İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü kendi ayağına sıktı. Sene başında yemekhaneye yapılan 1 TL zamma öğrencilerden tepki gelmemesini fırsat bildi. Şimdi de hazır sömestr tatilinde punduna getirip yeni düzenlemeyle öğrencilerin yemek hakkını kısıtlamaya çalışıyorlar. Neymiş üç öğün indirimli yemek tek öğüne düşürülecek, kahvaltı komple kaldırılacak, ikinci öğün ise 18.5 TL olacakmış. Yüzlerce öğrenci yaptıkları eylemlerle olayların Mahmut Ak’ın istediği gibi gitmeyeceğini gösterdi. Zaten öğrencilerin en temel haklarına saldırmak, onların yemek hakkını sınırlandırmak o kadar kolay değil.

Bu münferit bir olay ya da rektörlüğün uydurduğu gibi “bütçe olmamasından” kaynaklanmıyor. Geçen yıllarda üniversitelerin bölünmesiyle başlayan özelleştirmelerle devam eden sürecin işte sonucu.

İki yıl önce İstanbul Üniversitesi de dahil bazı üniversiteler AKP tarafından rant uğruna bölünmüştü. Geçtiğimiz haftalarda ise İstanbul Üniversitesi’nden bölünen İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa’da Sosyal Tesisler özelleştirilmiş ve yaklaşık 60 işçi işten çıkarılmıştı.

Bütçe kime yok?

Şimdi de rektör bütçe azaltıldı diye öğrencilerin “yemek hakkını kısıtlamak” istiyor. Bütçe azaltılınca akla ilk öğrencinin yediği bir öğün yemek geliyor. Beslenme en temel hak değil mi? Bir öncelik sıralaması olacaksa ilk başta beslenme, öğrencilerin karnını doyurması gelir. Sonra başını sokacakları bir derslik, okul gerekir. Sonra da o dersliklerde ders anlatacak hocalar… Sıralama böyle gider. Ama İstanbul Üniversitesi’nde öncelikler buradan değil rektörlükten başlıyor, ÖGB’den devam ediyor.

Halbuki İstanbul Üniversitesi’nin 6 bakanlıktan fazla bütçesi var. Ama bu her öğrencisini müşteri olarak gören rektöre yetmiyor tabi ki. O istiyor ki parasına para katsın, yemekhanelerden kar elde etsin. Aldığımız kitaptan, bindiğimiz dolmuşa kadar yaptığımız her harcamadan kar elde ediyorsunuz zaten bırakın da yediğimiz bir öğün yemekten kar elde etmeyin. Gençler sizin rant kapınız değil.

Devlet, kamu; öğrencilerden kar elde edemez. Daha geçen yıl bu ülkenin cumhurbaşkanı çıkıp gençlerin ne kadar bedavacı olduğunu anlatıyordu. Şimdi de en köklü üniversitelerinden İstanbul Üniversitesi’nde rektör yemek hakkımızı kısıtlıyor. Ama sorsak eğitim parasız.

Okuduğumuz kitaplardan, kaldığımız yurtlara kadar her şeyi öğrenciler karşılıyor. Hem de aldıkları 3 kuruş burs/kredilerle. Eğitim en temel hakkımızsa tabii ki devlet tarafından karşılanmalıdır. Ama okula harç ödememekle eğitim bedava olmuyor. Yemekhane de yurtlar da geri ödemeli krediler de hepsi bir bütün ve parasız olmalı. Gençler zaten servetler yatırdıkları o okulları işsiz kalma bilinciyle bitiriyor. Ve çoğumuzda sonuç değişmiyor, mezun olur olmaz işsizlikle burun buruna kalıyoruz.

İstanbul Üniversitesi sallanıyor, genç hareket hazır

Bir tarafta devlet üniversitesi yemekhanesinden kar elde etmeye çalışan rektör, diğer tarafta yemek hakkı sınırlandırılmış öğrenciler var. Şimdi kim daha meşru: Yemek isteyen gençler mi yoksa öğrencilerin bir öğün yemeğine göz diken rektör mü? 

