Gölcük depreminin üzerinden tam 19 sene geçti. 100 yılın felaketi olarak anılan bu depremde binlerce insan enkaz altında kalarak hayatını kaybetti. Yıkılan ve zarar gören binalardan sorumlu 2100 müteahhite dava açıldı. Fakat bu davalarda verilen hükümler ertelendi veya zaman aşımına uğradı. Bundan cesaret bulanlar daha sonra inşaat sektöründe iş yapmaya devam ettiler. Bu 19 senede normal şartlarda depremin yaralarının sarılması ve sonrasında oluşabilecek depremlere karşı tüm ülkede önlemler alınması gerekirdi.
Peki bu 19 senede devlet ne yaptı? Daha çok beton.
Yıllardır televizyonlarda uzmanların açıklamalarından ezberlediğimiz bir şey var; İstanbul’da 7 şiddetinden büyük bir deprem bekleniyor. Hazırlıklı olmalıyız. Vatandaşlara deprem çantası hazırlamayı öğrettiler televizyonlarda. Su, uzun süre dayanabilecek paketli gıdalar, enkaz altında kalırsak sesimizi duyurabilmemiz için düdük ve buna benzer bir sürü şey. Şanslıysak ve kendimizi dışarı atabilirsek toplanma alanına gitmemiz söyleniyor. İstanbul’un şu an deprem konusunda tek somut gerçeği 407 deprem sonrası toplanma alanının 300’den fazlasının yerine alışveriş merkezleri ve gökdelenler yapılmış olması. 15 milyon insanın yaşadığı İstanbul'da şu an 77 deprem toplanma alanı var. Felaketi buradan düşünün.
Deprem yalnızca sonrasında yaşananlardan ibaret değildir. Geçmişte yaşadıklarından ders çıkarırsın ve ona göre adım atarsın. Fakat bizde kamusal alana, ormana yapılan kaçak yapılar ruhsat aldı. Devlet destekledi, el verdi.
Türkiye’deki konutların %60'ı kaçak yapıyken, bunu denetlemek yerine rant sağlama yoluna gittiler. İmar affı gündeme gelmeden önce devlet yetkilileri kaçak yapılarla ilgili açıklamalarda bulundu. İktidar, Karadeniz yaylalarındaki ve İstanbul'daki kaçak yapılara yönelik açıklamalarla halka açık açık sopa gösterirken imar affından gelen milyonları boşalttıkları kasalarına koydular.
Deprem vergilerine ne oldu?
Deprem vergisi, deprem sonrası çalışmalar için 1999 yılında geçici olarak uygulanmış ve sonrasında kalıcı hale getirilmişti. Depremin yaratacağı hasar sadece yaşandığı zaman akıllara geldiği için yıllarca toplanan bu vergi Van depreminde tekrar gündeme geldi. O dönem 48 milyar liraya ulaştığını ve halka hizmet için duble yollara harcandığını dönemin maliye bakanından öğrendik. Şehirleri beton yığınına çeviren, nefes alacak alan bırakmayan ve bununla övünen AKP hükümeti yaşanacak tüm can ve mal kayıplarının tek sorumlusudur.
Peki deprem vergisi kapsamında yıllarca ödediğimiz özel iletişim vergisine ne oldu? Milyarlarca liranın karşılığı, 5.7’lik depremde komşunu bile arayamamak, ulaşamamak oldu. Saatlerce birbirimizden haber alamayacak durumdaysak milyarlarca lira nereye gitti?
Beton siyasetinin bedeli
Üretimin olmadığı, devlete bağlı fabrikaların satıldığı bir ülkede ekonomiyi inşaat üzerine devam ettiren bir iktidar mevcut. İnşaat bu iktidarın tek gelir kapısı. Beton gördükçe ağızları sulanıyor. Düşünün ki Erdoğan Suriye'de "güvenli bölgeyi" konuşurken bile en çok beton anlatıyor; şöyle bahçeli evler yapacak, 2 katlı...
Doğa olayları felaket değildir. İstanbul’u bekleyen büyük yıkımın sorumlusu kendi günübirlik çıkarını, cebine girecek karı düşünen kapitalist bu iktidarın ta kendisi. Kendileri dışında kimsenin önemi yok onlar için. Günü kurtarmak adına çok rahat doğayı talan edebiliyorlar. Bütün kamu alanlarını kendi mülkleri olarak gördüklerinden boş buldukları her deprem alanına da bina diktiler. Hem kendilerini hem de yandaşlarını beslediler.
Doğa olayları önlenebilir, tedbir alınabilir fakat rantçı AKP iktidarının bunu yapması mümkün değil. Depremleri ve diğer doğa olaylarını durduramayız ama beton siyasetine son vermek için AKP'yi durdurabiliriz.