Irak'ta ekim ayında “yolsuzluğa ve yoksulluğa karşı” başlayan eylemler devam ediyor. Şu ana kadar yaşamını yitiren insan sayısının 300'ün üzerinde olduğu tahmin ediliyor. Yaralı sayısı ise 15.00'in üzerinde. Ne anlamalıyız bunlardan? Ne oldu birden?
Irak Ortadoğu'nun diğer ülkeleri ile çok benzer bir kaderi paylaşan, hep eziyet hep zulüm hep savaşla iç içe yaşayan bir ülke. Çok uzağa gitmeden yakın tarihine şöyle bir gittiğimizde 80'lerden itibaren Saddam'ın başta Şiiler ve Kürtler olmak üzere kendi halkına yaptığı zulmü görüyoruz. Halepçe'nin elma kokusu hala burunlarda. Biraz ilerlediğimizde, 90'larda ve 2000'lerde ABD emperyalizmi sahnede. Irak'ı yıllarca yağmalayıp, halkını insan yerine koymayan ama eninde sonunda yenilen ABD. Hemen ardından IŞİD belası halkın sırtında. Bağdat'tan gelen bir bombalı saldırı haberinin, ölen onlarca insanın haber değeri dahi yok. Şimdi bunlar geride kaldı ama yine ülke durulmuyor, yine Bağdat'tan ölüm haberleri gelmeye devam ediyor.
Bu sefer çok temel bir fark var. Bu kez ölümler, bir işgalin sonucu olarak değil bir isyanının sonucu olarak karşımızda duruyor. Fark var mıdır ölümler arasında? Eğer birileri eninde sonunda ölüyorsa yanlış mıdır yapılan iş? O kadar büyük bir fark var ki bu ölümlerin arasında! Ancak kör olmak gerekir bunu fark etmemek için. Ne demek “eninde sonunda insanlar ölüyorsa”? İnsanlar eninde sonunda ölüyor ve bu ölümler halkların kaderini değiştirmek, dünyanın kurallarını yeniden yazmak için. Bugün Irak'ta olan budur.
Genç insanlar gerçek bir yaşam istiyor. Geleceğe dair bir umut istiyor. Neredeyse asırlarca savaş, işgal, sömürü altında yaşayan bu halkın çocukları 'ya insanca yaşam ya ölüm' diyor. Üstelik bu eylemlerin niteliği Irak'ın yapısına çok aykırı. Irak Şiilerin, Kürtlerin, Sünni Arapların, Türkmenlerin, Ezidilerin birlikte yaşadığı ama birlik içinde yaşamasına bugüne kadar izin verilmemiş bir ülke. Saddam rejimi politikaları en belirgin örneği olmak üzere, Şiiler ve Kürtlere bugüne dek yapılan zulmün haddi hesabı yok. Yönetim hep Arap Sünnilerin elinde. Diğer halkalara yapılan hep tebaa muamelesi. Bu yüzden ülke içinde hep mezhep ve ırk tartışmaları ilk gündemdi. Ancak hayatın gerçekleri tüm bu insan eliyle üretilmiş ayrımları silip atıyor. Açlıkla, yoksullukla, geleceğe dair umutsuzlukla mücadele eden halk, mezhep tartışmalarını unutmuş durumda. Bugün ülkeyi yönetenlerin çoğunluğu Şii. Ayaklanmaların olduğu başlıca şehirlere baktığımızda ise Şiilerin çoğunlukta olduğu şehirleri görüyoruz. Yönetimin Şii olması, Sünni olması halkın aç olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bugüne dek hep savaşla yaşayan insanlar ilk nefes aldıkları aralıkta insanca yaşamak istiyorlar. Üstelik yaşamlarını ortaya koyarak. Hükümet ise çatırdıyor. Eylemcilerin başlıca talebi Başbakan'ın istifası. Çünkü çok olağan olarak ülkeyi düze çıkarmak yükümlülüğü hükümetin başında. Bu bir yana, ülkede yolsuzluk da almış başını gitmiş durumda. Bir yanda can güvenliği dahi olmadan yaşayan halk, bir yanda bu durumdan istifade eden kan emiciler. Kimi durumda kan emiciler hükümetin arkasına saklananlar, kimi zaman ise hükümetin kendisi.
İnsanlığın ve insanların tarih boyunca en çok korktuğu şey, sonrasında ne olacağını hiç bilmediği, hayal bile edemediği ölüm. Ancak gün geliyor, öyle bir an oluyor ki herşey değişiyor. Bu korku dahil. Bu korku yerini bir mücadele bilincine ve insanın kalbini her hücresine kadar dolduran eşitlik özlemine bırakıyor. Yolsuzluklar karşısındaki bu gözü kara öfkenin temeli budur. Hükümetin eylemcilerin üzerine rastgele ateş açtırdığı şartlarda eylemlerin aynı hızla devam ediyor olmasını açıklayan tek şey budur; ülke üzerinde oyunlar oynanması falan değil.
Evet, bizim de yakından bildiğimiz, her haklı talebin karşında, önümüze sürülen ülke üzerinde oyunlar oynanıyor” bahanesi Iraklıların da önüne sürülüyor. Irak’ta Şii nüfusundan ötürü, İran'ın etkili olduğu söyleniyor. Oysa yönetim zaten Şii. İran'ın işine gelecek hiçbir şey yok. Bir başka iddia ise ABD'nin ülkeyi karıştırdığı yönünde. Mümkün mü? Mümkün. Zaten halkın kendi iradesiyle hareket edeceğine akıl sır erdiremeyenler için her şey mümkün. Onlara göre bir şey mümkün değil; o da halkların ekmeğinin ve eşitliğin peşinde olması.
Bugün Bolivya'da, Şili'de, Irak'ta, Fransa'da, İran'da halklar iradesi ile sokakta. Hepsinin görünürde ayrı ayrı ülke hikayeleri olsa da temelde hikaye hep aynı. Sömürülen halkların başkaldırısı. Irak'taki de böyle Şili'deki de.