Görünen o ki AKP İstanbul'da İBB seçimlerini kaybedecek. Bir kez kaybetti, bir kez daha kaybedecek ve bu seferki kayıpları çok daha büyük bir kayıp olacak. Çünkü kaybetmenin verdiği telaşla ne yapacaklarını bilemediler, dengeyi tutturamadılar. İstanbul'u kaybetmek büyük bir sorundu elbette ama bir ihtimal bu yenilgiden az zararla çıkabilirlerdi. Bu ihtimali yok ettiler. Paniğe kapıldılar, üst üste yanlış adımlar attılar. Yürüttükleri seçim politikasinin ne olduğu belli değil. Tam bir kaos. Meydanlarda daha dün anlattıklarının tersini anlatmaya, ülkenin bir yerinde “A” yolundan giderken bir yerinde o yolu yıkacak şekilde konuşmaya ve bir yandan da kendinden çok emin görünürken bir yandan düz yolda düşmeye başladılar.
Ne güzel. Bu kaotik hal de herkesin malumu. AKP'ye oy veren vermeyen, AKP'yi seven sevmeyen herkes görüyor ki AKP can derdinde. Bu kaosun adı da bu yüzden can havli.
İstanbul'u kaybetmek zaten herhangi bir şehri kaybetmekten daha zor bir durumdu ama düzey, kritiklik düzeyi, bir mega kentin kaybedilmesi düzeyi değil artık. AKP kaybını elleri ile büyüttü. Cumhurbaşkanını ilçe mitinglerine dek getirerek bakanlarını, vekillerini, koca bir ülkenin hükümetini bir belediye başkanının önüne sürerek bu yerel seçimi bir genel seçime çevirdi. Bunu planlamadı, istemedi ama kontrol de edemedi. Yanlış hamlelerinin bir sonucu olarak bu yerel seçim kaybı telafi edilemez bir seçim artık. Bu seçim AKP'nin en ağır yenilgi yarasını aldığı seçim. Bu yarayı saramazsa, yara bir enfeksiyon kaparsa vay hallerine. Soylu gibi her adımıyla necaset saçan siyasetçileri varken bir enfeksiyon kapması da muhtemel.
Hayati önemi bu kadar büyük bir yarayı kapamak için ne yapıyor şimdi AKP? 31 Mart öncesi siyasetinden vazgeçti, söylemlerini bıraktı. Ortağı MHP'ye rağmen Kürt halkının oylarına açıktan talip. Diyarbakır'ın merkezindeki Kürtçe selamların, Kürdistan ifadelerinin, 'yanlışlıkla' ağızdan kaçan “Sayın Öcalanların” arkasında yatan motivasyon bu motivasyon. Başka ne yapıyor? Kürtlerin oyları CHP'ye gidince aklına başka oylar da geliyor. Patriğin isim gününü kutlaması, onu da çok acemice yapması bu oy telaşından. Hemen patriğin isim gününü kutlamalı ki bu güne kadar nefret saçan dili, siyaseti unutalım. İstanbul'da yaşayan gayrimüslimlerin, gayrimüslim olmayıp bu ırkçılıktan, dincilikten, mezhepçilikten, ayrıştırma politikalarından ikrah edenlerin oyu: Bu oylar seçim açısından belirleyici olabilecek nitelikte. İlk seçimdeki farkın 13.907 olduğunu düşünürsek bu birden filiz veren herkesi kucaklama sevdasının kaynağını net bir şekilde görebiliriz. Peki bu adımlar yetecek mi AKP'yi bu seçimlerden galip çıkarmaya? Hayır. AKP 17 yıl boyunca seçilmiş olmasını çok yanlış değerlendirdi. Sandı ki yetenekleri kendinden menkul, sandı ki halk AKP'ye karşı derin hisler içinde. Oysa gerçekler böyle mi? Alakası dahi yok.
AKP halka 2 şey vadetti: Ekonomik rahatlama ve yasaklarla/yasakçı zihniyetle mücadele. Arşivleri biraz kurcalarsanız Erdoğan'ın LGBTİ+ toplumuyla ilgili dahi gayet demokratik açıklamalarını bulabilirsiniz.
