelerde mi yapmak istiyorlar? Evet. Buna karşı argümanımızı, “parasız eğitim” tezini tüm üniversitelerde anlatmalıyız. Bugün özel işletmelerin fahiş fiyatlarına karşı, yarın özel işletmelerin varlığına karşı.

İTÜ özelinde de öğrencilerin boykotu yayılarak sürmeli. Tüm fakültelerde, tüm işletmelere karşı güçlü bir boykot örülmesi yolunda ilerlenmeli, bu yöndeki eğilim güçlendirilmeli. Eğitimin parasız olması gerektiği tezi vurgulanmalı. Bu sayede İTÜ, hem kazanacak hem de İstanbul Üniversitesi gibi yeni kazanımların, ülke çapındaki öğrenci hareketinin önünü açan duraklardan birisi olacaktır.

Ticarileşen ve içi boşaltılan akademik durumda bile teknik olarak ülkenin en önemli eleman kaynaklarından olan İTÜ’nün tamamen oligarşinin elinde olması önemli görülüyor. Madenlerde, fabrikalarda kendine iş bulabilecek sınırlı sayıda öğrencinin sınıf bağlarının tamamen kırılması, tüketim alışkanlıklarının pahalılaştırılarak maddi durumu düşük ve dolayısıyla alt sınıf karakter taşıyan öğrencilerin daha yolun başında elenmesi de amaçların başında geliyor. Tüm üniversitelerde uygulanmaya çalışılan bu plan onlarca yıllık bir çalışmanın ürünü. Bu neoliberal plan çerçevesinde ekonomik girişimlerde yani “sömürüde” mutlak “özgürlük” öne sürülüyor. Öğrencilerin bu plana karşı elde ettiği her kazanım, dünya genelinde bir neoliberal çöküşün ve yenilginin ülke çapındaki bir görünümü aslında. Neoliberalizm öğrencileri müşterileştirmeyi ve ideolojisizleştirmeyi amaçlıyor. Ona göre “ideolojiler öldü”. İşte öğrencilerin bu şartlar altındaki her itirazı, “ideolojiler öldü” diyen insanlığın en alçak ideolojilerinden birine atılmış bir tokat.

İTÜ Geliştirme Vakfı üzerinden Doğa Koleji satın alınıyor. Yani görünen o ki aslında İTÜ’nün parası var. Parası var da ne kelime, yeni yatırımlar bile yapılabiliyor. Zaten teknokent gelirleri düşünüldüğünde sorunun bütçe olmadığı çok açık. Sorun bütçe değil, kar.  Saydığımız pek çok nedenin yanına daha fazla kar elde edilmek istenmesi ekleniyor.

Bu yüzden üniversitede boykot, bunun yanında verilen parasız eğitim mücadelesi tüm bu planların boşa düşürülmesi, sınıf bağları kuvvetli gençlerin geleceksizlik karşısında lümpenleşmek yerine devrimcileşmesi için önemli bir adım.

O yüzden İTÜ öğrencilerinin, zamlarla mücadele eden tüm öğrencilerin mücadelesini hep birlikte bayraklaştıralım: Zamlar geri çekilecek, eğitim parasız olana dek!