Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın hazırladığı 11. Kalkınma Planı’nda, “2013 yılında yüzde 9 olan işsizliğin artma nedeni olarak çalışma çağı nüfusunun artması ve kadınların işgücüne katılma oranlarındaki güçlü artış” gösteriliyor.* Peki, kadınların işgücüne katılımı güçlü bir şekilde artış göstermiş mi? İşsizlik kadınların işgücüne katılması ve genç nüfusun artmasından mı kaynaklanıyor? Bu sorulara cevabımız elbette ki hayır.

Öncelikle hükümetin ekonomideki tüm kötü gidişattan “dış mihrakları” sorumlu tuttuğunu, enflasyonun artışını belli gruplara bağladığını bilerek işsizliğin sebebi olarak kadınları ve gençleri sorumlu tutmaları çok şaşırtıcı değil. Ancak elbette toplum, tüm bunların sebebinin ekonomik kriz olduğunun farkında. Krizin sorumlusunun da AKP olduğunu biliyor. Kamu yatırımı, sanayi ve tarım üretimi yapılmadan geçen zamanda tüm paralar betona ve ranta gömüldü. Yıllar böyle geçti.

Verilere geçmeden önce 11. Kalkınma Planı’nda zaten kadınların işgücüne katılımının gerilediği itiraf ediliyor. Kadınlarda eğitim seviyesindeki artışa rağmen kayıt dışı, ücretsiz aile işçiliği gibi alanlarda kadın işgücü oranının yüksekliğinin sürdüğü de kabul ediliyor. Ve buna rağmen bütünlüklü tek bir çözüm önerisi bile mevcut değil.

Verilerle işsizlik

Geçtiğimiz günlerde DİSK-AR İşsizlik ve İstihdam raporunu yayınladı. Bu rapora göre 2018 Ağustos ayından itibaren işsizliğin düzenli yükselişi en çok gençleri ve genç kadınları etkiledi. Her dört gençten biri işsiz. Nisan 2018’de yüzde 12,3 olan kadın işsizliği 2,9 puan artarak Nisan 2019’da yüzde 15,2 seviyesine yükseldi. Tarım dışı kadın işsizliği ise yüzde 18,9 ve bu rakam en yüksek işsizlik türü.**

1 milyon kişinin daha işsiz kaldığı günümüzde işsizlik, tüm ülkenin en temel sorunlarındandır. Ancak burada kadınların yaşadıkları ayrı durumları ve çalışma hayatına katılmaları önündeki koca koca engelleri konuşmamız gerek.

Kadın ve erkekler arasındaki şu rakamları vermek bile tabloyu çok net biçimde ortaya koyuyor:
2018 yılı TÜİK rakamlarına göre kadınların sadece yüzde 34,2’si işgücüne katılıyor. Erkeklerde ise bu oran 72,7. Yani sadece 3 kadından sadece 1’i işgücüne katılıyor.***

DİSK-AR’ın son raporuna göre Türkiye'de her 100 kadından on beşi işsiz. Genç kadınlar da ise bu oran 27,2.****  İstihdam oranı ortadadır, ayrıca 11 milyon kadın işgücünden bile sayılmayarak gerçek işsizlik gizleniyor ve kadınlar çok ağır bir ekonomik şiddete maruz bırakılıyor. Diğer şiddet türlerinin önü açılıyor. Yani ülkedeki ekonomik kriz, kadınları da etkiliyor. Ayrıca genellikle kriz dönemlerinde, öncelikli olarak işten çıkarılanlar kadınlar olabiliyor. Her ne kadar şu an için böyle bir durumla karşı karşıya kalmasak da kriz dönemlerinde bunun tam tersi de olabiliyor. Patronlar daha esnek, güvencesiz işgücü olarak gördüğü kadınları daha fazla istihdam edebiliyor. Devlette iş ve aile yaşamını uyumlaştıran uygulamalar diyerek patronların ekmeğine yağ sürecek düzenlemeleri önümüze  getiriyor. Ekonomik krizde kalkınma adına patronlar kollanmaya devam ederken çalışanlara esnek koşullar dayatılıyor ve en önemlisi tek güvence olan kıdem tazminatına el konulması planlanıyor. Şimdi tüm emek verenlerin önüne gelen kıdem tazminatı konusu kadın çalışanların da önünde. Hatta belki de daha fazla kadınların gündeminde olmalı. Çünkü geçici, güvencesiz, esnek çalışma koşullarında çalışanların çoğu kadınlar. Kadın Meclisleri’nin 11. Kalkınma Planı ile ilgili yaptığı açıklamada da belirttiği gibi “Her biri iş gücü olan kadınlar eşit çalışma haklarını kazanacak, tüm çalışanlarla birlikte kıdem tazminatına da sahip çıkacak.”

