AKP iyi bir hikaye anlatıcısı. Bire on katmakta, yoktan var etmekte, bir damla suyu deniz diye sunmakta gayet başarılı. İktidarlarının en tabii görevlerini dahi olağanüstü hizmetlermiş gibi anlattı yıllarca. Sesiyle, mimiğiyle, dönem dönem öne çıkardığı sembollerle, kimi zaman ağlayarak kimi zaman serzenişte bulunarak... Hikayeninin gerçekçi durması için tüm enstrümanlarını kullanarak.
Ama hayat bir hikaye değil gerçek. Siz o gerçeği ne kadar değiştirseniz de bir yerden gün yüzüne çıkacaktır. Çarpacağınız gerçeklik kayaları, hikayeyi anlattığınız tüm o anlarda daima yanı başınızdadır. Şimdi AKP için pek çok konuda o kayaya çarpma vakti. Ekonomi masalı bitti. Demokratlık masalı biteli yıllar oluyor. Halka hizmet masalı, masalların en fantastiğiymiş; gördük. Kayyımların, belediye başkanlarının hatta daire başkanlarının odalarının fotoğraflarında. Dünya gücü olduğumuz yönündeki iddiaları da bu cinsten. Hikaye hatta masal.
Halka dönüp dediler ki “Bu ülke dünyanın en güçlü devletleri arasındadır. Adı vardır, şanı vardır. Öyleyse bu şana yakışanı yapmak gerekir”. AKP ve Erdoğan’a göre bu şan bin odalı saraydır, mega projelerdir, dünyanın en büyük havalimanıdır örneğidir.
Açılmadan batan İstanbul Havalimanı. Anlatılan masallar içinden bir masal. Bir AKP masalı. Rant uğruna yaptıkları, halka hizmet diye anlattıkları. İtirazları dünyanın en büyük havalimanı biz de olmasın mı diyerek susturdukları gerçek bir fiyasko. Yaklaşık iki ay evvel tamamlanmadan açılan İstanbul Havalimanı her gün binlerce yolcu taşıyor. Yine her gün, gün yüzüne çıkan gerçeklerden anlıyoruz ki bu yolcuların hayatı pamuk ipliğine bağlı. Bu mega proje, mega ihmaller projesi olma yolunda.
Çok teknolojik, tüm detaylarında son model teknik alt yapının kullanıldığı iddia edilen havalimanı için başka iddialar da var. Örneğin hava durumu izleme radarının havalimanında olmadığı gibi. Geçtiğimiz hafta, olumsuz hava koşulları sebep gösterilerek bazı uçaklar Çorlu Havalimanı’na iniş yaptı, bazı uçaklar geldikleri havalimanına dönüş yaptı. Konuyla ilgili yapılan açıklamada “yolcuların can güvenliği her şeyden önemlidir, dolayısıyla olumsuz hava koşulları karşısında tedbir aldık” denildi. Ne mutlu bize! Sonunda birilerinin aklına insan hayatının önemi gelmiş. Ve doğrudur, olumsuz hava koşulları seferleri aksatabilir de iptal ettirebilir de. Normal şartlarda bunlar tartışılacak konular dahi değil. Ancak havadurumu izleme radarının dahi olmadığı, buranın hava koşulları uçuşa uygun değil dendiği halde inşa edilen bir havalimanı için ciddi tartışmadır. Madem insan hayatı önemli idi neden bu projeden dönülmedi? Ne pahasına Kuzey Ormanları katledildi, ne pahasına her gün insanların hayatları tehlikeye atılıyor? Bugün günü kurtardınız, bir kaza yaşanmadı. Yarın aynı şansın denk geleceğini kim garanti edebilir? Dahası, dünyanın en büyük havalimanında işler neden şansa bırakıldı? Uçuş rotaları göç yolları üzerinde. Uçakların kuş sürüleriyle karşılaşması demek, kuşların uçak motorlarına çarpması ve kazalara yol açması demek. Ne yapacağız, kuşların güzergahlarını değiştirmeleri için dua mı edeceğiz her mevsim?
Havalimanı personellerince eksik olduğu iddia edilen tek şey hava durumu izleme raporu da değil pistlerin eğimli olduğu, lodos çıktığında sığınılacak ayrı bir iniş pisti olmadığı, kışın kar yağışlarına karşı pistteki karı eritecek olan ısıtma sisteminin olmadığı ve daha neler neler…
İnsan hayatı diyorlar; 3. Havalimanı onlarca işçiye mezar olurken kimse için neden önemi yoktu insan hayatının? Rant girdi mi işin içine, AKP’nin kitabında her şey mübah. Onlarca işçi İstanbul Havalimanı inşaatında güvenliksiz, önlemsiz, acele çalışmaya, fazla çalışmaya zorlandığı için hayatını kaybetti. Binlerce işçi tahta kuruları arasında, rezil koğuşlarda kalmaya zorlandı. Maaşları ödenmedi, darp edildi, hakkını aradığında gözaltına alındı. İnsan hayatı ise akıllara şimdi geliyor. Biliyoruz ki AKP için böyle bir kavram yok. Eğer kimse duymayacaksa ve iktidarlarına zeval gelmeyecekse insanlar bir köşede ölebilirler.
Havalimanına dair tartışmalar burada da bitmiyor. Görünen o ki havalimanı battı.
Nasıl olur diye dehşete düşmemek elde değil. Eniştenizin kıraathanesi değil batan, koca bir ülkenin koskoca havalimanı. Üstelik eniştenizin kıraathanesi dahi en azından bir iki gün kar elde eder. Bizim devasa havalimanımız açılmadan battı. Ortaklar hisselerini devredip kaçmanının derdinde. Henüz bunu alenen açıklayan yok ancak reddeden de yok. Havalimanı ortaklarının Amerikan danışmanlık şirketi Lazard ile satışa aracılık etmesi için görüştüğü söyleniyor. Ancak alıcı da bulamıyorlar çünkü batık havalimanının borçları var. Satın almayı göze aldıramayacak kadar borç. Oysa bu ortaklara sudan ucuz faiz oranları ile devasa krediler peşkeş çekilmişti. Buna rağmen işin içinden çıkamadıkları ortada.
Peki şimdi ne olacak? Uçuşlar iptal olmaya, fareler gemiden kaçmaya başladı. Biz AKP’nin bu enkazı ile baş başa mı kalacağız? Bu uçuşların, bu batık havalimanında kazasız belasız devam etmemesi ihtimali çok yüksek. Çorlu, Ankara tren faciasında olduğu gibi suç yine bir iki personele mi yıkılacak? AKP yine aynı şeyi yaparsa bu kimse şaşırtıcı olmaz. Ancak tüm bu görüngüler ortadayken bilelim ki sorumlusu tüm tabloyu göre göre bunu yapan AKP olacak.