Sosyalistler olarak yardımseverliğin neden bu kadar yanlış olduğunu ya da hiçbir zaman bir karşılığı olmadığını anlatmaya çalışacağım.

Hepimiz şahit olmuşuzdur polyannacı gibi ortalıkta dolaşan hiçbir tarafı tutmuyorum diye nasihatverenler vardır etrafımızda.

Bu kişiler karşılarındaki kişilere bir acıma duygusu ile onlara iyilikler ve güzellikler bahşediyorlar. Hem de ne bahşetme öyle az buz değil en parıltılısından en cafcaflısından.

Burjuvazi ve diğerleri avam tabakasını var ederken “sermayenin iyiliği için her şeyin gözü kara bir şekilde istenmesi” dediler.

Avam tabakası var olduktan sonra ise biz de bunlar gibi sefil, aç ve açıkta olabilirdik” diye sözde vicdani bir duyguya kapılıp “dünyayı iyilik kurtaracak, cennetin kapısı iyilik yapana her daim açıktır”diye işledikleri suçların üzerini kapatmaya çalıştılar.

Biliyoruz ki burjuvazi ve şürekasının tek cennetleri örgütsüz bir işçi sınıfıdır.

Cehennemleri ise örgütlü,sınıf kini ile duran bir proletarya birliğidir.

Neden yapılmamalı?

Bir “fakir” sevindirmek karnını doyurmak ya da onu yıpranmış elbiselerden kurtarıp yeni giysilerle şereflendirmek isteyen kişinin aslında tek istediği “çürümüş bu düzende ben de iyi birşeyler yapıyorum” demektir.

“İnsan doğasının” gerekliliğinden dem vurarak “zenginler de olacak fakirler de bu düzen değişmez, en azından ben yardım ediyorum fakirlere” diye kendine bir çıkış yolu aramak ya da uyumadan önce açlıktan ölen insanları, savaşta ölen milyonlarca insanı, intihar eden insanları, sokakta donarak ölen sokak insanları düşünürken içimizde yangına dönüşen, uykumuzu kaçıran bu acıları yatıştırmaktır yardımseverlik.

Çok fazla şey yazmak istemiyorum konunun aslı astarı belli. Burjuvalarımız her türlü günahı (sömürmek maddi - manevi) işliyorlar, sonra da hiçbir şey olmamış gibi günah çıkarmak için yoksulları yani işçi sınıfını kullanıyorlar.

Yardım edilen kişinin duygusu

Ortaokul öğretimi dönemindeyiz, içine kapanık bir arkadaşım vardı.

Ben de konuşması için elimden geleni yapıyorum ama bir türlü konuşmaya yanaşmıyor. Mektup yazmasını istedim, ben de mektup ile karşılık verecektim kendisine.

Nihayet ikna edebildim haftanın son günü bir mektup verdi. İşten çıktıktan sonra (evet o zaman da çalışıyordum) okumaya başladım.

"Aslında konuşmak istiyorum seninle ama sen “seninle konuşmaya çalışarak sana iyilik etmeye çalışıyorum” deyince konuşmaktan vazgeçtim.

“İyilik” denilince tüylerim diken diken oluyor, kimi zaman biri iyilik yaptığını zannederken karşısındaki kişiye kötülük ettiğinin farkında değildir.

Evimizde neredeyse hiç et pişmiyor, bunu fırsat bilen karşı komşumuz bize etli yemek gönderiyor. Annem alır, çöpe döker yemeği. Babam işten (metal fabrikası) gelince görmesin diye… Birkaç defa görmüşlüğü var, sinirden duvarları yumruklamaya başlamıştı. (İyilik bunun neresinde?)

Babam yine bir gece annemi dövüyor, bağırış çağırış derken ne yapsam gelen sesi bastıramıyorum. Ben de sabah olunca anneme söyledim, kavga ediyorsunuz sesten uyuyamıyorum diye.

Gece gece yine çaldı kapıyı babam, sarhoş gelmiş eve; belli ki yine kavga edecekler.

Babam tam küfür etmeye başladı annem teybin sesini açtı.

Onlar odada birbirlerini parçalayacaklar neredeyse ama benim tek duyduğum şey Aşık Veysel’in ‘güzelliğin on para etmez bu bendeki aşk olmasa’.

Kavga dövüşe hiç ses çıkarmayan komşularımız müziğin sesinden rahatsız olmuşlar, şikayet etmişler bizi.

Seni de dertlerime ortak ettim kusura bakma.

Önce komşularımız iyilik olsun diye etli yemek gönderiyorlar. Eve hiç et alamadığı için üzülen ama annemi döven bir babam var. Kendini boşvermiş, bari çocuğum rahatsız olmasın ve mutsuz olmasın diye müziğin sesini açarak bana iyilik yapmış olan bir annem var. Ailemi şikayet ederek mahallelinin huzurunu korumaya çalışan, yani iyilik yaptığını zanneden komşularım var.

(İyilik bunun neresinde, göndereceğin mektupta izah etmeni istiyorum. Eğer bilmiyorsan boşu boşuna kendini yorup mektup yazmaya çalışma.)"

Yardımsever konusu açılınca her zaman bu mektup gelir aklıma. Artık ne zaman iyilik ya da yardımseverlik konusu açılırsa sizin de aklınıza bu mektup gelsin.

Biz sosyalistler Martin Luther gibiyiz bu konuda.

Yardımseverliği satın alacağız, hiç kimse artık yardım etmek zorunda kalmayacak.

İyilik satın alınacak, artık hiç kimse iyilik yapacak birisini bulamayacak.

Örgütsüz bir emekçi sınıfını satın alacağız, hiç kimse örgütsüz olamayacak.

Savaşları, intiharları, cinayetleri, açlığı, işsizliği, yoksulluğu satın alacağız; hiç kimseye bırakmayacağız.

Burjuvazinin fikirlerini, liberal ahmaklığını satın alacağız.

En önemlisi de sermayeyi satın alacağız yoldaşlar (örgütlenerek), hiç kimse sermayesi olduğunu iddia edemeyecek.

“Satın aldıklarımızı” tarihe gömeceğiz, ortadan kaldıracağız; işçi sınıfının iktidarını kuracağız.


Yasin Uğur / İşçi