Dünya kamuoyunun gündemine geldiği günden bu yana Brexit süreci artan bir şiddetle tartışılmaya devam ediliyor. Süreci tek tek sıralayıp anlatmak vakit alabilir. O yüzden biz en güncel yerinden yakalamaya çalışalım. Malumunuz Brexit’in anlaşmalı ve anlaşmasız yapılması konusunda iki farklı görüş var. Geçtiğimiz günlerde Parlamento'da yapılan oylamayı hükümet kanadı 301'e karşı 328 oyla kaybetmişti. Bu oylama, Brexit sürecinin işleyeceği takvimi belirleme yetkisini hükümetten alarak milletvekillerine verdi. Böylece milletvekilleri, anlaşmasız bir Brexit olmasının önüne geçecek bir yasal düzenleme yapma fırsatı elde etmiş oldu. Yani hükümet öyle kafasına göre herhangi bir ayrılma sürecini yönetemeyecek. Anlaşmalı veya anlaşmasız, İngiltere'nin AB'den 31 Ekim'de çıkması öngörülüyordu ancak milletvekillerinin parlamento gündemini ele geçirmesiyle Brexit'i de erteleme ihtimali doğdu.
Ancak halen bu ihtimalin ardından bile gümrük, ticaret, serbest dolaşım gibi birçok alandaki düzenlemelerin nasıl yapılacağını belirleyen herhangi bir anlaşmaya varılmış değil. Birçok kişi, AB ile yeni bir anlaşma yapmak için zaman kalmadığını düşünüyor. Suçu bu süreci beceriksizce yöneten iktidarda aramak lazım. Eski başbakan Theresa May’in başlattığı bu süreç yine siyasal olarak yanlış hamlelerde bulunan yeni Başbakan Boris Johnson’un bayrağı devralmasıyla devam ediyor.
Boris Johnson kontrolü kaybetti
Johnson iki kaçınılmaz sonuçla karşı karşıya. Birincisi, artık bu parlamentoyla çalışamaz, seçime gitmeli. İkincisi, Theresa May'in hatalarını tekrar edemez. Muhafazakar Partili milletvekilleri dahi Johnson’a sırtlarını dönmüş durumda. Parlamento, anlaşmasız Brexit'i masadan kaldırarak Boris Johnson'ın AB ile müzakere çabalarını halihazırda baltaladı. Johnson'ın gerçekten başka seçeneği kalmadı. En iyi seçeneği erken seçim olan Johnson’un bu kartı oynaması kuvvetle muhtemel. Brexit’in yarattığı siyasal tıkanıklık bir erken genel seçime yol açarsa dengeler değişebilir. O zaman ana muhalefet partisi konumunda olan İşçi Partisi’nin aldığı tutum belirleyici olacak. Johnson zaten “Ya Corbyn ya ben” diye halka açıkça seçenek sunarak erken seçim sinyalini de geçtiğimiz günlerde vermişti.
Corbyn’in yol haritası
Ana muhalefet partisi olan İşçi Partisi’nin lideri Jeremy Corbyn en başından beri süreci yine “halka soralımcıydı”. İşçi Partisi lideri, genel seçimden sonra AB'den ayrılık konusunda bir referandum çağrısı yapacaklarını ve referandumda halka iki seçenek sunulması gerektiğini söylemişti: AB'de kalmak veya Parlamento'nun onaylayacağı bir ayrılık türü. Ayrılık anlaşmalı olursa da erken seçime onay vereceklerini açıklayan Corbyn seçimlerde iktidarı alabileceklerini de en başından beri savunuyordu.
Esas mesele
Peki en kuvvetli ihtimal olan erken seçim olursa solun kazanma şansı olur mu? Hafızamızı tazeleyip geçmişe bir ışık tutarak buna bir cevap arayalım. 2017’de gerçekleşen genel seçimlerde İşçi Partisi’nin %40 ile Muhafazakar Parti’nin hemen arkasından gelip oylarını artırması muhalefet adına bir başarı olarak hafızalarımıza kazınmıştı. Corbyn, adaylık platformunu kamu hizmetleri ve sosyal yardıma uygulanan kemer sıkma politikalarına son verilmesi, müdahaleci olmayan bir dış politika izlenmesi ve kamu idareleri ve demiryollarının kamulaştırılması üzerine kurdu. Bu İspanya’da Podemos, Yunanistan’da Syriza ve Amerika’da Bernie Sanders’ın temel siyaset stratejisini oluşturan ilk başta kimsenin şans vermediği sosyalist Corbyn’i zafere taşımıştı. Radikal dönüşümü hedefleyen hareketler devlet gücünü elde etmeye yaklaştığında, sağ cenah onları tasfiye etmek ya da duruşlarından ödün vermeye zorlamak temelinde tarih boyunca hep birleşti. Seçildiği günden itibaren Corbyn, platformundan rahatsız olan ve İşçi Partisi Parlamento Grubu (PLP)’nda temsil edilen milletvekillerinden her fırsatta çelmeler yemeye başladı. Bekledikleri ölümcül vuruş fırsatını Haziran’daki Brexit oylamasında buldular. Önce Corbyn’in süreçte yeterince güçlü bir liderlik göstermediğini öne süren üyeler istifa etti. Hemen üstüne de 2015’de %59’luk oy oranıyla İşçi Partisi tarihinde en yüksek oranla başkan seçilen Corbyn’e güvensizlik oyu verildi. Corbyn yine parlamentodaki düzen gardiyanlarıyla karşı karşıya gelmişti.
2 sene önce de yol kendisi için oldukça engebeliydi. O zaman da Brexit tartışmalarının bu sonuca göre değişebileceği vurgusu yapılmıştı. Öyle de oldu. Yıllar içerisinde iktidardaki Muhafazakar Parti hem önceki seçimde hem de Brexit sürecinin ele alınışı ile birlikte halk arasında epey bir güven kaybetti. Yükselen sağcı popülizm karşısında mücadele veren Avrupa sol hareketleri tarafından dikkatle izlenen Corbyn güncel olarak yaşanan Brexit tıkanıklığında daha akılcı bir çizgi izleyen bir lider oldu. Bir bütün olarak bakıldığında referandum vesilesiyle göçmen karşıtlığı yapılmamalı, toplumsal sorunlardan göçmenler sorumlu tutulmamalıydı. Corbyn ayrıca Muhafazakar Parti’den başbakan David Cameron ile ortak kampanya yapmayı da zamanında reddetmişti. Başta Boris Johnson olmak üzere Parlamento’da sadece parmak sallayarak halkı tehdit ederek siyaset üretenlere karşı sol siyaset yürütenlerin yeniden bir zafer elde etme olasılığı hiç de küçümsenmemeli.
Şu an Johnson’un anlaşmasız Brexit dayatmasına karşı erken seçim tehditlerini savurması tamamen çaresizliğinden. İşçi Partisi her ne olursa olsun yine de iki yıl önceki kampanya performansının ivmesiyle hareket ederse Johnson'ın saltanatına son vererek, Brexit düğümünü çözebilir.