İşte tam da bu yüzden gençler, kendilerine açılmayan o kapıları salladı. Yemekhane düzenlemesi geri çekilmediği takdirde sallamaya da devam edecek, etmeli. Çünkü gençlik hareketi olarak bu fırsatı her zaman yakalamamız mümkün değil. 

Gençlik hareketi, içerisinde örgütlü bir gençlik olmadığı için savrulmuş durumdaydı. Fakat geçen yıllarda Üniversiteme Dokunma mücadelesini yürüten gençler, gençlik mücadelesinin nasıl olabileceğini ve nasıl yürütüleceğini tüm gençliğe göstermişti. Şimdi de yüzlerce gencin en temel hakkı için direnişe geçmesi çok önemlidir. Gençler içerisinde bir süredir devam eden siyasetsizlik, gençlerin önemli ve acil sorunu olan parasız eğitim mücadelesiyle aşılabilir. 

Bu politik süreç tüm gençler için çok önemli, gençler böyle zamanlarda deneyim kazanırlar, böyle süreçlerin içinde yetişirler. Devrimci gençlik de böyle zamanlarda üzerine düşeni yapmak için her zaman hazır olmalıdır. Dinamitin fitilini ateşlemelidir.

Fikirler sınansın

Mücadeleyi sadece 4 yıllık bir çalışma olarak önlerine koyanların şimdiler de esamesi okunmuyor. Gerçek anlamda gençliğin mücadeleye katılması için hiçbir şey yapmayanlara göre en önemli şey onların sadece onların çok önemli fikirleri, başka hiçbir şeyin önemi yok. Bu yüzden forumlardan nefret ediyorlar. Diğer bazı solculara kalsa ne haberleşme için kullanılan ağların ne de yapılan forumların bir önemi yok. Çünkü onlara göre zaten gençler böyle şeylere katılmayı, fikirlerini söylemeyi sevmez. Gerek de yoktur. Çünkü onların çok mükemmel fikirleri herkese yeter.

Yok öyle dünya. Her öğrencinin fikri var, kimse birilerinin onlara emirler vermesini bekleyen hazır kıta askerler değil. Tabii ki de tartışacağız, kararları hep birlikte alacağız. Hodri meydan, güçler değil fikirler yarışsın.

Tabi bir de bunu aşıp konuşmaya başladığımızda, herkes öyle uzun uzun konuşmamalı. Bir grup her şeyi belirlemeli, diğerleri kafa sallayıp geçmeli. Daha 20 öğrencinin konuşmasına tahammül edilemiyor.

O tartışmalar sırasında sıkılmadan, bütün kapsayıcılığımızla, herkesi dinlemeliyiz. Kimsenin “bitti, bu kadar yeter” deme lüksü yok. O forumlara, eylemlere katılan her bir kişinin fikri çok önemli. Hepimizin buna ihtiyacı var, doğru kararları başka türlü veremeyiz. Kazanabilmek için herkesin elini taşın altına koyması, bunun için herkesin özne olması gerekir. Yıllar içinde gerileyen örgütlü gençlik mücadelesinin kaybettirdiği, mücadele yöntemlerini unutmak da olmuş. Üniversitelerden çıkınca “eski solcu olmak modası” ne yazık ki geçti. Kaybeden kaybettiklerini düşünsün ama gençliğin politize olduğu hiçbir koşul kimsenin tekelinde kalamayacak.

Bu tartışmalar da farklı fikirler de mücadele edenlerin hayatının sonuna kadar olacak. Tartışma iyidir, korkmaya gerek yok.

Gençliğin bu düzenlemeyi kaldıracak gücü var

Gençlik deneyimsiz değil. En önemlisi siyaseti, fikri ve hedefi var. Bugün yemek hakkını isteyen yüzlerce öğrenci; parasız eğitim hakkını tüm ülkenin gündemine taşıyacak güce sahip ve taşıyor.

Öğrencilerin bu hafta başlattığı hareketin nasıl ilerleyeceğini hep birlikte göreceğiz, hep birlikte yürüteceğiz. Ama şu kesin bundan sonraki süreçte bütün üniversite birlikte hareket etmeli ve kararlarını uygulamalı, boykotsa şimdiden çalışmaya başlamalı, rektörün tatilde geçirmeye çalıştığı bu düzenlemeyi hep birlikte alaşağı etmeliyiz.