Yasakçılıkla mücadelede de çeşitli adımlar attı. En bilindik örneği ise başörtüsü yasağını kaldırmış olmaları ama kaşıkla verip kepçeyle aldılar. Kendilerinden olan herkese özgürlük derken insanların tek tek yaşam tarzlarına müdahale ettiler. Vaadlerinin tam tersine daha çok yasakladılar. Bugün yasakçılıklarını yedi düvel duydu. E ekonomik rahatlamanın da esamesi dahi okunmuyor. AKP de sanıyor ki hala sırtını dayayabileceği argümanları var. Elindeki her argüman tükendi, her argümanın içini boşalttı. Artık işe yaramaz, beş para etmez.
Kürt illerini yaktın, yıktın. Şimdi Kürdistan desen ne demesen ne? Daha öldürdüğün gencecik bedenler soğumadı bile. Yıllarca azınlıklara zararlı bakteri muamelesi yaptın. Şimdi attığın bir tweet mi geçmişi silip atacak? Yok, halkı bu kadar küçümsemekle çok yanlış yapıyor AKP.
Üstelik tüm bunlar olurken İçişleri Bakanı Soylu kalkıp İmamoğlu'na “Pontus” diyor. Kürt oyunu almak isterken Kürtlerin çok itibar ettiği Demirtaş'ı kullanarak İmamoğlu'nu itibarsızlaştırmaya çalışıyor. Aynı anlarda ülkenin batısında AKP'li sözcülerin ağzından ırkçılık akarken ülkenin doğusunda yalandan kardeşlik adımları atılıyor. AKP'yi geriye götürecek, başka hiç bir işe yaramayacak olan adımlar.
Bu sebeplerden ötürü yeni seçim politikaları tutmayacak, meyvelerini toplayamayacaklar. Halk AKP'nin değişen çizgi trafiğini takip etmekten yoruldu, bıktı. Büyük oranda da kanaati oluştu: AKP'ye güvenilmez. El attıkları her şeyi -ama istisnasız, eksiksiz her şeyi- daha rezil, daha kötü, daha çekilmez bir hale getirdiler. Öyle ki en militan AKP’'lilerin bile aklı soru işaretleri ile dolu. Duyuyoruz, AKP'li yöneticiler kendi içlerinde gergin. Duymaya gerek de yok gerçi. Binali Yıldırım'ın yüzüne baksanız anlarsınız nasıl keyifsiz olduğunu. Oysa hep esprili kişiliği ile bilinen bir isim değil miydi? Bu ruh hali AKP'nin tamamına sirayet etmiş durumda. Hatta itirafı bile geldi. AKP'li vekil İsmet Uçma bir iç toplantılarında şöyle dedi: Boğuluyoruz.
Gerçeklerden ve bu gerçeklerin etkisinden kaçamıyorlar. Tam olarak diyor ki İsmet Uçma, “O slogan etrafında boğuluyoruz (Her şey çok güzel olacak). Slogan üretmek için bir insanın duygusunun ve meselesinin olması gerekir. Biraz duygularımız yıprandı”.
O kadar yerinde bir tespit ki! Esasen bir dava etrafında yürüyen insanlar olmadıkları için duygularımız yıprandı kısmı da yalan tabi. Hangi AKP'li bu yola en halis duygularıyla çıkmış ki? Pragmatizmin yürüyen hali AKP'li siyasetçiler. O duygular oluştuysa da ancak AKP'ye inanan, güvenen seçmenlerde oluştu. O duyguları da istismar ettiler yıllar yılı. Şimdi bir slogan AKP’nin hücrelerine dolmuş nefes aldırmıyormuş. Sloganın iyiliği kötülüğü bir tartışma dahi değil. AKP'de bu slogan karşısında gösterilecek bir yaşam belirtisi kalmadığı için bu boğulma halindeler.
Seçime bir hafta kalmışken tablo şu: Slogan karşısında boğulan, vaatleri taklitten ibaret olan, sürekli kendiyle çelişen, kendini yalanlayan, bezgin ve öfkeli bir AKP.
Karşısında ise uzun yıllar yenilgiyi tatmış, bileylenmiş, şimdi bir seçim zaferinin ışığını görmüş, umudu yüksek bir muhalefet. Tablo bu iken işin sonu çoktan belli.