Her geçen gün ekonomik krizin yakıcılığı artıyor. Her ne kadar hükümet inkar etmeye devam etse de büyüme rakamlarından işsizlik rakamlarına, zam oranlarından enflasyon oranlarına ülkenin emek verenleri, gençleri, kadınları krizin gerçek yüzüyle karşı karşıya. Negatif büyüme, enflasyonu tek haneye indirdik gibi manipülasyonlar da işe yaramıyor. Herkes ateş pahası yiyeceklerden, her gün doğalgaz ve elektriğe gelen zamlardan, iş bulamamaktan yakınıyor.

Bu ülkenin gençlerine iş bulmak, fabrikalar kurmak, temel ihtiyaçları ucuzlatmak yerine tüm kaynakları S-400’lere, F-35’lere ve savaşa yatırmakta bir beis görmüyorlar. Türkiye kapitalizminin yayılması için; ekonomik krizle, aldıkları seçim darbesiyle gerileyen iktidarlarını sürdürmek için savaş sarıldıkları son çare. Bu ülkenin emek verenlerine, gençlerine, kadınlarına ne iş ne aş ne de bir gelecek vaat edebiliyorlar. Tek düşündükleri kendi gelecekleri.

İşsizlik verileri gün gibi ortada. TÜİK 2019 Temmuz ayında işsizlik oranının yüzde 3,1’lik artışla yüzde 13,9 olduğunu açıkladı. Yani işsiz sayısı 1 milyon 65 bin kişi daha arttı. Her 3 gençten 1’i işsiz, genç işsizlik oranı yüzde 27,1. Kadınların yüzde 16,7’si, genç kadınların ise yüzde 33,3’ü işsiz. Kayıt dışı çalıştırılanların sayısı her geçen gün artıyor.

DİSK-AR’ın yayınladığı İşsizlik ve İstihdam Raporu’na göre ise geçen sene haziran ayına göre işsiz sayısı 1 milyon arttı, istihdam 770 bin azaldı. İşsizlik Sigortası başvuruları 1 milyon 345 bine yükseldi. Bir yılda işsiz kalan sayısı 1 milyon, ülkede tam 4,5 milyon kişi işsiz! İşsizlik ise en çok gençleri ve genç kadınları etkiliyor. 2018 Haziran ayında yüzde 13,2 olan kadın işsizliği, 2019 Haziran ayında yüzde 15,6’ya yükseldi. Tarım dışı kadın işsizliği ise yüzde 20. Genç kadın işsizliği yüzde 24,6’dan yüzde 29,8’e yükseldi. Yani her 3 genç kadından biri işsiz. Tablo böyle iken bu ülkeyi yönetenler çıkıp “her üniversite mezunu iş bulacak diye birşey yok” diye açıklama yapma cüretini gösterebiliyor.

Elbette ki tüm emek verenlerin eşit olduğu bir dünya için mücadele ediyoruz ama kadın işsizliğini ayrıca ele almamız gerekiyor. Yüz yıllardan günümüze gelen kadın erkek eşitsizliği,  ezme ezilme ilişkisinden dolayı kadınların çalışma hayatında daha az yer aldığını; çalışma hayatında yer aldığında da yine eşit olmayan koşullarda olduğunu görüyoruz. Kadınların çalışma hayatına katılması önünde koca koca engeller var. 

Kadınlar ev işlerinde, çocuk, hasta ve yaşlı bakımlarında tek sorumlu olarak görülüyor. TÜİK verilerine göre 11 milyon kadın ev işleri ile meşgul olduğu için işgücü verilerine bile dahil edilmiyor. En açık ekonomik şiddeti, devlet uyguluyor. Bu ülkenin Cumhurbaşkanı “işsizim” diyen bir kadına “kocan çalışmıyor mu” diye sorabiliyor. Ama erkeklerde ev ve aile sorumlulukları nedeniyle işgücüne dahil olamayan sayısı yok denecek kadar az. 

Bu ülkede kadınlar, çalışmak istedikleri için öldürülüyor. Daha geçtiğimiz temmuz ayında Manisa’da görülen Hülya İman davasında sanık “Çalışmak istiyordu. Çalışmasını istemedim, beni dinlemedi” diyerek cinayeti itiraf etti. Kadınların “çalışmak istediği için” öldürülmesi ekonomik şiddetin boyutunu gözler önüne seriyor ve ekonomik şiddet, diğer şiddet türlerinin önünü açıyor.

