Kendi geleceklerine yön vermek için hayati önem atfedilen sınav sistemi ile daha kendi gelişimlerini tamamlayamamış, kendi yeteneklerini keşfedememiş çocukların hayatları ellerinden alınıyor. Gelecekleri tek bir sınava bağlı olan çocuklar umutsuzluğa hapsoluyor, okulu bırakmak zorunda kalıyor, intihara sürükleniyor.
Bu yıl eğitimciler LGS sonuçlarına göre 1 milyon öğrencinin yüzde 87'sinin istediği liseye yerleşemeyeceğine vurgu yaptılar. Çünkü birçoğunun kontenjan yetersizliği nedeniyle istedikleri ‘nitelikli’ devlet okullarına girme şansları kalmıyor. Anadolu veya fen liselerine giremeyen bu çocuklar meslek liselerine ya da imam hatiplere yönlendiriliyor. Meslek liselerinde ya da imam hatiplerde okumak istemeyen öğrenciler, eve üç kuruş da olsa para getirmek için çalışmayı tercih ediyorlar. Aslında ekonomik krizle beraber eğitim sistemi öğrenciyi buna zorluyor. Türkiye’de her 10 kişiden yaklaşık 4'ü ortaöğretimi tamamlamadan okulu terk etmek zorunda kalıyor. İstediği yere yerleşememe stresi altında, geleceksizlik kaygısı yaşayan birçok öğrenci ise intiharın eşiğine geliyor. Bu yıl LGS sonrası babasıyla tartışan 14 yaşındaki Y.F.M. intihar etti. Bu ilk kez yaşanmadı. Sınav stresi nedeniyle kalp krizi geçirip ölen, intihar eden çocuklara geçmiş yıllarda da çokça şahit olmuştuk.
Karşılaştığımız eğitim sorununun temel nedeni içinde bulunduğumuz kapitalist sistemdir ve elbette AKP de bunun en iyi uygulayıcısıdır. Türkiye’de yaşananlar AKP’nin adım adım uygulamaya koyduğu neoliberal eğitim politikalarının bir parçasıdır. Bu yüzden kapitalizmin bize sunduğu eğitim sistemini anlamadan, AKP iktidarının eğitimde izlediği politikaları yorumlayamayız. Öncelikle kapitalist ülkelerin hemen hepsinde eğitime ayrılan bütçenin son derece düşük seviyede olduğunu görebiliriz. Öyle ki eğitim bütçesinin 2019 yılı OECD ortalaması %6, Türkiye’de eğitim bütçesinin GSMH içindeki payı %2.58. Bu oranlar bize gösteriyor ki kapitalizm hiçbir zaman gençlerin geleceğini düşünmez, eğitimde gençlerin geleceğine yönelik yatırımlar yapmaz. Sermaye kendi çıkarını, karını düşünecek temelde bir eğitim sistemi geliştirir. Kendi çıkarı için “ekonomik gelir” olarak gördüğü bu gençlerin geleceğiyle oynamaktan da çekinmez. Bırakalım bütçe ayırmayı, böyle bir eğitim sistem ile halktan çok ciddi gelir elde eder. İyi bir eğitim ve gelecek için halka para ödetmekten başka bir seçenek sunmaz. Paraya bağlı olan eğitim sistemi rekabetçiliği, ayrımcılığı, eşitsizliği, gericiliği doğurur. Tüm bunlar kapitalist eğitim sisteminin vazgeçilmez, doğal sonuçlarıdır.
Kapitalist sistemde eğitim parası olanlar için
Hep söylenir “eğitimin iyisi kötüsü olmaz” diye. Gel gelelim neoliberal ekonomi politikaları çerçevesinde öngörülen eğitim programları bu ayrımın temelini oluşturur. Yani paran varsa iyi bir eğitim alabilirsin, yoksa elindeki eğitim programı ile yetinmeye mecbursun. Kapitalist sistemde devletin eğitim, sağlık, ulaşım gibi kamu hizmetlerine ayırdığı bütçenin kısılmasından, hatta devletin artık bu alanlardan elini çekmesinden, özelleştirmelerinden bahsediyorum. Eğitim adım adım ticarileştirildi, kamu kaynakları özel okullara aktarıldı, halk cebindeki paraya göre ayrıştırıldı. Emekçi sınıflardan gençler geleceklerini bağladıkları, tutundukları bu sınavlara daha zor koşullarda, iyi bir eğitim olanağından yoksun bir şekilde hazırlandılar.
