Kapitalist sistemin neoliberal modeli miadını doldurdu. Ya yeni bir kapitalist model inşa edilecektir ya da büyük toplumsal sorunlara sebep olarak dejenere olmaya devam edecektir.

Occupy, “Arap Baharı”, Avrupa’daki isyanlar, Gezi… Biteviye devam eden bu süreç giderek küresel bir boyuta sıçrıyor: Lübnan, Irak, İran, Azerbaycan, Cezayir, Hong Kong, Ekvador, Şili, Kolombiya… İktidarların anti-demokratik uygulamalarına karşı özgürlük şiarıyla başlayan bu isyanlar dalgası, şimdilerde siyasal yozlaşma ama daha çok ekonomik saiklere dayanarak kapitalist sistemi kökten sarsmaya başladı. 

Her ne kadar kapitalist sistemin stratejistleri tarafından 21. yüzyılın “Ayaklanmalar Yüzyılı” olacağı saptaması yapılıp BOP benzeri projeler üretseler de sistem, kendini yenileme yetisini kaybettikçe süreç giderek kaotik bir hal almaya doğru evriliyor. Bu kaotik durum, bizi kapitalizm ufkunun ötesine taşıyacak olan enstrümanları da bağrında taşıyor. Objektif şartlar hiç olmadığı kadar yeni bir dünyaya kapı aralarken subjektif şartlar bir o kadar bundan uzak…

Geçmişin ‘Köylüler Savaşı’nı anıştıran bir ‘Kentliler Savaşı’ ile karşı karşıyayız. Ancak tüm yerküreye yayılan kent merkezli isyanlar henüz tutarlı bir bütünsel politik perspektiften yoksun. Sosyalistler “geçmişin ihtişamlı günleriyle” avunan muhafazakar zihniyeti bugüne indirgemeye devam ettiği müddetçe yeni bir geleceği tahayyül etmek bile mümkün olmayacaktır. Çünkü, kapitalist sistemin yegane alternatifi sosyalizmdir. Geçen yüzyılın sosyalizm modeli ardında zengin bir deneyim bırakarak tarih sahnesinden ayrıldı. Bu zengin deneyimler ışığında geleceğe dönük bir sosyalist model inşaa etmek yerine hala eskiyi ikame edebileceğini sanan bu muhafazakar anlayıştan ayrışmadan yol almak mümkün olmayacaktır. Geçmişin küllerinden yeniden doğmanın yolu, geleneğin zengin deneyimleri ışığından ufka bakmakla olur.

Bilimsel sosyalizm, geçmiş güzellemesi yapan muhafazakar akılla inşa edilemez. Tutarlı bir gelecek tahayyülü olmadan güne dair söylenen, yapılan her şey havanda su dövmek olarak kalır, sistem hanesine yazılır. Bu anlamda güncelin sığ sularında sağa sola yalpalayan, güne siyaset üretmeyen, toplumsal sorunları dert edinmeyen, en temel ve yanlışlanmayacak ideolojik iman tazeleme kavramlarıyla konuşan, sürekli değişimden bahsedip milim değişimi önüne koymayan, risk almayan, korunaklı alanlara kaçıp siyaset yaptığını sanan bu zavallı anlayıştan devrim beklenebilir mi?

Devrimci bir yandan toplumsal dertlere çareler üreten, diğer yandan toplumu var olan toplumsal düzenin ötesine taşıyacak bir tahayyülün hem köşe taşlarını ören hem de bu çabanın öznesi olan kişidir. Öyleyse neden sosyalistler sahiciliğini yitirmiş, toplum nezdinde inandırıcılıktan uzak görünüyor?

Devrimci kimliğini yitiren solcu muhafazakarlara döndükleri için olmasın! Sosyalistler hakikat problemini çözerek devrimci kimliğini hak etmeden, toplum nezdinde sahiciliğini elde edemezler.


Kocaeli Cezaevi - Önder Çarkçı