Kadınların işgücüne katılımının önünde yaşlı, çocuk bakımı gibi devasa engeller var. Yukarıda da belirttiğimiz gibi 11 milyon kadın ev işleriyle meşgul olduğu için işgücüne dahil bile edilmemiş, yok sayılması ekonomik şiddettir.

Kadınlar için ekonomik şiddet

Peki kadına yönelik ekonomik şiddet nedir? Kadının emeğine, ürettiklerine, kazanma gücüne, kazancına, karar alma hakkına el koyma; gelecekteki üretme ve kazanma gücünü elinden alma, bu amaçla bilgisiz bırakma, gelecekteki ekonomik güvencelerini ortadan kaldırarak güvencesiz bırakmaktır.

Bu durumda kadınların işgücü dahi sayılmaması, işsiz bırakılması ve erkekler tarafından çalışmak istemesinin engellenmesi ve hatta kadın cinayeti bahanesi olması hepsi ekonomik şiddettir.

Bunları somut örneklerle anlatmak ülkemizin gerçeklerini ortaya sermek açısından önemli. Başta bu ülkenin Cumhurbaşkanı “iş bulamıyoruz” diyen bir kadına “kocan çalışıyormuş” işte diyebiliyor.

Geçtiğimiz günlerde Kadın Meclisleri’nin Manisa’da takip ettiği Hülya İman’ın kadın cinayeti davasında katil “çalışmak istiyordu, ben çalışmasını istemiyordum, uyardım dinlemedi” diye kendini savundu. Bir kadın çalışmak istediği için eşi tarafından öldürülüyor. Çalışmak, üretmek, kendi ayakları üzerinde durmak istediği için.

Mesela, kadınlar boşanmak istiyor ama yıllardır “ev işleriyle meşgul” oldukları için iş bulamıyorlar; çocuk bakımı, yaşlı bakımı toplumsal cinsiyet rolleriyle kendilerine yüklendiği için çalışmak isteseler de çalışamıyorlar. Kadınlar boşanmak istedikleri halde hakarete uğradıkları, şiddet gördükleri o evlere geri dönmek zorunda kalıyor. Ayrıca iş yerinde  taciz edilen, cinsel saldırıya uğrayıp sessiz sedasız işten ayrılmak zorunda bırakılan kadınlar var.

Kadınların nasıl güvencesiz, geleceksiz ve kazancına, karar alma hakkına el koyulduğunu tüm bu örnekler tüm açıklığıyla gözler önüne seriyor.

Kadın cinayetlerinin, kadına yönelik şiddetin son bulması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için kadınların işgücüne katılması en önemli faktörlerden biridir. Çünkü kadınları ekonomik anlamda ne kadar güçlendirirseniz üretimin bir parçası olup kendi kazançlarıyla, kendi kararlarıyla daha eşit ve özgür yaşamın önü açılacaktır.

11. Kalkınma Planı *
DİSK-AR Temmuz 2019 İşsizlik ve İstihdam Raporu **
TÜİK - İstihdam Oranları ***
DİSK-AR Temmuz 2019 İşsizlik ve İstihdam Raporu ****