Güleda üniversiteyi kazandığında çok mutluydu. Ailesini bırakmış, başka bir şehre okumak için adım atmıştı. Yeni bir hayatı olacağı ve yeni bir başlangıç yapacağı için heyecanlıydı. Artık yeni insanlar tanıyacak, başka hikayeler yaşayacak ve geleceğini düşünecekti. Özgürlüğünü istiyordu. Hayatının iplerini eline almak, yürümek, bazen koşmak, karar vermek, kararlarını açıklamak, onları uygulamak istiyordu. Güleda, üniversiteliydi.
Bu cümlelerin çok benzerini Güleda’nın arkadaşı Furkan söyledi. Onu öldürülmeden günler önce gören, onunla dertleşen arkadaşı Güleda’nın yeni hayatında kararlarını özgürce vermek istediğini söyledi.
Şimdi… Yukarıda Güleda yerine hangi kadının ismini koyarsanız koyun.
Hangi ismi yazarsak yazalım bu cümleler yine çok doğru ve gerçek olacak. Hangi isimden, hangi görünüşten, hangi şehirden kadın farketmez; başarmak istediği, bağırmak istediği bu kadar az ve bu kadar haklı olacak yine. Üniversiteli tüm kadınların birbirine çok benzeyen ve gayet yalın istekleri var.
Genç kadınlar tam da gerektiği gibi özgürce sinirlenmek, heyecanlanmak, itiraz etmek istiyor. Kendi yapabilecekleri, yapmak istedikleri karşısında önünde dikilen her şeyi itmeye, yoldan çekmeye hazır. Nasıl kadın olunması gerektiğini anlatacak kimseye hiçbirinin tahammülü kalmadı. Tacize, tecavüze uğramamak için, öldürülmemek için hangi sokaklardan geçip hangilerinden geçmeyeceğimizi söylemek ve ne giysek, nasıl baksak daha makul oluru dillendirmek cesareti gittikçe sönümlenecek. Kendiliğinden değil, kadınlar tarafından sönümlendirilecek.
Evet, Güleda üniversiteyi kazandığında çok mutluydu. Üniversiteyi kazanmak demek daha çok büyümek, değişmek demekti çünkü. Aileden ayrılmak, tam da en çok hayal ettiğimiz o kendi ayaklarının üzerinde durmak demekti. Bunların hiçbiri bahşedilmiş imkanlar değil ama kazanıldı tüm bunlar.
Arkadaşı anlatıyor. Erkek arkadaşı üniversiteye gitmesine izin vermemiş. Çok kıskanç, kısıtlıyor, kimseyle görüşmesini istemiyormuş. Arkadaşlarını taciz ederek onunla görüşmesini engellemeye çalışan bir zşhniyet. Devam ediyor arkadaşı… “Tabi ki Güleda da tam ondan ayrılmayı düşünüyordu” diyor.
Güleda ayrıldığı erkek tarafından öldürüldü. 19 yaşında üniversiteli bir genç kadındı. Güleda’nın erkek arkadaşı olduğu için onun kararlarını verebileceğini, onun yaşamına yön verebileceğini ve bunların hepsinin hakkı olduğunu düşündü Zafer Pehlivan. Erkekler kadınları öldürmeye hakkı olduğunu düşünüyor. Bu ilk kez çıkmadı karşımıza. Bundan öncesinde elini kolunu sallayarak gezen pek çok Zafer Pehlivan gördü kadınlar.
Hepsiyle mücadele ettik, hala ediyoruz.
Kendi kararlarımızı verebilmek için, üniversiteye gidebilmek için mücadele ediyoruz. Öldürülmemek için mücadele ediyoruz. Çünkü bu düzen, attığımız her adımda mücadele etmekten başka çare bırakmıyor. Erkekler kadınları, gölge bir dünyanın içine hapsetmeye çalıştıkça elleri boş çıkacak.
Biz yeni güne uyanırken, üniversitelerimize giderken, evimize-yurdumuza dönerken; günün sonunda hınca hınç dolu otobüslerde, taşıdığımız çantalarla mutsuz yüzler ve endişeyle camlardan dışarıdaki şehri izlemeyeceğiz.
