Sağlık Bakanı Fahrettin Koca 12.400 yatak kapasiteli 10 Şehir Hastanesinin Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeli yerine “genel bütçe kaynaklarıyla” yapılacağını "müjdeledi". Bu haber bizim tarafta "geç ama olumlu bir adım" olarak yer aldı. Halihazırda yapılmış olan 9 şehir hastanesinde ise kamu - özel işbirliği devam edecek.
Meseleyi doğru anlamlandırabilmek adına birkaç farklı yönden değerlendirmekte fayda var. Elbette bunlardan birisi kamu - özel işbirliği sisteminin niteliği. En az o kadar önemli olan bir diğer yönü ise şehir hastanelerinin niteliği.
Kamu özel işbirliğinin tarihçesini anlatmaya gerek yok. Bu parayı kamudan alıp şirketlere aktarmanın resmi ismi. Bu yolla yapılan köprüler, otoyollar, santraller hakkındaki yolsuzluklar çok konuşuldu ama sistemin çarpıklığı Şehir Hastaneleri ile tamamen ayyuka çıktı. Devlet tarafından şirketlere verilen "hasta garantisi", bu işbirliğinin nasıl bir işbirliği olduğunu gözler önüne serdi.
Ne değişti?
Peki neden vazgeçildi? İktidar bu sistemi sürdürmekten, şirketleri beslemekten son derece memnun görünüyordu. Bu konuda bir anlaşmazlık mı var? Aslında durum "zorunluluk" olarak özetlenebilir. AKP dahi bunu sürdüremez noktaya geldi, şehir hastanelerinin kamu - özel işbirliği maliyeti bütçeyi büyük bir zorluğun altına soktu. Eş-dost kapitalizmi uzun vadede kapitalistleri vurdu. Şimdi buradan "çok cüzi bir miktarda" feragat edebilecekleri tartışmaya açıldı. Mevcut devlet hastanelerini geliştirmek yerine rant uğruna şehir hastanelerini yaptılar. Bir de patronlara garanti verdiler. O hastanelere ulaşamayan ve sağlık hizmeti alamayan her hasta yine bu bedeli vergileriyle cebinden ödüyor. Şehir dışına kurulan hastanelerle, en yakınında hastane bulamayanlar özel hastanelerin kapısını çalmak zorunda kalıyor. AKP her türlü patronlara kazandırmanın zeminini yaratıyor.
Konumumuz ne olmalı?
Geç verilmiş ama olumlu bir karar mı? Şehir hastanelerinin niteliği işte burada devreye giriyor. Geç verilmiş olumlu karar henüz yapımı başlamamış şehir hastanelerinin ihalelerinin iptal edilmesi olabilir. Şehir hastaneleri daha önce yazdığımız pek çok nedenden dolayı hem halk sağlığını hem de kamu kaynaklarını tehdit eden çağdışı bir zihniyetin ürünü. Bu hastaneler, ortaya çıkan yolsuzluklar ve yandaş kayırmalar kadar sağlık hizmeti sağlayamaması ile de gündeme gelmişti. Şehir Hastanesi yapılan şehirlerde şehir merkezinde bulunan diğer kamu hastanelerinin kapısına kilit vuruldu, şehir hastaneleri ise şehir merkezlerine uzak konumda bulunuyor.
Örneğin Mersin Devlet Hastanesi şehrin tam Meydanı'ndaydı, Mersin Şehir Hastanesi'ne ulaşmak için ise yeterince sık olmayan hasta servisleri ile yarım saatten uzun süren bir yolculuğu göze almak gerekiyor. Hastaneye taksi ile ulaşmak ise yüksek maliyeti yüzünden hastalar tarafından ne yazık ki tercih edilemiyor. Bu hastanelerde yakın tarihlerde randevu bulmak da hiç kolay değil. Hastalar basit bir muayene için bile haftalarca sıra bekleyebiliyor. İş ameliyat, MR gibi işlemlere gelince ise haftaların yerini aylar alıyor. Çok büyük kompleksler olmalarıyla övünülen Şehir Hastanelerinde bir doktorun poliklinikten çıkıp acil servise ulaşması ortalama 10-12 dakikasını alıyor. Yani doktorların acil bir durumda zamanında müdahale şansı neredeyse sıfır. Kısacası Şehir Hastaneleri hem hastalar için hem de içinde emek verenler için adeta bir çile.
Ne yapmalı?
Bizler somut hedeflerimizi şehir hastanelerinin yapımının durdurulması, kamu - özel işbirliği modeli ile yapılmış olanların derhal kamulaştırılması, sağlık hizmetlerinin ulaşılabilir ve ücretsiz hale getirilmesi olarak sıralamalıyız. Önleyici sağlık hizmetlerinin birinci sırada olduğu bir sağlık sistemini savunmalı, bu yöndeki bir sağlık programını propaganda etmeliyiz. "İktidar sonunda geç ama olumlu bir adım attı" diyenlere ise kulak asmamalıyız.