Dünyanın yedi büyük ülkesi (ABD, Japonya, Kanada, Almanya, Fransa, İngiltere ve İtalya) bu sene G-7 zirvesi için Fransa’da buluştu. Geçen seneden hiçbir fark olmaksızın G-7 zirvesi bu sene de aynı tabloyu ortaya serdi. Dünya ekonomisinin %58’ini oluşturan bu yedi ülkenin elle tutulur hiçbir şey konuşamayıp bir sonuca varamaması tam bir fiyasko oldu.

Zirveye katılan yedi ülkenin hemen hepsinin ülkelerinde çetin iç politika problemleriyle karşı karşıya olduğunu düşününce bu yıl da çok farklı bir sonuç beklemek mümkün değildi elbette. 

G-7 zirvesinin var olma amacının sorgulandığı şu atmosferde 70'lerin yarısından itibaren şekillenen zirve, değişen dünyaya ve onun sorunlarına dair yeni bir çözüm üretmiyor. İnsanlığın en büyük belası olagelen ve bu zirvelerde yer alan kapitalist ve emperyalist ülkelerin yaşadığı büyük buhranı ve çıkarlarının gün yüzüne serildiği toplantı masalarındaki pazarlıklarını izliyoruz.

Peki bu konuşan, birbirleriyle el sıkışıp kameralar aracılığıyla tüm dünyaya poz kesen liderler, G-7 toplantılarında iki yıldır neden herhangi bir sonuç bildirgesi yayınlayamıyor? Bir nedeni 2008'den itibaren başta ABD olmak üzere dünyanın ekonomik düzeninin birbirini izleyen ekonomik krizlerle depremler yaşaması. Uluslararası ekonomik ve siyasi dengeler, etkisini sürdüren düşük büyüme dönemi içinde bozuldu ve yeniden şekillenmeye başladı ve dünya değişti.

Bu değişim ve yeniden şekillenmenin sonucu olarak şimdi ülkeler arası ilişkilerde yeni kurallar gerekiyor. Başka ülkelerin topraklarını nasıl daha iyi işgal edeceğini düşünen bu “büyük ülkelerin” tüm hazinesiyle nasıl silah alacağını ve alması gerekliliğini düşünmesi gerek. Dengeleri bilmesi, buna göre oyunu daha farklı oynaması, kendi çıkarları için pür dikkat kesilip ona göre siyaset üretmesi gerekiyor. G-7 gibi zirvelerin zemini tam da onların istediği gibi zeminler.

*

ABD başkanı Donald Trump, geçen seneki G-7  toplantısını erkenden terk etmiş toplantıdan çıkan sonuç belgesini kendi çıkarlarına uymadığı için imzalamayı reddetmişti. Bu ABD ve diğer altı üye ülke arasında derin bir çatlağın oluşmasına sebep olmuştu. Bu çatlak özellikle ABD ve İran arasındaki siyasi krizin derinleşmesine sebep olmuş ve iki ülke arasındaki ilişkileri daha da içinden çıkılamaz bir hale sürüklemişti. Bu sene zirveye "sürpriz" ziyaret gerçekleştiren İran Dışişleri Bakanı Zarif şaşırtıcı olmayan bir şekilde yine Trump ile görüşmedi. Burada asıl ilginç resim Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un "orta yolcu" yaklaşımı oldu. Biliyoruz ki tüm dünya İran'ın nükleer güç olmasını istemiyor. Macron, ABD ile İran’ı görüştürerek bir yandan bu baskılardan kurtulmaya, diğer yandan İran’ın nükleer silah üretmesini önlemeye çalışıyor. Macron da siyasal aktör pozisyonunu korumak istiyor. Bu da bize bir yerden tanıdık geliyor değil mi? Gözümüzü çok uzaklara çevirmeye gerek yok.

*

Fransa, ABD ve İran gibi ülkelerin yaşadığı siyasi dengesizliklerin özgüllüğü bir yana, iklim krizini ve küresel ısınmanın varlığını inkâr eden Bolsonaro gibi sağcı politikacıların, tüm insanlığın geleceğini tehlikeye atan adımlarını engelleyecek herhangi bir çözüm de çıkmadı G-7 zirvesinde.

Avrupa ülkeleri hem küresel iklim krizinden ve ormanların yakılarak tarıma açılmasından yakınıyorlar hem de başta İngiltere ve İtalya olmak üzere Brezilya'dan et ve tarım ürünleri ithal etmeye devam ediyorlar. Geçen yıl sırf bu iki ülkenin talebini karşılayacak üretimi yapabilmek için toplam 2.500 futbol sahası büyüklüğünde orman alanı yok edildi. Çin ve Hindistan gibi ülkeler de kendi çıkarları adına, karbondioksit üreten yakıtları ve teknolojileri kullanmaya devam ediyor.

G-7 zirvesinin son gününde, Trump iklim krizi toplantısı oturumuna katılmıyor, Brezilya'da Bolsonaro ulusal egemenliğe sığınıp "biz sömürge değiliz karışamazsınız" diyerek adeta istersek ormanları yakarız kardeşim diyor.

Kapitalizmin sac ayağı olan ormanları yakabilmeyi dahi meşru gösterebilen bu çürümüş düşünceler insanlığı ve dünyadaki tüm canlıları tehdit etmeye devam ediyor.

*

Sonuç olarak G-7 zirvesinde konuşulan her ülkenin kendi çıkarıdır. Dünya; ticaret savaşları, hızla güçlenen bir resesyon olasılığı, iklim krizini daha da ağırlaştırması kaçınılmaz Amazon orman yangınları, Brexit, İran nükleer programı, Pakistan ve Hindistan gibi iki nükleer güç arasındaki Keşmir krizi, Hong Kong isyanı gibi acil çözüm bekleyen ve gittikçe ağırlaşan sorunlarla karşı karşıya. İnsanlık krizlerden geçerek giderek fakirleşip yoksullaşıyor, savaşların ortasında bırakılıyor. Kapitalizmin insanlık tarihi boyunca bunları çözmek yerine iyice batırdığını çok iyi biliyoruz. Yaşadığımız dünyaya ait olamayan bu zirve ve benzeri her kurum dünyanın esas sahibi olan ve onu yaratan %99’un yaşadığı felaketleri ne dün çözebildi ne de yarın çözebilecek. İnsanların aldığı oksijeni üreten ağaçlara bile göz diken bu kan emici kapitalistlerin buluştuğu zirveler, zirve olmanın ötesinde kocaman bir zırva olmanın ötesine geçemez.