Rüya bitti, büyü bozuldu. AKP, zırhı düşmez bir şövalye değilmiş.
Yıllardır bunun aksini düşünen muhalifler hem mutlu hem şaşkın. AKP’nin zayıf düşmesinden kaynaklanan mutlulukları, aslında AKP’li yaşama çok alıştıkları ve içten içe hep AKP’li bir yaşamın devam edeceğini düşündükleri için şaşkınlıkla dolu. Oysa her ne kadar güvenilirliği tartışmalı da olsa bu ülkede siyasal hayatın gidişatını belirleyen bir etken seçimler; yani halk. Halkın AKP’yle olan ilişkisini anlamak üzere bakanlar, seçim sonuçlarına o kadar da şaşırmadı.
Halkın AKP ile ilişkisi, evrendeki tüm ilişki şekillerinde olduğu gibi direkt olarak maddi koşullara bağlı ve maddi koşullar; çocuklara verilemeyen harçlıklar, ödenemeyen faturalar, kaynamayan tencereler... Gerçeklik bu iken, halk bu denli fakirleştirilmiş ve bu fakirliği saklamaya artık güç de yetmezken AKP’nin bugünkü haline şaşmamak gerekir. Sebebi ve sonuçları bilimsel bir şekilde ele almalıyız: 2002 krizi sonrası ekonomik rahatlama vaat ederek iktidara gelen AKP, şimdi ekonomik kriz sebebiyle tökezliyor, yeniliyor.
Kaybettiği 3 büyük şehir, Türkiye’nin en önemli 3 üretim merkezi. Ülke içindeki toplam üretimin 3’te birini İstanbul, Ankara ve İzmir gerçekleştiriyor. Sermaye ile sıkı sıkıya bağlı olan AKP için üretimin bu denli büyük bir kısmının yönetemeyeceği şehirlerde gerçekleşiyor olması tam bir kabus. Bu yüzden seçim süreci bu hali aldı, günlerdir oy sayılamıyor. Özellikle İstanbul, kaybedemeyeceği önemde. Siyasal islamcıların yüzyıllardır anlam üstüne anlam yüklediği, fethedeni ‘kutlu kişi’ olarak andığı, yedi düvelin komutanı saydığı İstanbul kaybedildi. İslamcılar açısından, İstanbul’un ekonomik öneminin yanı sıra moral önemi de yadsınamaz. Erdoğan bu önemi bizzat kendisi de defalarca dile getirdi. Yıllar evvel, belediye başkanı seçildiğinde ‘İstanbul’u kazanmak, Türkiye’yi kazanmaktır’ demişti. Bugün ‘İstanbul’u kaybetmek, Türkiye’yi kaybetmektir’e ramak var.
Hiç görmeye alışık olmadığımız bir şekilde hem seçime kadar gelişen süreci hem seçim sonrasındaki süreci burjuva siyaseti ilkeleri doğrultusunda, süreci yönetmeyi bilmiş bir CHP var şu an karşımızda. Bünyeler buna hiç alışık değil.
Görüyoruz ki CHP önceki seçimlerden ders çıkarmış. Ekonominin e’sini ağzına almadan seçim kazanamayacağını, en azından İmamoğlu fark etmiş. Bu sebeple adaylık süreci, başladığı çizgide bitmedi. Gönüller kırmayalım, tonundan ‘Bu kentin en büyük sorunu yoksulluktur’ tonuna geçti. Yoksullukla sınanan bir şehri, bu yönüyle anmak elbette puan kazandırdı İmamoğlu’na. Bu süreçte çok az hata yaptı. Seçim sonrasında da çok az hata yapıyor. Ekonomik kriz ve CHP’nin ekonomik krizi ele alış şekli, AKP’nin yenilgisinin ciddi bir boyutunu oluşturdu.
Bu yenilginin bir başka aktörü ise Kürt halkının oyları oldu. AKP’nin İzmir’den zaten umudu yoktu, Ankara’yı kaybetmeyi bekliyordu - bu yüzden Yavaş’a saldırıp durdurdular - Asıl darbe İstanbul oldu. Son sayımla birlikte İstanbul’da 17 bin küsur oyla önde İmamoğlu. İstanbul’da Kürt halkının oylarının sayısı ise 1 milyondan fazla. Demirtaş’ın yaptığı çağrının da etkisi oldu.
Seçim süreci, hem AKP’ye hem tüm bileşenleri ile muhalefete çok şey öğretti. AKP her başı derde girdiğinde milliyetçilik ipine sarılamayacağını, ekonomi karşısında milliyetçiliğin hiçbir şey olduğunu öğrendi. Süreç boyunca HDP’yi ve CHP’yi, keza İYİ Parti’yi, terörize etmek yetmedi. Beceriksiz bir ekonomi yönetimini maskelemek için dış güçlere suç atmak AKP’nin sorununu çözemedi. Yeterince saldırmak, saldırı için gerçek bir aracın yoksa eğer beş para etmezmiş. Hepsinden önemlisi, bu ülkenin halklarına sürekli aptal muamelesi yapılamazmış demek ki... AKP’ye, adı AKP olduğu için oy vermemiş halkımız bunca zaman.
Aynı dersi, adından ötürü oy almaması dersini muhalefet de aldı. Sürekli savunma halinde olan muhalefet bu durumdan çıktı. Kılıçdaroğlu’nun ısrarla tank-palet fabrikasını neden satıyorsun diye sorması, boşlukta bir seda olarak kalmadı, karşılığını buldu.
Bu ilerleyiş, eninde sonunda AKP’nin lehine döner mi? Zor. Devrettikleri belediyeler bile hep borç içinde. Her devralan halka dönüp bağırıyor: Ey halkımız, AKP’nin borcu bu kadardır, diyor. Biz de zaten bunu demiştik. AKP’nin tek şehirlik canı her an çıkabilir, işaret parmaklarımızı ekonomiye çevirmeliyiz diye. Kısmen öncesinde, kısmen seçim sonrasında , sonunda yapılan bu. İşaret parmakları ekonomiye çevrildi. Ve AKP’nin ekonomik krizden kurtulmak için pek seçeneği yok. Yıllardır IMF’yi dize getirmekle övünenler için ne hazin tablo! IMF’ye gitmek gavur illerine korku salan AKP efsanesinin gülünç bir fıkraya dönüşmesi demek. Halkı bu fıkraya güldürmemek için direneceklerdir. Kemer sıkmak ise başlı başına bir bela.
Hal böyleyken, yerel seçimlerde kazanılan başarı genel seçimlerin de anahtarı olabilir. Eğer muhalefet bu direngen ve teşhir edici çizgide kalmayı başarırsa tabi. Oyları için direnmeyi, çalınan kaçıncı seçimden sonra öğrendiler. Bu öğrenme hızı kurtarmaz. Hızlanmalı, refleksler kuvvetlenmeli, tadımız kaçmasıncılıktan bir an evvel çıkılmalıdır. Ekonomik kriz hepimize gelecek, tadımız eninde sonunda kaçacak. Sürekli sakınır, temkinli bir halde kalmak bu saatten sonra hata olacaktır. Gelen krizi, AKP’nin rant politikalarının yarattığını teşhir etmeliyiz. Yok eğer, muhalefet sık yaptığı hataya düşer ve rehavete kapılırsa, şu aşamadan sonra kendiliğinden AKP belası yok olur diye düşünürse, AKP’nin tüm günahlarıyla iktidarda kalması işten bile değil.