Kapitalist sistemde eğitim her sınıf için eşit olamaz. Emekçi ailelerin çocukları için yalnızca sermayenin ihtiyaçlarına uygun şekilde kendini geliştirmesini sağlayacak bir eğitim modeli var. Sermaye elinin altındaki işgücü ordusunu, istediği anda istediği türde işe yönlendirebilecek en asgari düzeyde mesleki eğitim verebilecek alanlar açtı. Bu doğrultuda AKP iktidarı 2012’den itibaren 4+4+4 uygulaması ile gerici ve eşitsiz eğitim sistemine iyi bir zemin hazırladı. Sınavsız öğrenci alan devlet okullarını kapattı, direkt mesleki eğitime yönelmek istemeyen çocukların önünü tıkadı. Eğitimi dinselleştirerek İmam Hatip Ortaokullarını kurdu, öğrencileri dini eğitime teşvik etmeye çalıştı. Anadolu ve fen liseleri kontenjanlarını kısıtladı, boş kontenjanla bekleyen özel okullar çoğaldı. Böylece çocukların istedikleri bir eğitim ve bu doğrultuda tercih yapma hakkını ellerinden almış oldu. Çünkü dini ya da mesleki eğitim almak istemeyen öğrenciler anadolu ve fen liselerine kontenjanların kısıtlanması nedeniyle yerleşemeyecek, maddi yetersizlik nedeniyle de özel okullara gidemeyecek. Şimdi birçok öğrenci açık kontenjanlarıyla bekleyen meslek liselerine yönlendirilecek. Merak etmeyen, sorgulamayan bir nesil yetiştirmek amacıyla açılan imam hatiplere sürüklenecek. İşte bu yıl LGS’ye giren öğrencilerin %87’sinin istediği liseye giremeyecek olmasının, okulu bırakmak zorunda kalmasının, intiharın eşiğine gelmesinin sebebi budur.
Sonuç olarak eşit olmayan koşullarda, rekabetten rekabete sürüklenen çocuklar stres ve baskı altında okumaya çalıştılar. Ailelerinin içinde bulunduğu yoksulluktan nasiplerini alarak bakımsız ve kalabalık sınıflarda, yeterli eğitim araç-gereçlerine ve öğretmene sahip olamadan okullarını bitirmeye çalıştılar. Kimi aileler çocukları iyi bir eğitim alsın diye güç bela denkleştirdikleri paralarla çocuklarını özel okullara yönlendirdiler; bu durum çocukların sırtına “sınavda başarılı olmak zorundasın” sorumluluğunu yükledi.Kimi çocuklar okumak için çalışmak zorunda kaldı ya da okulunu bırakmak zorunda kaldı. Gelecekte işsizler ordusuna katılmamak için, bir geleceğinin olması için okula başladıkları yaştan itibaren, ders notları ile başlayan stres, sınav stresleri ile devam etti. Böylesi baskıcı ortamda, zor koşullarda hazırlandıkları, hayatını endekslediği ilk eleme sınavında başarısız olması, onları elbette intihara sürükler.
Devlet her yıl olduğu gibi bu yıl da bir çocuğun sınavdan dolayı intihar etmesine göz yumdu, öbür yanda Rabia Naz gibi okul yolunda çocukların öldürülmesine “intihar süsü” vererek üstünü kapatmaya çalıştı. İşte kapitalizmin ve onun sürdürücüsü AKP iktidarının çocuklara, gençlere vaat ettiği gelecek budur. Bu yüzden sermayenin çıkarları uğruna hayatımızın, geleceğimizin ellerimizden alınmasına izin vermemeliyiz. Emekçi ailelerin, gençlerin kaderini değiştirecek olan, kapitalist sistemde olmayacak bir başarıyı elde etme arzusu değil; bizleri sömüren bu sisteme karşı, “paralı eğitim sistemine” karşı mücadele etmekten geçer.