İşçi sınıfı dağınıklığının bedelini ağır şekilde ödemek üzere. Sermayedarlar ve iktidar, bugüne değin canhıraş kazanılan en temel haklarımıza bile göz dikmiş durumda. Bir an evvel harekete geçmezsek vay halimize.

Türkiye’de işçi sınıfı örgütsüz sayılabilecek kadar dağınık ama patronlar örgütlü. Örgütleri bir değil beş değil. Üstelik bu örgütleri her geçen gün artırıyor, geliştiriyorlar. Patron örgütlerinin artması demek haklarmızın azalması, gaspı demek. Birbirine en ufak bir sevgi duymayan patronların birlikte, senkronize, gayet uyumlu çalışabilmeleri bundandır, ortak çıkarları vardır.  Bu çıkarları korumak ve artırmak üzere ellerinden geleni yaparlar. Ne hak tanırlar ne hukuk.

Devlet mekanizması ise patronlarla işçiler arasında bir dengeleyici-düzenleyici mekanizmaymış gibi davranır. Kanımızı emmek isteyenlere karşı güya bizi müdafa eder. Oysa gerçeğin böyle olmadığını her gün deneyimliyoruz. Hele de devlet mekanizması AKP gibi çıkarları konusunda hiçbir kural engel tanımayan bir güruhun elindeyse. Geçtiğimiz günlerde sermayedarların sözcüleri ile AKP yine bir aradaydı. YOİKK adındaki patron örgütünün toplantısında, patronların dertlerini dinlemek üzere buluştular. Bu dertleri(!) aşmak için bazı ‘minik’ adımlar atma konusunda AKP’yi harekete geçirecek YOİKK. Seçim süreci bitti, olağanüstü bir durum olmazsa AKP en az bir 3-4 yıl daha işçilerin oylarına başvurmak zorunda kalmayacak. Şimdi ekonomik kriz tüm ağırlığı ile kapıdayken hiç sorumluluk almamak, bu krizin tüm bedellerini halka, biz işçilere ödetmek üzere yola çıkmış durumda.

YOİKK toplantısında patron örgütü TOBB, hükümete çeşitli önerilerde bulundu. İktidar bu önerileri hayata geçirmek konusunda hiç vakit kaybetmeyecektir. Bu öneriler nedir? İşçileri Ortaçağ koşullarına geri döndürme adımlarıdır. Abartıyor muyum? TOBB’un önerisine göre denkleştirme süresinin kullanımında yapılan değişiklikle bir işçinin günlük çalışma süresi 11 saate dek çıkarıbilecek. 2 ay olan işçi deneme süresi 6 aya çıkarılacak. Yani işveren bizi istediğinde işe alıp istediğinde atabilecek, biz ise deneme süresinde olduğumuz için ve bu konuda yasalar patronlardan yana olduğu için itiraz dahi edemeyeceğiz. Patron işlerin durgunluğu nedeniyle, zorunlu tatil mi kullandırdı ya da biz çeşitli sebeplerle tatil hakkımızı mı kullandık, öyleyse patron başka bir zaman diliminde ‘telafi çalışması’ yaptırabilir. Mevcut yasaya göre bu telafi çalışmasını 2 ay içerisinde yaptırabilir, yeni öneri ile de bu süre 6 aya çıkarılıyor. Patronlar demek istiyor ki işler durgun olduğunda işçileri çalıştırmayalım ama işler; dolayısıyla karımızı yoğunlaştığında işçileri istediğimiz gibi çalıştıralım. Gerekirse 11 saat çalıştıralım. Gerekirse deneme süresi altında güvencesiz olarak çalıştıralım. Gerekirse işçileri rezil, sağlıksız çalışma koşullarına tabi tutarak bunu yapalım. Evet, patronların gündeminde tabii ki  İşçi Sağlığı ve Güvenliği mevzuatı da var. Neden olmasın ki? AKP, kriz şartlarında sermayedarların tüm taleplerini kabul etmeye hazırken neden olmasın? Öneride İSG mevzuatının yeniden ele alınması, "gereksiz yüklerin kaldırılması" ve yeni bir sistem tasarlanması isteniyor. Gereksiz yükler, işçilerin yaşamıdır. Patronlar neyi gereksiz görür? Soma’yı hatırlayalım. 305 işçinin yaşamını yitirmesinin sebebi neydi? Patronların ‘yük’ olarak gördüğü yaşam odalarının olmamasıydı. AKP, bu insanlık dışı öneriler karşısında ağzını açmıyor. Yayvan yayvan sırıtarak Erdoğan liderliğinde poz vermekle meşguller. Ancak biz de zaten sermaye iktidarı AKP’den medet ummamalıyız.

