Suriye’de iç savaşın başladığı tarih olan 2011’den itibaren toplamda 12 milyon Suriyeli göç ettirildi. Göç ettirildikleri başlıca yerler arasında Türkiye’nin de içinde olduğu Lübnan, Ürdün, ve Irak bölgeleri var. Yunanistan ve Almanya ise Suriyeli mültecilere kapılarını kısa bir süre de olsa açan Avrupalı ülkeler.

Türkiye’deki kamplarda Suriyeli mültecilerle yapılan görüşmeler gösteriyor ki büyük bir güvencesizlik içindeler. Aynı zamanda mültecilere uygulanan “kademeli ayrımcılık” politikası sonucu, mülteciler kazanmaları gereken haklara asla tam anlamıyla sahip olamıyorlar. Bu bir vatandaş statüsüne sahip olamayacakları anlamına gelmiyor. Ama haklarını tam anlamıyla kazanmamaları için önlerine her türlü zorluğun çıkarılacağı demek oluyor. Nitekim öyle.

Manipülasyon yaratılıyor

Öte yandan araştırmalar gösteriyor ki Türkiye’de Suriyeli mültecilerin yaşamlarına dair büyük bir bilgi kirliliği var. Özellikle son dönemde sosyal medyada hayli yayılan “Suriyelilere belediye yardımı, üniversitelere sınavsız geçiş hakkı” gibi haberler manipülasyon yaratmakla birlikte bu tür haberler halkı etkisi altına alıyor ve bu manipülasyon Suriyeli düşmanlığını körükleyen en önemli nedenler arasında. Bir örnek olarak, 31 Mart seçimleri ardından seçilen Bolu Belediye Başkanı Suriyelilere yönelik sözleriyle gündem olmuştu. Sözlerinde Suriyelilere asla belediyeden yardım aktarılmayacağından bahsediyordu. Şunu açıklığa kavuşturmakta fayda var ki Türkiye’de belediyelerin Suriyeli mültecilere yardım etmek için ayrı bir bütçe oluşturma hakkı halihazırda zaten yok. Diğer yandan belediyeleri geçiniz, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye mülteciler için yapacağı 6 milyon euroluk yardımın hükümete dahi aktarılması söz konusu değil. Türkiye-AB arasında yapılan sözleşmeyle garanti altına alınan bu yardım tamamıyla, Türkiye’deki demokratik kitle örgütlerinin kontrolünde ve herhangi bir devlet kurumunun kontrolüne devredilemiyor.

Suriyeli düşmanlığı

Bir başka anket de hangi siyasi parti seçmeninin ne oranda bu saçmalığa inandığıyla ilgili. Oranlara bakıldığında, Suriye karşıtlığında AKP yüzde 61, CHP yüzde 69, MHP yüzde 70, HDP ise yüzde 65’lik bir orana sahip. Bu oran aynı zamanda göstermektedir ki Suriyeli mülteciler meselesi Türkiye siyasetinde bir ayrışma ifade etmiyor.

Sınıfsal eşitsizlikler burada da gün yüzüne çıkmakta. Eğer ki hali vakti yerinde, cebinde parası olan bir Suriyeli mülteciysen devlet ile aranı iyi tuttuğun takdirde Türkiye vatandaşı olabilirsin, hatta ‘bire bir’ kuralı kapsamında Avrupa seni mülteci olarak koruma altına bile alabilir. Ancak Türkiye’deki Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmının durumu maalesef böyle değil. Kamplarda yaşayanların dışında Suriyeli mülteci çocukların sadece yüzde 14’ü Türkiye’de bir okula kayıtlı ve eğitim görebiliyor. AKP iktidarı Suriyeli mülteciler için her ne kadar ‘misafirlerimiz’ sıfatını kullansa da misafir olmadıkları anlaşılalı epey oldu ve bu kadar büyük oranda çocuğun temel eğitimden yoksuni güvencesiz koşullarda büyümeleri büyük bir sorun.

İllegal çalışma oranı arttı

Diğer konu ise istihdam. Türkiye’de Suriyeli mültecilerle ilgili çalışma izni meselesi büyük eşitsizlikler barındıran bir krize dönüşmüş durumda. Türkiyeli işçilerden çok daha ucuza çalıştırılan Suriyeli işçilere verilen yevmiye ortalama bir işçinin aldığı miktarın yarısı kadar. Aynı zamanda işverenin çalıştırdığı her 1 Suriyeli işçiye karşılık 5 Türkiye vatandaşı işçi çalıştırma zorunluluğu var. Bunun sonucunda çok çok küçük bir miktar Suriyeli legal olarak çalışabiliyor. Türkiye’deki 4 milyon Suriyeli’den sadece 20 binine tekabül ediyor bu rakam. Sonuç çok basit: Yasaların bir yan ürünü olarak ortaya çıkan illegal çalışma. İllegal çalışma aynı zamanda düşük ücret demek. Bahsettiğimiz olgu Marks’ın tanımladığı “yedek emek ordusu” kavramının cisimleşmiş hali. Kısacası, Türkiye’deki Suriyeli mülteciler AKP hükümetinin politikaları yoluyla illegal çalışmayla karşı karşıya kalıyor.

