Erdoğan'ın içinde yetiştiği milli görüş hareketi, çok uzun yıllar Türkiye siyasetinin içinde yer alsa da iktidara gelmeyi 90’lara kadar bir türlü başaramıyor. Çünkü aslında halk İslami pek çok değeri benimseyen bir halk da olsa laiklik bilinci yerleşeli çok olmuş, dinin devlet yönetmekten başka bir kategoriye ait olduğu fikri halkın içine işlemiş. Milli görüşün ve bu siyasal İslamcı fikrin o anki parti aygıtı hangi partiyse o partinin fikirleri de hep çok açık. Yönetimin ancak İslami kurallar çerçevesinde olabileceğini savunuyorlar. Örnek olarak da sıklıkla 1400 yıl öncesinin Arabistan'ına, Muhammed Peygamber'in aynı zamanda devlet yönettiğine atıfta bulunuyorlar. Bunu çok uzun zaman, çok yöntemle yapıyorlar ama kar etmiyor. Aldıkları oy asla iktidara gelmeyi sağlayacak bir oy olmuyor. Ama 1994 senesinde bir şey değişiyor. İktidar birden Erdoğan'ın da içinde yer aldığı Refah Partisi'ne kalıyor, daha doğru bir ifadeyle iktidara ortak olmayı başarıyorlar. Hani o artık adını yanlışlıkla andığı partisi.

Olan şey şu; dönemin başbakanı Çiller ve hükümetinin başarısız ekonomi yönetimi yüzünden ülke hiç görmediği oranda büyük  bir krizle karşı karşıya kalıyor. Dış borç ikiye katlanmış, çalışanların maaşları ödenemiyor, her şeye zam üstüne zam. Tabi ilk yapılan faturayı halka kesmek. Çözüm için Çiller'in açıkladığı paket halkın boğazını sıkmaktan geçiyor. Krizin önü alınamazsa Karabük Demir Çelik fabrikası gibi ülkenin çok önemli fabrikalarının satışı öngörülüyor. İşçi eylemleri patlak veriyor, halk ekmeğinin peşine düşüyor. Çiller'in ekonomi yönetme yöntemleri bugünün ekonomi yönetme yöntemlerine çok benziyor. Ama tek benzerlik bu değil. Benzerlik çok. Örneğin Türkiye siyasetine akraba kayırmanın bu yıllarda yer ettiği söyleniyor. Yıllar sonra açıktan söylenen, o zamanlar ise halkın adı gibi bildiği ancak asla kabul edilmeyen gerçeklere göre Çiller'in eşi alakası olmamasına rağmen, devletin en küçük kademelerine kadar 'atama’ yapıyor. Çiller kocasını, atamacı başı olarak görevlendiriyor. Size de bir şeyler anımsatıyor değil mi? Ya da bir başka benzerlik olarak Çiller'in göreve gelirkenki mal varlığı ile iktidara geldikten sonraki mal varlığı arasındaki uçurum artış. ABD'de yatlar, katlar, sayısı belirsiz gayrimenkul…. Erdoğan da kendine yazlık ayrı kışlık ayrı saray yaptırmadan çok evvel parmağındaki yüzüğü gösteriyor, tek mal varlığım bu diyerek. Bugün yedi sülalesini doyurduğunu biliyoruz.

Çiller hükümetinin oluşturduğu bu karmaşanın ve ekonomik krizin ardından halk 'bir başka alternatife’ yönelme gereği hissediyor. Hiç şans vermediği Refah'a artık şans veriyor ve koalisyon yoluyla iktidara geliyorlar. Erdoğan'ın parlaması da İBB seçimlerini kazanması da bu döneme denk geliyor. 

Refah kazanıyor ama 28 Şubat döneminin başlangıcı ile iktidarda kalmayı başaramıyor. Yıllar sonra ülke yeni bir ekonomik krizle karşı karşıya kalınca bu sefer yine ‘bir başka alternatif olan’, Refah'tan ayrılan AKP iktidara geliyor. Bu sefer koalisyona da gerek kalmadan. Zaten Refah yönetimi de tam tecrübe edilemediği için AKP'liler ve sahip oldukları zihniyet 'yeni’ ve 'alternatif olma’ özelliklerinden pek bir şey kaybetmemiş. 2001 yılında dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı arasında çıkan bir tartışmada, başbakan Cumhurbaşkanı’nın önüne anayasa kitapçığı fırlatınca 2001 krizi patlak veriyor ve o çok meşhur görüntüler tek tek yaşanmaya başlıyor. Örneğin Başbakan'ın önüne yazar kasa fırlatılması bu dönemde esnafın, halkın ne denli zor bir durumda kaldığının en net göstergesi. 

