Türkiye’nin dış politikasında şimdi de Libya gündemde. Türkiye ile Libya arasında 27 Kasım'da “Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkin Mutabakat Muhtırası” imzalandı ve yürürlük tarihi 8 Aralık olarak belirlendi. Muhtıranın ardından Doğu Akdeniz’deki ülkelerden tepkiler gelmeye başladı. Muhtıra ile üçüncü devletlerin egemenlik haklarını ihlal edildiği ve BM Deniz Hukuku ile bağdaşmadığına vurgu yapılıyor.

Bu gelişmelerle birlikte bu hafta bir de Erdoğan’ın yaptığı açıklama önemliydi. Erdoğan “Libya’dan bir davet gelirse Libya’ya Türk askerini gönderebiliriz” dedi. Şimdi herkesin aklına gelen soru Türkiye’nin Libya’da ne işi var? Şimdilik böyle bir durum olmasa da Erdoğan Libya ile imzalanan son güvenlik ve askeri işbirliği anlaşmasına da dayanarak böyle bir söz vermek ihtiyacını duymuş görünüyor.

Türkiye başka bir ülkenin sınırlarına, Suriye’ye hiçbir meşru gerekçesi olmadan girmiş ama büyük bir yenilgiyle ülkeye geri dönmüştü. Eğer Erdoğan ihtiyaç olursa şimdiden Libya için buna zemin hazırlıyor olabilir. Suriye’den istediği payı alamayan Erdoğan, Doğu Akdeniz’de geride kaldığı yarışta diğerlerini yakalamak adına bir adım atma çabasında.

İdeolojik olarak Erdoğan’ın İslamcıları, İhvan’ı desteklediği bir sır değil. Türkiye çok açık ve net bir biçimde, Libya’da da tarafını belli etmiş durumda. Ancak Libya’daki durum da oldukça karışık. 2011 yılında Muammer Kaddafi’nin devrilip öldürülmesinden beri yıllardır devam eden bir iç savaş var. Bir tarafta Müslüman Kardeşler hareketinden El Sarraj yönetimi iktidarı ele geçirip Trablus’ta hükümet kurarken, diğer tarafta Ulusal Ordu’nun desteğiyle General Halife Hafter Tobruk şehrinde yönetim kurmuştu. Hatırlayacaksınız, emperyalist güçler oradaki gelişmelerin hemen ardından müdahale için yarışa girmişti. Hatta o dönem Erdoğan “NATO’nun Libya’da ne işi var” demişti. Emperyalistler ve Türkiye gibi bölgede yayılmacılık peşinde olan ülkeler geride kalmayıp yine iç savaşın bir tarafı olmaya devam ediyor. ABD, Rusya, Fransa, BAE ve Mısır Tobruk yönetimini desteklerken, Katar ve Türkiye Trablus hükümetini destekliyor. Libya iç savaşında Türkiye’nin İhvancılara eğitim desteği, insansız hava uçakları, askeri malzeme, silah gönderdiği de bilinen bir gerçek. Tunus’ta İhvancı Nahda hareketi, Mısır’da Mursi iktidarını kaybedince son kale olarak bir tek Libya’daki İhvancı iktidar kaldı, bu yüzden de Erdoğan buradaki İhvancı hükümete sarılmaya devam ediyor.

Peki bu tartışmalarda Libya halkı nerede?  Savaşta binlerce kişi hayatını kaybetti ve yerinden oldu. Ancak bu süreçlerin hiçbirinde halkın söz hakkı yok. Hangi hükümetin meşru olduğunu Libya halkına soran yok.

*

Doğu Akdeniz’de doğalgaz üzerindeki kavga kızışıyor. Türkiye bu yarıştan geri kalmaya pek niyetli değil. Türkiye, Yunanistan’ın Libya’ya ait olan deniz alanını işgal ettiği ve bu hakların geri alınması için Trablus yönetimi ile görüşerek onlara destek sözü verdi. Yani burada Türkiye, Libya’nın çıkarı için savaşa dahil olduğu gerekçesini öne sürüyor. Ancak burada Türkiye’nin, sorunu Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkelerle karşılıklı olarak görüşüp çözmesi gerekirken Yunanistan, Güney Kıbrıs, Suriye ile ilişkiler ortada, Lübnan ile ilişkiler yok, Müslüman Kardeşleri destekleyerek doğrudan iç politikada taraf olan Mursi’nin ardından da Mısır ile ilişkileri gerilimli. Libya ile çizilen dış sınır, diğer ülkeler ile anlaşmaya varılırsa ancak anlamlı olabilir. Suriye haricinde bütün bu ülkelerin katılımıyla Doğu Akdeniz Gaz Forumu düzenleniyor ve Türkiye buraya dahil değil. Yani burada Türkiye tamamen tek başına. İşte tam da bu yalnız kalma ve sıkışmışlık durumunda Doğu Akdeniz’de yer alabilmek için Türkiye’nin tek elinde kalan Libya’nın Trablus hükümeti var. Yani burada bazılarının iddia ettiği gibi Türkiye’nin bir başarı elde ettiğini söylemek gerçekçi değil. Daha çok yalnız kalma ve sıkışmışlık söz konusu.  

Türkiye’nin bu adımı atmaktaki amacı, Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni ve lideri Fayez El Sarraj’ı korumaktır. General Hafter’e bağlı güçler Trablus’a gittikçe yaklaşıyor ve deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin anlaşmanın yürürlükte kalması için El Sarraj hükümetinin iktidarda kalması gerekiyor. Yani Türkiye bu anlaşma ile Trablus hükümetine yardım etmeyi amaçlıyor. Eğer Hafter galip gelirse bu imzalanan anlaşmanın bir geçerliliği olmayacak ve Türkiye bölgede iyice tek başına kalacak. AKP hükümetinin Suriye’de yaşadığı hezimetin bir benzerini, Libya’da da yaşamasının kaçınılmaz olduğunu önümüzdeki dönemde göreceğiz.