Bir gerçek olarak illegal çalışma Türkiye’ye Suriyeliler ile gelmiş bir sorun değil. Daha önce de vardı. Yani, Türkiye’ye mülteci gelse de gelmese de zaten illegal çalışma problemi bu topraklarda vardı. Ancak bakıldığında, emek yarışında Suriyeliler de artık bir aktör olarak yer aldığı için özellikle derinleşen kriz koşullarında düşük ücretlerin sorumlusu olarak Suriyeliler görülüyor ve işin çalınmasıyla suçlanıyorlar.

Toplumdaki Suriyeli düşmanlığını tetikleyen ne?

AKP hükümeti her ne kadar Suriyeli mültecilerin Türkiye’de “ağırlanmasıyla” ilgili sözde huzurlu ve barışçıl bir tablo çizse de veriler ortada. Şu an Türkiye’de siyasal düzeyde en azından kriz denmeyecek bir sorun yaratmamış bu problem bir düdüklü tencere gibi ve her an patlayabilir. Veriler sayesinde görülüyor ki “Türkiye’nin konukseverliği” konusu çözülmesi gereken bir yapboz gibi. Bununla birlikte, AKP’nin ve Erdoğan’ın halklara karşı mütemadiyen kullandığı milliyetçi söylemler toplumda gelişen Suriyeli nefretinin önemli bir yanı. İktidar tarafından her gün dile getirilen milliyetçi ve faşist politikaları, toplumun Suriyelilere gösterdiği nefretten bağımsız tutamayız. Bu milliyetçiliği tetikleyen dinamikler vardır. Türkiye’de bunun başlıca nedeni AKP rejimidir.

Siyasi partilerin mülteci meselesini nasıl ele aldıkları konusuna bakacak olursak, örneğin Avrupa’da Berlin Duvarı’nın yıkılışıyla birlikte 1989’da göç ve mülteci meselesinin politik aktörler ve siyasi partiler tarafından devamlı bir politizasyonu görülmekteydi. Özellikle güncelde baktığımızda Fransa’da Ulusal Cephe, Avusturya’da Avusturya Özgürlük Partisi, Almanya’da Almanya için Alternatif, ve Birleşik Krallık’ta Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi temelde göçmen karşıtı motivasyonla kurulan ve halen aktif siyaset içinde oylarını gittikçe arttıran ilk sağcı-faşist partilerden birkaçıdır. Bu partilerin göçmen karşıtı söylemlerine bakacak olursak Türkiye’de toplumsal düzeyde (siyasal düzeyde değil) Suriyeli mülteciler için dillendirilen pis, tacizci, potansiyel suçlu, işlerimizi çalan söylemleriyle benzerdir. Avrupa’da bu sağcı-faşist partiler göçmen karşıtı retorikle oylarını arttırdıkça, maalesef sosyal demokrat partiler de oy kaygısıyla onlarla aynı trene bindi ve faşist partilerin ırkçı söylemlerine ortak oldu. Ancak, bu politikanın kendileri için planladıklarının tam aksine bir felaket olduğunu görüyoruz. Buradan hareketle, Avrupa’daki partilerin aksine AKP iktidarı göçmen karşıtı bir politikayı öne sürmediği için, Türkiye’deki sosyal demokrat partilerde, Avrupa’dakinin aksine göçmen karşıtı söylem onlar için bir siyasal fırsata dönüşmediğinden buna yanaşmıyorlar. AKP ve MHP göçmenlik meselesini politize etmediğinden örneğin CHP’nin Bolu Belediye Başkanı’nın Suriyeliler üzerinden yaptığı karşıt söylemler herhangi bir politik akla sığmamakta.

Özetle, göçmen karşıtlığı Türkiye’ye özgü bir mesele olmamakla birlikte sorun Avrupa ve Türkiye bağlamında farklı biçimlerde işlenmelidir. Avrupa’da göçmen karşıtlığı siyasal düzeyde yaşanırken Türkiye’de bu problem ancak toplumsal düzeyde yaşanmaktadır.

 

Kaynakça:
* “Turkey's Syrian Refugees: Defusing Metropolitan Tensions.” Crisis Group, 28 Dec. 2018,
www.crisisgroup.org/europe-central-asia/western-europemediterranean/turkey/248-turkeys-syrian-refugees-defusing-metropolitan-tensions