Genç kadınların gözlerinde günün sonunda belediye otobüsünde durakları seyrederek yolculuk eden yorgun ve mutsuz ifadeler olmayacak. Bu devlet kadınların yüzlerine bakamayacak ama biz gözlerimizi birbirimizden kaçırmayacağız.
Üniversitelerimizi bırakmayacağız, yaşam sevincimizden vazgeçmeyeceğiz. Kadınların özgürleşmesini, eşit haklara kavuşmasını, karar vermesini, temsil edilmesini kaldıramayan; “aman eşit haklar mı” diye gerim gerim gerilenlere üniversitelerimizden ve kolumuzda, yanımızda diğer kadın arkadaşlarımızla sesleneceğiz.
Kendi yaşamına sahip olmak için direnen kadınlar
Kadınların yaşam sevinçlerine ve yaşamını seçmek için gösterdikleri dirence saygı duyarak, şiddeti sadece bir eğitim, din, ruhsal bozukluk ve kanunları çiğnemiş olmak meselesine indirgemeden, kendimize benzeyen ya da benzemeyen kadınların öldürülmesini durdurmak en hayati görevlerimizden hala.
Şule, Zülal, Ecem hepsi… Kendi hayatına karar vermek isterken, mutlu olmaya çalışırken öldürüldü.
Kadın cinayetlerinin devam etmesi karşısında hep nedeni soruluyor ya, işte nedenini söyleyelim: Devlet somut adım atmadığı, hala 6284’e, İstanbul Sözleşmesi’ne saldırabildiği için devam ediyor. Kadını güçlendirmeden, ona haklarını eksiksiz teslim etmeden, istihdam sağlamadan erkeğe samimiyetle yanaştığı için devam ediyor.
Ama değişen şeyler var. Güçlenen, yanındaki kadın kardeşinden cesaret bulan kadınlar var. Kadın cinayetlerini bütün dikkatiyle izleyen bir toplum var. Buna bağlı olarak da her cinayet haberi daha çok duyuluyor ve yankılanıyor. Daha çok soru soruluyor, toplum cinayetlerin peşini bırakmıyor ve hiçbirini unutmuyor. Ayrıca hiçbir haber sitesi, hiçbir kanal bu cinayete ‘kıskançlık’ diyemediyse, zaten artık akıllarının ucundan bile geçmediyse bu kadınların canhıraş mücadelesinin meyvesidir.
Şimdi biz kadınlar yine ne istiyoruz biliyor musunuz?
Devletin altına imza attığı, yürürlükteki yasaları uygulamasını istiyoruz. 6284 Sayılı Koruma Kanunu ve İstanbul Sözleşmesi uygulansın istiyoruz. Bu 25 Kasım’da isteğimizin bu olması bile irrasyonel, devlet için utanç verici. Ama biz sadece bunu istiyoruz işte. Bunlar uygulansın, erkek şiddet ortaya çıkacak cesareti zor bulabilsin ki; biz de şiddeti besleyen diğer konularımıza da gönül rahatlığı ile sahip çıkalım.
Kadınların öldürülmediği, haklarına kavuştuğu bir dünya kurana kadar, omuz omuza olduğumuz tüm kadınlarla, tüm kadınlar için yürüttüğümüz bu mücadeleyi ölümüne savunuyoruz.
Güleda şöyle bir tweet’i sabitlemiş profiline:
“Her şey yolunda gittiği için değil her şeyi yoluna sokabilecek güce sahipsin diye”
Evet, her şey yolunda gitmiyor. Önümüzdeki vakitlerde de gitmeyecek olabilir. Karşımıza ne zaman ne çıkacağını; daha ne ile, kim ile mücadele edeceğimizi her zaman ön göremeyebiliriz. Ama her şeyi yoluna sokacak birliğimiz, umudumuz ve gücümüz var. Biz kadınlar birliğe, umuda ve her şeyi yoluna sokacak güce sahibiz. Bütün kadın düşmanlarının kaybedişini izleyeceğiz.
* Güleda’nın arkadaşı Furkan Baba’nın Yol TV’de konuk olduğu programı izlemek için tıklayın.