Evvel zaman içinde kalbur saman içinde, bizler Göbeklitepe’yi inşa etmemişken, insanlık ekin ekmeyi bile henüz öğrenememişken, bundan 12 bin yıl önce Gümüşhane yaylalarında buzullar erimiş ve toprağı aşındırmış, öyle çok yağmur yağmış ki topraktaki mineraller suyu tutmuş insanlığa ne akarı ne de gideri olmayan bir göl vermiş. Bu buzul gölleri öyle kendine hasmış ki doğalında oluşan su kütleleri arasındaki en temiz suya sahipmiş.

Bundan yıllar yıllar geçmiş, insanlık tarımı öğrenmiş, askerlik tümenleri kurmuş, Roma denilen devlet de gelmiş bir tümen askerini bizim Gümüşhane yaylalarına yerleştirmiş.

Sonrasında insanlık daha da ilerlemiş, sanayiyi bulmuş, fabrikaları kurmuş. Bu esnada da bir söylentidir tutmuş gitmiş; hele şu tepedeki su birikintisi var ya, işte Romalılar onun dibine define gömmüş. Romalılar ya gömerler tabii. Romalılar gelmiş bundan 2 bin yıl önceki muhteşem iş makineleri ile gölün suyunu çekmiş dibine gömmüş defineyi. Sonra da doldurmuşlar tekrar.

Sonra iki kişi çıkmış ve anlatmış bunu devlete, demişler ki gölün altındaki define kalmasın toprak altında öksüz. Ayrıca eklemişler; yasası da var bunun. Bir devlet ki ne kadar çok define var müzesinde; öyle olur gamsız, tasasız. Devlet gelmiş oraya, çekmiş boruları gölün dibine, dipsiz diyorlardı varmış hâlbuki gölün dibi. Boşaltmış suyunu, vurmuş kazmayı çamura, aramış, taramış ne altın bulmuş ne de gümüş.

Masal burada bitiyor. Olaya biraz daha bütünlüklü bakmakta fayda var. Başvurunun sahiplerinin kimler olduğunun veyahut kazıya izin verenlerin kimler olduğunun çok da bir önemi yok açıkçası. Nitekim başa gelen olay münferit değil ve bilakis bu olayın gerçekleşmesine neden olan bir dizi etken var. En başta gelelim Kültür ve Turizm Bakanlığının internet sitesine. Sıkça sorulan sorular bölümündeki bir başlık ilgi çekici: “Define aramak istiyorum. Ne yapmalıyım?”. Cevabıysa; gider bir müzeye dilekçe verirsin, Maliye ve Gümrük Bakanlığı’ndan ve İçişleri Bakanlığı’ndan bir mahalli görevli gelir, hep beraber ararsınız. Hal böyle iken bu facianın birkaç iş bilmezin, kifayetsiz muhterisin ürünü olduğu söylemek bizi asıl sorundan uzaklaştıracaktır. Bütün sorumluluk bu akla aykırı hikâyeye kanıp başvuru yapan 2 kişide veya bu akla aykırı hikayeye verilen izinde parmağı bulunan mahalli görevlilerde değil. 

Yıllar evvel Erdoğan’ın da dediği gibi; “Beyler! Ülke yönetiyoruz ülke, millet yönetiyoruz millet! Oyuncak değil.” Hâlbuki tüm kamu kurumları ranta, yolsuzluğa batmış iken böyle şımarık hamleleri görmek o kadar doğal ki. Yani ortada kifayetsiz muhterislerin planlı akla aykırılıkları yok. Devlet ve kamu yönetiminde, siyaset dâhilinde; kişiler bir bütünlüklü düşünce biçimi ve ideoloji ile hareket eder. Nitekim devlet ideolojisi bir bütünlük halinde hiyerarşi içerisindeki tüm ast ve üste küçük ve büyük çapta sirayet eder, kamu personelini değiştirir, etkiler ve kendi fikri yönünde hareket etmek üzere programlar. Devlet yönetimini kendi çıkarları için hareket etme fikri öylesine kaplamış ki kamu mülkiyetindeki 10 bin yıllık bir gölün geri dönülemez bir şekilde tahrip edilmesinde hiçbir beis görülmüyor.

Sermaye iktidarı AKP için kamu mülkiyeti, kamu yararı, kamusal fayda gibi kavramların bir önemi yok. Yani bizlere dipsiz gölün dibini gördüren birkaç kamu personeli değil, bütünlüklü devlet yönetimi. Bir yerde kamusal alan görsünler, hemen nasıl rant ve yağma kaynağı yapabiliriz diye düşünmeye başlıyorlar. Konu ister define çıkarmak olsun ister bir yolsuzluk, ister ranta açık bir proje. Devlet de halihazırda en üst kademesinden en alt kademesine kadar bu şekilde programlanmış durumda.