Kadınlar en çok kendi hayatlarına dair karar vermek isterken öldürülüyor. Kendi hayatlarına dair verebilmeleri için de maddi koşullar en önemli etmenlerden biri. Tek etmen elbette ki değil, ama şiddet tehdidi olduğunda kendi ayakları üzerinde durabiliyorsa; bu şiddetten kurtulmak için daha cesaretli ve emin davranabiliyor. Tabi ki, burada devletin de kadını korumak için, şiddeti önlemek için üzerine düşenleri yerine getirmesi şart. İşte o nedenle kadınların güçlenmesi, kadınların çalışma hayatına katılmaları bu denli hayati. İstanbul Sözleşmesi kadınları güçlendirici politikalar izle der. Kadınların yıllarca imzalanması için mücadele ettiği, bugünse yuva yıkan diye, erkekleri mağdur ediyor diye saldırdıkları İstanbul Sözleşmesi. 

Ama bu kadar hayati bir şey için izlenen bir politika yok. Kadınların çalışma hayatına katılmasının önünü açan yasalar, düzenlemeler bir kenara; tam tersine kadınların çalışma hayatından dışlayan, ayrımcılık getiren uygulamalar söz konusu.  Kadınların güçlendirilmesi ve eşitliğin sağlanması için en somut ve temel çözüm yolu olan İstanbul Sözleşmesi’ne, nafaka gibi kadınların kazanılmış haklarına saldırılar devam ettikçe, kadınların şiddetten kurtulması da kadınların güçlenmesi de mümkün değil. Kadınların kendi kazandıkları para, ayakları üzerinde kalabilme bu hayatta şiddetten uzak yaşamanın en önemli güvencelerinden biri.  

Kadınlar güvencesiz çalışmaya mahkum ediliyor

Kaldı ki kadınlar iş gücüne dahil olduklarında da eşit koşullara sahip olamıyor. Krizde eşit işe eşit ücret almamak, daha esnek, daha güvencesiz koşullarda çalışmak çok yaygın. İstihdam edilen kadınların yarıya yakını kayıt dışı çalıştırılıyor. DİSK/Genel-İş Araştırma Dairesi’nin Kadın Emeği Raporu’na göre 2018 Kasım itibariyle kayıt dışı kadın istihdamı 3 milyon 670 bin. Bu sayı toplam kadın istihdamının yüzde 41’ine denk geliyor. Çalışma biçimlerine göre ise 2018 Kasım ayında tam zamanlı çalışan kadınların yüzde 31,5’i kayıt dışı, yarı zamanlı çalışan kadınların ise yüzde 79,7’si kayıt dışı. Yani yarı zamanlı çalışan her 10 kadından 8’i kayıt dışı çalışıyor. İş yerinde şiddet, cinsel saldırı, taciz, mobbing ise kadınların karşı karşıya kaldığı diğer sorunlar.

Derinleşen kriz, artan görevler

Kapitalizmin krizinden kadınlar da payını alıyor, o yüzden kadınların mücadelesi genel mücadeleden geri kalamaz. Elbette ki kadınlar kendi öz güçleriyle kadın erkek eşitliği için mücadele etmelidir ancak sömürenlere karşı tüm emek verenlerle de omuz omuza bü mücadeleyi sürdürmeliyiz.

Kaldı ki biz bu kapitalist üretim sistemiyle, krizlerin tekrar tekrar karşımıza çıkacağını biliyoruz. Bu krizler yönetimsel değil kapitalizmin yapısal krizleridir. Günümüzün Türkiyesinde olduğu gibi hükümetler de her zaman sermayenin yanındadır, emek verenin değil. Bugün hükümet patronların borçlarını yapılandırırken, zor durumda olan firmalara kurtarma operasyonları yapılırken; işçinin payına ise artan mesai saatleri, güvencesiz çalışma, sendikaya üye olduğunda işten çıkarılma, kıdem hakkına dahi göz koyulması düşüyor. Zenginler zenginliklerine zenginlik katarken yoksullar giderek yoksullaşıyor. 

Kapitalizmin krizini emek verenlere yüklemeye çalışanlara; bu ülkenin emek verenlerini işsizlikle, yoksullukla baş başa bırakanlara karşı mücadeleyi yükseltmemiz şart. İşsizlik, çalışma hayatına katılamama kadınlar için elbette ki başkaca sorunların önünü açıyor. Kadınlar olarak, hem cinsiyet eşitsizliğine karşı kendi mücadelemizi yürütürken sorunların kaynağına, krizi yaratanlara karşı tüm emek verenlerle birlikte mücadele etme görevimiz var.

İşsizliği, yoksulluğu ortadan kaldırmak; kadın erkek eşitliğini sağlamak istiyorsak eğer sendikalarda örgütlenmekten sendikalarda eşitliği sağlamaya, güvencesiz çalışmaya, işsizliğe, yoksulluğa karşı işyerinde komiteler, meclisler kurmaya kadar mücadeleyi örmek için önümüzde duran pek çok görev var.

Kaynaklar
* İşgücü İstatistikleri, Temmuz 2019
* DİSK-AR İşsizlik ve İstihdam Raporu Eylül 2019
* DİSK/GENEL-İŞ Türkiye'de Kadın Emeği Raporu 2019