Bir şeyler, herhangi bir şekilde daha iyi olana kadar beklemek… Olsa da olur olmasa da olurculuk… Gençler böyle fikirlere kapılmak ve kendilerini hiç çırpınmadan düzenin akıntısına bırakmak için fazla “dertli”. İstediğini yapabilecek zamanda değil, istediklerimizin çok azını yapabilmek için çok çaba harcamak gereken zamandayız. Okullara gidebilmek, okullarda kalabilmek için çok fazla paranın olması gerektiği, okumak için çalışmanın gerektiği düzendeyiz. Okumak ile çalışmak koşturmacasında geçen yılların hiçbir hevesi kalmayabilir çünkü öğrenciler bütçe hesaplamayı, tatillerini çalışarak geçirmeyi, derslerden koşarak çıkıp işe yetişmeyi öğrendi.

Gençler bu düzende yaşayamamanın ne demek olduğunu biliyor. Yaşayabileceği yerler arama gayretine giriştikçe kapitalizmin duvarları daha görünür hale geliyor. Yine de kapitalizmin ördüğü duvarlara çarpmak demek aslında aşılmaz sert betonlar olmadığını anlamak demektir. Kuvvetle vurdukça esnekleştiğini görebiliriz.

*

Sistemin dışında değil tam içindeyiz. Dışarıdan müdahale ederek değil içerisinde mücadele edersek çabamızın bir anlamı olabilir. Dört tarafı örülü bir ringin içerisinde karşı karşıyayız. Sistem ringin içerisinde karşısına çıkacak her turu kazanmak için bekliyor. Kazanmak için çabalıyor. Kaybetme lüksü yok. Çünkü bir kez bile kaybetmesi ne kadar çok zaafı, yetersizliği olduğunu göstermesi anlamına gelecek. Genç yığınların vadedilenlerin birer hayal, altın yılların düzmece yalanlar olduğunu göreceği anlamına geliyor. Kapitalizm içerisinde sadece kendilerine fayda var, başkalarına bir yarar olmadığı aşikar. Düpedüz kurmaca yalanların arkasında, bu yalanları ayakta tutmaya çalışan bir avuç insan... Tüm burjuva iktidarlar, ringte çıkacak savaşları denetim altında tutmak ister. Çünkü ipler biraz olsun gevşerse korumaya çalıştığı düzene karşı duracak bir gençlikle karşı karşıya kalabilme ihtimalinden korkar. Bu korkusu gayet yerindedir.

Çünkü genç militanlar, emek verenleri sarsan ekonomik krizin getirdiklerini görüyor ve tüm bunlara karşı hazırlıklarını yapıyor. Gençliğin sorunlarını kararlıca dile getiriyoruz, çözümlerini de yılmadan açıklayacağız. Okumanın güçlüğünü eğitimin ve eğitim kurumlarının iyileşmesi düzeltmeyecek. Ufkumuzda sadece değiştirmek değil yeniden kurmak fikri gittikçe daha da cereyan edecek. Mücadelemiz açık, sorulara hazırlıklıdır. Marks'ın söylediği uzlaşmaz çelişkileri, sorunları ve krizi gördük. Bir avuç zenginin ayakta tutmaya çalıştığı yalanların ardını arkasını gördük, görüyoruz. Gençlik tüm bu sorunlarla ilgili kendi öne sürdüğü nedenleri, çıkardığı sonuçları ve hedeflerini anlatabilir. Kendi eleştirisini ve programını öne sürebilir. Hiçbir genç arkadaşımız tek bir itirazını bile dillendirmekten çekinmesin. Gençliğin yaşadığı tüm zorluklar, eğitim almak için ödenen her kuruş para gerçektir. Parasız eğitim almak haklılığına dil uzatanlar yalnızca kapitalizmin utanmaz yardımcıları olacaktır. Bunları yenebilmek; üzerine düşünüp taşınarak, temelden eleştirisini güderek politik programını ışığa çıkarmakla başlayacak.

Kim yapacak diye kimse etrafına bakınmasın. Yaşadığı tüm krizlerde genç militanlar arenaya kendilerini ve kendi büyük anlatılarını atacaktır.