Bugün ülkeyi 17 yıldır yöneten AKP'nin siyaset sahnesinde rağbet görmüş olmasının sebebi görüyoruz ki kendi yeteneklerinden çok, önceki iktidarların yeteneksizliği. Gördüğümüz bir başka nokta ise ekonominin siyasetin belirleyici etkeni olduğu. Elbette AKP'nin ve bugün AKP nezdinde konuştuğumuz siyasal islamın iktidara gelişinin başka sebepleri de var ama ana sebebi ekonomi. Sürekli krizlerle boğuşan, kendisi krizlerle boğuşurken yönetenlerin yatlar, katlar içinde olduğunu gören halk tüm bunları sineye çekmiyor. Sandıkta hesabını kesip gönderiyor. Sandık yetmezse başka seçenekler de elbette hala saklı. 

*

25 yıl evvel ekonomi sayesinde kendine siyasette yer bulan Erdoğan ve anlayışı yine ekonomi yüzünden kaybetme ve parti düzeyinde dağılmanın eşiğinde. Ne olduysa bu tecrübelerin içinden geçenler kendileri değilmiş gibi halkın aklını yıllarca yok saydılar. Halkın kanını emmenin bir cezası olmayacağını sandılar. ABD'de yatlar ne ki… Evlerde ayakkabı kutuları, bir türlü “sıfırlanamayan” miktarı dahi bilinmeyen çalınmış paralar… Sadece kocasını, karısını doyurmak ne ki, en küçük AKP'li yönetici bile çifter çifter maaşlara boğuldu. Tüm bunlar olurken de patlak veren kriz, yine sadece halka kriz oldu, olmaya devam ediyor. Son bir ayda doğalgaza iki kez zam geldi. Elektriğe daha geçen hafta yüzde 15 zam geldi. Bu zamla birlikte elektrik son 2 yılda yüzde 64’ten fazla zamlandı. İçki ve sigaraya gelen zamanların haddi hesabı yok. Enflasyon açıklıyorlar; enflasyon yüzde 9.26 diyorlar. Halkın bunla hiç ilgisi yok. Çarşı pazarda zam üstüne zam. Halk bunları yaşarken de liberal ekonominin bu amansız savunucuları yedi sülalelerini kurtardıkları gibi patronları kurtarmaya devam ediyor. Ağaoğlu'nun milyon dolarlık borçları siliniyor. Şirketlerin borçları halka ödetiliyor. Saray harcamalarını asla azaltmıyor, hep halkın ekmeği azalıyor. Sadece kıyafet harcamaları 10 milyon TL'yi buluyor. Biz de her maaşta -o da bir maaşımız varsa- alacağımız bir ayakkabının, iki gömleğin hesabını yapıp duruyoruz. Bize her şey lüks. Her şey lütuf. Halkın sofrasına haftada bir et gelirdi, o da gelmiyor. Halkın çocukları işten eve sapsarı iskelet gelirdi. Artık gidecek bir iş bile yok. Ama halkın aklı hala ve her zaman sahnede. Halkın aklı yine belirleyici olacak. Yaşanan her iki yüzlülüğü, bu çifte standartları görüyor. Bunlar iliğine işliyor. Bu sebeple kaç işsiz kendini yaktı son bir senede? Bu ateş elbette iktidarı da yakacak. 

Çiller, Ecevit, Erdoğan… İktidarları hep ekonomik bir krizin itelemesi ile bitiyor. Çünkü hep medet umdukları liberal ekonomi, taptıkları kapitalizm. Böyle olmaya mahkum. Bu değişmeden bu hikayeler de değişmeyecek. Tarih liberal ekonominin ve kapitalizmin bu gerçekliğinin her fırsatta hatırlatırken biz de değiştirmenin mümkünlüğünü göstereceğiz. Bu hikayelerin sonunu değiştireceğiz.