Bu isim tamlamasının dilimizde yer etmesinin ardından 9 sene geçti. Yıllar yılı doğru düzgün bir adım dahi göremediğimiz ve sebatla beklediğimiz o çılgın, devasa proje: Kanal İstanbul.

Erdoğan ilk olarak 2011 Nisan’ında açıkladı bu çılgın projeyi. Boğazın yanına bir boğaz daha yapacağız. Yakın zamanda Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun da dediği gibi; kazmayı vurduğumuzda dünyada denizcilik ve ulaşım bakımından tarih değişecek, Kanal İstanbul dönüm noktası olacak. Ne kadar tanıdık sözler değil mi? Berat Albayrak sayesinde bayağı alıştık bu sözlere. Paraya para demeyeceğiz, ekonomimiz uçacak. Bana artık bu sözler yalnızca 2000’lerin başında yayınlanan Ayrılsak da Beraberiz dizisindeki Feridun Bitir karakterini hatırlatıyor: Teo, yırttık abicim yırttık!

Kanal İstanbul dönüm noktası olacak mı?

Proje 50 kilometre uzunluğunda, 150 metre genişliğinde tasarlanmış durumda. İstanbul Boğazı ise 30 kilometre uzunluğunda ve -en dar yerinde- 700 metre genişliğinde. Şimdi teker teker Kanal İstanbul projesinin lehine argümanları irdeleyelim.

“Biz boğazdan geçen gemilerden para alamıyoruz, bu yüzden gemiler Kanal İstanbul’dan geçecek ve para kazanacağız.” Aslında boğazdan geçen gemilerden kısmen de olsa gelir elde ediliyor. Fakat bu ücretler Fener ve Kılavuzluk ücretleri gibi verilen teknik hizmet karşılığı tutarlar. Montrö Boğazlar Sözleşmesi gereği ticari gemiler savaş hali yok ise Boğazdan geçmekte serbestler. Şimdi biz ise diyoruz ki İstanbul Boğazı’ndan daha dar bir kanal yaptık, bu kanal boğazdan daha uzun fakat buradan geçmenizi istiyoruz ve bu geçişler için bize para vereceksiniz.

“Boğazdaki gemi trafiği tehlikeli, kazalar oluyor.” Evet, bu iddia doğru. Ara ara boğazdaki kaza haberlerini duyuyoruz. Hatta daha geçen yıl büyük bir gemi boğazdaki tarihi bir yalıya çarptı. Fakat şimdi de gidip bu kanaldan geçecekler. Hem de daha dar ve daha uzun bir alandan. Aynı kaza riski ve hayati sorunlar Kanal İstanbul ve çevresinde ortaya çıkmayacak mı? Boğazda kaza olacak da kanalda olmayacak mı? Kanal İstanbul’un etrafına inşa edeceğinizi iddia ettiğiniz “yeni yaşam alanları” riskli bölgeler olmayacak mı?

Ekolojik dengenin tümüyle baş aşağı edilmesi

Kanal İstanbul’un yapımıyla karşı karşıya gelebileceğimiz ekolojik denge sorunları ise saymakla bitmiyor.

Evveliyatla İstanbul Boğazı’nın yanında karadenize açılan ikinci bir su akıntısının varlığı kadim çağlardan beri devam eden doğal boğaz akıntı rejiminin bozulması demek. Boğazın üst kısmından Karadeniz’e doğru bir akıntı varken, alt kısmından ise Marmara Denizi’ne ve Ege Denizi’ne doğru bir akıntı var. İkinci bir su akıntısının varlığının doğal akıntı rejimine uymayacağı, Karadeniz’deki ve Ege Denizi’ndeki doğal yaşamın baştan aşağı değişeceği, bu değişimden Karadeniz çevresinde yerleşmiş tüm insanların etkileneceği ortada.

Çıkarılan hafriyatın nereye döküleceği bile bir mesele. Çıkarılacak hafriyat o kadar fazla ki bunun Marmara Denizi’nde bir noktaya dökülmesi demek 3 adet Kınalıada büyüklüğünde nur topu gibi adamızın olacağı anlamına geliyor. Bu ise Marmara Denizi’ndeki ekosistemin tümüyle değişmesi ve bozulmasından başka bir şey değil. Hafriyatla birlikte ortaya çıkan toz ve bundan kaynaklı hava kirliliği de bizi bekleyen problemlerden. Tabandan çıkarılacak hidrojen sülfürden kaynaklı olarak büyük bir koku probleminin ortaya çıkma riski de var.

Diğer mega projeler olan 3. Köprü ve Havalimanı örneğinde olduğu gibi bu projelerin gerçekleşmesi ile etrafındaki yapılaşmanın artacağı, doğal orman alanlarının tahrip edileceği, Doğu Trakya’daki verimli tarım arazilerinin azalacağı ise su götürmez bir gerçek. Adeta halktan çalınan ormanlar, tarım arazileri rant peşindeki koşan sermayedarlara veriliyor. Kanal çevresinde yapılaşma ile birlikte İstanbul’a gelen göç artacak ve kentsel yaşam daha fazla ekonomik, sosyal sorunu da beraberinde getirecek.

Kanal İstanbul ile birlikte Avrupa Yakası’nın doğusunun bir ada haline gelmesi, bu adada yeraltı sularının deniz suyuyla dolması bekleniyor. Proje güzergâhında bulunan Sazlıdere Barajı tamamen yok edilecek, daha uzaktaki Terkos Gölü ise tehlike altında. Toprak kayması tehlikeleri, yer altı suyunun drenajının bozulması gibi başka tehlike kalemleri de var.

Hasılı doğa tahribatında 3. Köprü ve İstanbul Havalimanı yalnızca bir fragmandı, asıl “mega” final Kanal İstanbul ile olacağa benziyor. Peki Asgari ücretliye, emeklilikte yaşa takılanlara,  işten atılanlara bütçemiz yok diyenler bu projeye ne kadar harcayacak dersiniz? 75 milyon lira. Belli ki yine birileri kendilerini ve yandaşlarını zengin etme peşinde ve bu zenginlik yine emek verenlerin sırtından ve doğal yaşamın talanından elde edilmeye çalışılacak.