Halkın aklını küçümsemek sağcılar arasında çok moda. Neye dayanarak böyle bir fikirleri var, bilemiyorum. Hiç itiraz etmeyen, hiç düşünmeyen, hiç kafası çalışmayanlar sanki halk. Sanki halk, ensesine vurup ekmeğini alabilecekleri bir sürü. Bunu elbette böyle anlatmıyorlar açıktan açığa. Meydanlarda, ekranlarda anlattıkları milletin ne kadar yüce, ne kadar büyük olduğu. Oysa ne yalandan büyüklük atfetmeye gerek var ne de yücelik. Gerçekçi bir şekilde halkın aklı olan, karar verme yeteneği olan insanlardan oluştuğunu ve bu sebeple tek tek bireyler olarak değil ama kolektif olarak çok güçlü olduğunu anlamak yeter. 

AKP bunu anlamadı. Bir etapta bunu anladıysa da üst üste aldığı seçim başarıları sonucunda algı becerileri bulandı; anladıklarını da unuttu. Bu sebeple halk yokmuş gibi, var olan ancak ve ancak bir itaatkarlar topluluğu imiş gibi hareket etmek istedi. Bu sebeple halka çocukların dahi inanmayacağı bir yalan söyleyip İstanbul’da belediye seçimlerini yeniletti. Sonuç olarak halkın aklına ve vicdanına çarptı. Üstelik bu ilk çarpışları da değildi. Öncesi var. Gezi var, 7 Haziran var, referandum var. Bir kez daha halk onların ne yalanlarına inandı ne de seçilmişlerin hakkının gasp edilmesine yüreği el verdi. “İyidir, kötüdür, neyse ne. Seçilmiş olan budur” dediler. “Üstelik yıllar yılı ülkeyi ne hale getirdiniz, sofralarımızda aş yok, şimdi bir de diktatörlük mü ilan edeceksiniz?” dediler, sandığa tekme atanlara kuvvetli bir şamar attılar.

Ama yok, nasıl içlerine işlemişse bu halkın aklının olmadığı fikri yine ders almıyorlar. Biri susuyorsa diğeri başlıyor, biri bir adım geri çekiliyorsa diğeri iki adım öne zıplıyor. Şimdi Babacan zıplamış durumda ortaya. Ülkedeki demokratik ve ekonomik gidişatta hiç payı yokmuş gibi birkaç yıl ortalarda görünmeyince suçu düşüvermiş gibi yeniden karşımızda. Ülke için yeni çalışmalar başlatacakmış, ülkede pek çok şey hele de ekonomi çok kötü durumdaymış. Oysa Babacan AKP iktidarında iki dönem ekonomi bakanlığı yaptı. Nasıl şimdi adı bu tabloda payı olanlar arasında değil de bu tablodan rahatsız olanlar listesinde yer alacak? Bu tablo, halkın tablosu. Biliyorlar kim halk için ne yaptı, kim halkı bahane ederek kariyer inşa etti, cebini doldurdu.

Babacan AKP’nin kurucu isimlerinden. Abdullah Gül ile birlikte hareket ediyor yeni parti kurulma sürecinde. Bir de Davutoğlu var. AKP iktidarının başbakanlarından. Üstelik çok yakın dönem başbakanlarından. O da rahatsızmış ülkedeki gidişattan. Manifestolar açıklıyor, eleştirilerini dile getiriyor. Ne kadar güzel; binayı yaparken kumundan çal, demirden çal, bina bir artçı ile sarsıldığında sırf boyasında badanasında yer almadığın için suçu başkasına at. “E biz boyamadık bu duvarları, bu görünen çatlaklar bizim suçumuz değil” de. Oysa çatlaklar, hep sizin marifetiniz. Yıkılacaksa bu bina çaldığınız çırptığınız için.

*

Gül ve Babacan cephesine bakalım. Bunlardaki pişkinliğe insan gerçekten hayret ediyor! Babacan’ın itirafı var ekonomiye dair. Diyor ki “Kaynakları toprağa gömdük, AVM’lere, lüks rezidanslara yatırdık. Sanayiyi, üretimi unuttuk”. Üretim yapmamak demek bir ülke için ne kadar feci bir durum. Nasıl ayakta kalacaksınız? Mümkün mü? Üretimi baltalayarak ülkede ekonomik ferahlık mı olacaktı?

