Hükümet zam yapmak konusunda son derece ısrarcı. Peki neye zam, işçinin maaşına mı? Elbette hayır. Ya memurlara? Burslara, kredilere? Haşa!

Elbette yurtlara, yemeklere, kitaplara, yani kısacası eğitime.

KYK yurtlarında çalışan asansör yok, sıcak ve doyurucu yemek yok, internet erişimi yok, güvenlik yok, hijyen yok, hiçbir şey yok… Zam hariç, o var elbette. Hem de %20, işçilere teklif edilenin 2 katından fazla.

Zam geçen yıl da geldi, geldiği gibi de gitti! Öğrencilerin tepkisi üzerine KYK açıkladığı zammı geri çekti. Bundan ne öğrendik, KYK öyle her istediğinde öğrencilere zam dayatamazmış. Öyle öğrencilere alın bu bozuk yemeği, alın da yiyin diyemezmiş. Bunu dedi mi bir kere, o tabağı ihtimal ki alıp yere fırlatabiliriz.

Zaten fırlatmayıp da ne yapacağız? Kediyi bile köşeye sıkıştırırsanız tırmalar, aslanı köşeye sıkıştırdığınızı varın hayal edin…

*

Öğrenci şanslıysa KYK yurdunda kalır, biraz daha şanslıysa devlet ona borç verir de o da yurt parasını öder, çok çok daha şanslıysa bir işte bütün gün çalışarak yemek parasını çıkarır. İşte bize reva görülen en iyi senaryo.

Bu senaryoda bazı eksikler var sanki, evet, bu senaryoda eğitim yok, sosyal yaşantı yok, kültür yok. Bir de bu en iyi senaryo. Hani şair diyor ya “kevgir misin be kardeşlik?”, hükümet kevgir olduğumuzda kesin kanaat kılmış.

Evet, kevgire dönüyoruz, ne pahasına? Mezun olup işsiz kalmak pahasına. Emek gücümüzü çok ucuza satmaya razı olursak ucuz işgücü sayılmak pahasına.

*

Belli ki köşeye sıkıştırılmışız, ister kedi deyin isterseniz aslan, ikisinin de duvara sırtını vermesi onu sıkıştıran için tehlike arz eder. Adım adım üstümüze geliyorlar, daha fazla para verin diyorlar. Peki ya hiç vermezsek?

İşte korkulu rüyaları, “parasız eğitim”. Bu yazıyı okusalar tüyleri ürperir, sinirden dişlerini sıkarlar. Sıkıyorlar da zaten, biz kapitalizmin temel kabullerine itiraz edince onlar irkiliyor. O zaman doğru yoldayız.

Sosyalistlere, özellikle üniversitelerde, liselerde mücadele eden gençlere düşen görev parasız eğitim mücadelesini anlatmak. Eğitimin kamusal olduğunu yorulmak bilmeden savunmak.

Bunu söylüyorum çünkü şöyle bir alışkanlığımız var, Şili’de Brezilya’da onbinlerce öğrenci, zamları protesto etmek için sokağa çıktığında ülkemizde çok büyük alkış topluyor. Gençlik mücadelesi adına ne kadar sosyal medya hesabı varsa açıp bakın, övgüler düzülüyor oralardaki mücadeleye. Gerçekten de helal olsun Latin Amerika’daki yoldaşlarımıza, faşist ya da faşistleşen iktidarlara rağmen mücadele ediyorlar.

Ama bu protestolar, bu kitlesellikte eylemler ideolojik bir mücadele olmadan, yüzlerce genç parasız eğitim için propaganda yapmadan, gece gündüz demeden çalışmadan mı gerçekleşiyor dersiniz?

“Bu kadar yürekten çağırma beni
Bir gece ansızın gelebilirim”
diyor ya ünlü şarkıda. Biz de bu kadar yürekten çağırsak, bize de bir gece ansızın gelebilir mi? Ben ihtimal vermiyorum. Aklı başında olan kimse de vermez sanıyorum.

*

Tüm bunlar bir mücadele gerektirir, bir örgüt, bir örgütlülük. İşte bizim bugün üzerimize düşen de bunu yaratmak. Paralı eğitim düzeninin ardındaki temel, kapitalist ideoloji. Parasız eğitim mücadelesi yalnızca yurtlara, yemeklere gelen zamlara değil, gençliği sömüren sistemin tüm sorunlarına karşı bütünsel bir mücadele hattı anlamına geliyor.

O zaman bu mücadelede gençlik silahsız değil, kapitalist ideolojinin karşısında sosyalizmimizle çıkacağız. Parasız eğitim mücadelesinin bayrağını Dünya’nın Türkiye’sinde dalgalandırmaya devam edeceğiz.

Latin Amerikalı Marksist düşünür José Carlos Mariátegui'den ilhamla şöyle diyebiliriz: “Türkiye’de parasız eğitim mücadelesinin taklit ve kopya edilerek uygulanmasını kesinlikle istemiyoruz. O destansı bir yaratım olmalıdır.”

Varsın iktidar öğrencilerden yalnızca kompozisyon yazmasını istesin, biz kesinlike kompozisyondan fazlasını yazabiliriz. Üniversitelerde, meydanlarda, kantinlerde, yemek sıralarında, amfilerde, paralı eğitim her neredeyse orada “Parasız Eğitim” mücadelesini büyütelim.

“Tek Yol Devrim, Tek Yol Parasız Eğitim”