Gereken, Marksizmin temelden yaptığı eleştiriyi “zamanında yeterince yapılmış, bize de kafa sallamak düşer” diyerek ele almak değil. Eleştirmeyi unutmak, tartışmanın her daim sürmesinin gerekliliğini unutmak; devrimci diyalektiği de unutmak demektir.

Gençlik örgütünün görevi yalnızca önceden tartışılmış ve yazılmışları okuyup anlamak, kafa sallamak değil. Onları yorumlamak, açıklık getirmeye çalışmak ve propaganda hamleleri ile anlatmak da önemlidir. Mutlaka ekleyebilmek önemlidir. Gençlik hareketi, önderlerinde ve yoldaşlarında gördüklerini, onların mirasını sürdürmeyi nasıl görev edindiyse; her seferinde yeni bir söz söylemek de genç militanların görevidir.

*

“Devrimin yolunu sağlam bir teori aydınlatmazsa, devrimin yolu karanlıktır. Bundan başka yolu yoktur. Sağlam bir teori de yoksa elimizde, kafamızı sık sık duvara vurmamız kaçınılmazdır. Kararlı olmak, güçlüklerden yılmamak zorundayız.” *

Gençlik örgütünün pratikte öncülüğü için de teoriyle tutarlı gerçekleri söylemesi gerekir. Bilimsel sosyalizm silahı ile donatılmış öncü bir birlik gibi namluyu doğru hedefe doğrultmuş olmanın rahatlığı ile hareket edeceğiz. Sahneye konmuş oyunu iyice gözler önüne sermenin hevesiyle kampüslerden, sınıflardan, eylem alanlarından arkadaşlarımıza sesleneceğiz.

Savaşa, sapanı daha yeni bırakmış, yalnızca bir sopayla silahlanmış bir ordu gibi gidemeyiz.
Gitgide daha yoğun bir propaganda ve ajitasyon ile geniş çevreleri ve eylem alanını büyüterek birlikte geliştireceğiz. Çünkü tek başına devrimci olmak hayranlığı, öğrencilerin ideolojik kümelenmesini sağlayamaz. Bu birliği sağlamak için sosyalist bir görüşe, belirli ve tutarlı bir görüşe dayanan sosyalist bir fikir gerektiğini kabul edelim.

Sosyalist öğrenciler hiçbir zaman genel öğrenci gündemlerinden ve eğitim kurumlarından bir kopma yaşayamaz. Tam tersine, üniversitelerde görüş alanını genişleterek; bilimsel sosyalizmi, Marksizmi yaymak için öğrenciler içinde açıkça belirlenmiş bir programa dayanarak mücadeleye çağrı yapabilir.

Lenin'in de gençlik konferansında gençlere söylediği budur. Öğrencilerin siyasal kümelenmesi hiç de rastlantılara bağlı olmaz. Tersine, zorunlu ve kaçınılmaz olarak öğrenciler bir fikir etrafında birleşebilir. Biz de genç yoldaşlarımıza her türlü cafcaflı ajitasyon ve kanıtla programımızı göstereceğiz. Hepimiz için, parasız eğitim için bu nöbette yanıbaşımızda bir omuz daha olmaya çağıracağız.

Şimdi; okurken, çalışırken, kampüslerde, iş yerlerinde genç arkadaşlarımızla birlikte görerek, birlikte konuşarak ve tartışarak mücadeleleri örgütleyerek ve bunları siyasi mücadelelere dönüştürmeye çalışarak, geniş bir gerçekleri açıklama kampanyasına başlayacağız.

Emek verenlerin partisinin gençlik örgütü; burjuvaziyi, tüm özel kurumlarını ve ittifaklarına karşı bütün alanlarda kesin mücadeleyi verecek, gençliğin politik programını kulaklarını ve kapılarını kapatanlara da anlatacak.

*Mahir Çayan, DEV-GENÇ toplantısında yaptığı konuşma
Turhan Feyizoğlu, “Mahir: On’ların Öyküsü” (s. 575-580)