O AKP ki ‘ekonomik reformlar’ başlığı altında kıdem tazminatımıza göz dikmiş durumda. Fon oluşturacakmış, patronlar işçilerin kıdem tazminatını fona yatıracakmış. Böylece işçilere kıdem tazminatı verilmemesi gibi bir durum söz konusu olmayacakmış. Vay be! AKP’ye bak, işçiler için bir kahraman. Tek eksiği pelerini. İşin aslı bu mu? Değil, değil, değil… Yalan rüzgarı. Patronlar kıdem tazminatını fona yatıracak mı, yatırmazsa yaptırımı ne olacak o bile belli değil. Belli olan şu ki zaten zar zor kullanabildiğimiz kıdem hakkımıza devlet el koyacak, en iyi ihtimalle 15 yıl sonra verecek ya da kira zulmünden kurtulup başımızı sokacak bir ev mi almaya kalktık, belki o zaman. O da meçhul.

Fonlar deneyimine bir bakmakta da fayda var. İşsizlik fonu var halihazırda. Nasıl kullanılıyor bu fon? Bir süredir işçi maaşlarını ödemeyen iş verene destek olarak işçilerin maaşları ödeniyor bu fonla. Yetmiyormuş gibi fondaki paranın %90’ından fazlasını da devlet çeşitli sebeplerle tahvil almak için kullanıyor. Bu fondaki paraları kredilerle işverenlere peşkeş çekiyor. Bunu yapan, yaptıran AKP iktidarı. Şimdi kıdem tazminatı fonuyla mı işçileri koruyacak, kollayacak? AKP’nin tek koruyup kollamak istediği çıkarlarıdır ve sermayedir.

Peki biz ne yapmalıyız? Üretimden gelen gücümüzü kullanmalıyız. Bu gücü kullanmanın yollarını ve imkanlarını mümkün kılmalıyız. Grev mi gerek, o zaman grev. İş yerinde komiteler mi kurulacak? Kuralım. Toplantılara mı ihtiyacımız var hat belirlemek için? Bir an dahi beklemeyelim. Bu ülke sendikal mücadeleyle öyle ya da böyle tanışmış bir ülke. O gevşemiş sendikaları harekete geçirmeliyiz. Muhalefet AKP karşısında ciddi bir zafer kazandı. Bu zaferin getirdiği motivasyonu işçiler için kullandırtmalıyız. Dikkan edin, kullandırtmalıyız diyorum. Demokratların da halkçılığı tartışmalı. Biz kullandırtırsak kullanacaklar bu motivasyonu.

Biz kimiz? Bunu başarabilir miyiz? AKP’nin ve patronların karşısında durabilir miyiz? Biz ki dünyayı elleri ile yaratanlarız, emek verenleriz. Yeter ki harekete geçelim, yeter ki bizim sesimizi duyurmak isteyenlere kulak verelim, yeter ki cesur olalım, bir arada olalım. Böyle geldiyse de böyle gitmez. Patronlar işçilerin hakkını tırpanlamayı ağzına aldıysa hayata da geçirebilecektir diye bir kaide yok. Kaideleri emekçiler yeniden yazabilir ve yazmalıdır.