Üstelik tek marifeti rant, beton ekonomisi inşa etmek değil. Özelleştirmelerin başlıca mimarlarından biri Babacan. Tam bir özelleştirme aşığı. Kamu İktisadi Teşebbüsleri'nin özelleştirilmesinin altında imzası olan isim. Bugün dev işletmeler; örneğin Türktelekom ve Tekel devletin elinde değilse sebebi Babacan'dır. Bankalar, yabancı sermayeye teslim edilmiş durumdaysa sebebi Babacan'dır. Bugün zarar eden pek çok dev projenin; Avrasya Tüneli’nin, şehir hastanelerinin, 3. Köprü’nün tüm zararı hazineden karşılanıyor. Çünkü Babacan, bu projelerde yatırımcılara hazine garantisini yasalaştırdı. Yani, patronlara gidecek paranın halkın cebinden çıkması Babacan'a göre hiç sorun değil. Tekel'de, diğer özelleştirmelerde çalışan binlerce işçinin patronların insafına bırakılması hiç sorun değil. Yeter ki para akışı sağlansın. Bakanlığı döneminde halk için yaptıkları bunlardan öteye gitmeyen bu isim yeniden yönetime talip. İşçiler için şimdi ne yapacak, halk için ne yapacak? Muhtemeldir ki son kalan bir iki devlet bankasını da özelleştirecek, çünkü bir niyeti de buydu, imkan olmamış yapamamıştı. Halkın iliğini sömürmek için hangi adım atılması gerekiyorsa onu yapacaktır. 2003’te ABD'den alacağı kredi karşılığında Meclis'te Irak tezkeresini onaylatmak için kırk takla atmıştı. Bir halkın savaşından, ölümünden medet uman bu vampir için halkın hangi halk olduğu da hiç önemli değil. Babacan’ın da tek derdi yine bu kan emici düzeninin devamı için çaba olacaktır.

Hal böyleyken bu krizden çıkışın ümidi Babacan olamaz. Erdoğan’ın yol arkadaşı Gül hiç olamaz. Hem yeni bir şey de söylemiyorlar. Bir çıkış planları var mı? Bu plan yine neoliberal bir plan olmayacak mı? Neoliberal politikaların -ve bunun da en ilkelinin- fayda vermediğini anlamadılar mı hala? Vakit, yeni şeyler söyleme vakti. Vakit, itiraf vakti. Bu tablonun sorumlusu biziz demeliler. Oysa kendileri “bir umut ışığı taşıyoruz” demek istiyorlar ama gerçeklik o değil. Temcit pilavını yeniden önümüze sürecekler: Neoliberalizm. Tıpkı AKP’nin siyaset sahnesine atıldığı yıllarda olduğu gibi. Yeniden seçilmeye yeter mi aynı duruş, aynı argümanlar? Hayır. Çok şey değişti. Ülkede 2003’te bir kriz vardı, bugün de var. Ancak o zaman bu krizin faili başkaydı. AKP, fail karşısında bir seçenekti. Bugün fail kendisi ve seçenek olarak ortaya çıkmaya çalışan yine kendisi! Adının AKP olmaması içeriğinin AKP olmadığı anlamına gelmiyor.

Bunlar işin bir boyutu. Bir de başka bir boyutu var: Ne yapmaya çalışıyorlarsa sinsice yapıyorlar. Güya eleştirileri var ama sustular yıllarca. Pusuda beklediler, yüreklice müdahale etmediler. Bu kadar itiraz ediyordunuz  madem, neden AKP’nin kuvvetli olduğu zamanda değil de şimdi, tökezlerken dile getiriyorsunuz bu itirazları? Buradaki içten pazarlıklılığı halkın görmeyeceğini düşünüyorlar, yanılıyorlar.

Peki hiç mi oy alamayacak bu yeni partiler? Muhtemel ki alacak. Ne oranda oy alacağını şu an kestiremiyoruz ancak biliyoruz ki AKP'den, hatta bizzat Erdoğan'dan bıkan kesim bir çözüm arıyor. Bir ihtimal, bu çözümü Babacan'da bulabilirler. Ne de olsa hala tüm günahlarıyla güncel sağ siyasetin önemli bir figürü. Ama oy alma ihtimali olan kesim dar bir kesim: Sağdan bıkan ama vazgeçmeyenler ve hala liberal ekonomiden medet uman bir avuç seçkin.

Halkımız büyük oranda yukarıda zikrettiğimiz gerçekleri görüyor ama hala Babacan’da umut görenleri de uyarmalıyız. Babacan temelde AKP'den, Erdoğan'dan farklı hiçbir şey söylemiyor. Ekonomiye baktıkları yer de aynı, halka reva gördükleri de. Yine emekçinin hakkını gasp edeceklerdir, yine ilk fırsatta çalıp çırpacaklardır. Tüm bunlar fırsatını bulmalarına bakar. Babacan açısından en iyi örneği de Tekel'dir. Tekel'de binlerce işçiyi patronun önüne savunmasız bir şekilde attı. Dilindeki demokrasi söylemleri yalandır. AKP de vaktiyle çok demokrattı(!)

Yine de AKP’nin ikiye, üçe bölünmesi ve bu bölünmelerinin de başarısız olması yüksek ihtimalini de göz önünde bulundurursak bu durum ülkede muhalafete ve demokrasi güçlerine yarayacaktır. Söylenemeyen çözümleri cesurca söyleyenlerin, bu çözüm için emek verenlerin süreçten kazançlı çıkması işten bile değil.