AKP'nin 'Türkiye güllük gülistanlık' anlatısı bitti.
Artık her şey o kadar da tıkırında değil.
'Aya yol yaptık desek inanırlar' diye küçümsedikleri halk, sandıkları gibi değil. Her yalanlarına inanmıyorlar, kayıtsız şartsız peşlerinden koşmuyorlar. Tencerem kaynamıyorsa oy da yok diyorlar.
O kadar haklılar ki... Halkı küçümseyenler “laftan anlamaz, kafası çalışmaz” sananlar hiçbir vakit umduğunu bulamadı bu ülkede. AKP yıllardır halka yakın durmakla övünüyordu. Kasımpaşalılık para ediyordu. Halkın mutfağındaki tencereyi düşünüyormuş gibi yapıp yalandan halkçılıkla yapılan sosyal yardımlar, AKP'nin zenginden ve zenginlikten yana olan politikalarının üstünü örtüyordu. Şimdi görüyoruz ki o örtü incecikmiş. Bir rüzgarda havalanıyor, gerçekler açığa çıkıyor.
Konuşurken hep halkı savunanların, uygulamaya gelince zenginden yana olduğu, yasaları zenginler için, uygulamaları zenginler için, attıkları en iddialı halkçı adımları bile sermayeyle ilişkilerine zarar vermeyecek dengede attıkları ayan beyan ortada. Fabrikalarda en ağır şartlarda çalışan işçilerin bir iki sözle sırtı sıvazlanırken gerçekte patronların arkası kollandı AKP tarafından.
Zaten onlara göre bunda ne saklanacak ayıp vardı ne de ahlaksızlık. Çıkarlar uğruna her şeyin meşru olduğu bir siyaset. Peki bu meşruiyet halkın gözünde geçerli mi? Değil. Olmadığını en iyi gösteren örneklerden biri Kale Kayış direnişi. Kale Kayış'ta sendikalı olmak istedikleri için işten atılan baskıya maruz kalan işçiler, bu sözde meşruiyeti tanımak bir yana yıkıp geçiyor.
Direniş 19 gündür devam ediyor Kale Kayış’ta. Sendikaya üye oldukları için işten atılan arkadaşlarının işe iadesini ve fabrikaya sendikanın girmesini istiyorlar. Yıllardır çalışıp emeklerinin karşılığını alamamışlar; güvencesiz, ezilerek, iş kazası geçirdiklerinde dahi kamyonetle hastaneye götürülüp hiç dikkate alınmayarak çalıştırılan işçiler bugün kendilerini dikkate aldırmakta kararlı.
Uzatılan mikrofonlara kendilerine yapılanları tek tek sayıp, kimin ne yaptığını isim isim söylemeleri bu yüzden. Kravatlı beyefendilerin hükmünden bıkmışlar, hepsinin adını nefretle anıyorlar. Kolları platinli işçiler, arkadaşlarımız burada öldü diyor. Geçinmek için ölümü göze almak zorunda mı işçiler? Buna katlanmak istemiyorlar. Bu durumun tek sebebinin de kendi fabrikalarının patronları olmadığını bildikleri için hedeflerinde sadece kendi patronları yok. Türkiye’de en büyük patron koruyucusu olan AKP de var hedeflerinde.
Bu yüzden işçiler ‘Allah'ın adını ağzından düşürmeyenler, hiç mi Allah'tan korkmuyor da bizim hakkımızın peşine düşmüyor?’ diyorlar. ‘Sadece zenginlerin oyu yok, işçilerden de oy alıyorsunuz’ diyorlar, ‘hep kravatlı beyefendilerin, patronların yanında olmakla olmaz’ diyorlar.
Bu sözler öylesine söylenmiş, bir anlık öfkenin sonucu değil. Baskı altında çalışmak istemeyen, haklarının farkında, insanca çalışma koşulları için mücadele eden işçilerin fikirleri bunlar.
İnsanların evini geçindirmek zorunda oldukları için susması kafasının çalışmadığı anlamına gelmiyor, öyle kafasına vurup lokmasını ağzından alamazsınız her istediğinizde. Patronların ve patronları kollayan iktidarların her kafaya vurma teşebbüsü de böyle kazınıyor işçi sınıfının hafızasına.
*
Bugüne kadar sesleri çıkmadan çalışmak zorunda bırakıldıkları için bugün var olan direniş karşısında şaşkınlığa düşmüş patronları. Ne yapacağını bilemiyor, bugüne kadar iğne ucu kadar dikkate almadığı işçilerin karşısına jandarmayı diktirmiş. Fabrikanın önünde jandarmalar bekliyor. Fabrikayı, işçilerin emeği ile işleyen çarkları işçilerden koruyorlar.
Aslında bu korku yersiz değil işçilerin örgütlendikleri zaman ne kadar güçlü olacaklarını en iyi bilen taraftır patronlar. Farklı farklı fikirden, içlerinde sağcıların, milliyetçilerin de olduğu işçiler bir araya gelmiş. Bu adımın ilerisi de gelebilir, korkmasınlar mı? Sendikaya bu kadar direnmelerinin de fabrika önüne jandarma dikmelerinin de sebebi bu.
İşçilerin haklı direnişini bu yolla terörize edecekler güya. Kapının önünde, Silivri’nin o ayazında ellerindeki bir bardak çayla ısınan işçiler ancak jandarmayla zaptedilebilecek olanlar güya. Patronlarda suç yok, ortada zaten suç da yok, varsa yoksa işçilerin nankörlüğü var. Bu yüzden, bu azılı işçilerden jandarma koruyor patronları. Hep mağdurlar, hep örselenmişler. Tıpkı AKP gibi. Herkes birlik olmuş, fabrikanın bekasına saldırıyor.
*
İşçiler, durumu tüm taraflar açısından özetlemekle meşgul bu arada. “Hep patronların yanında olmakla olmaz.” diyorlar. Patron yanında durmakla her şey hallolur, işçiler de zaten sus pus oturur diye düşünüyorlar. Büyük hata. Sadece AKP’nin değil piyasacı ekonomiyi savunan herkesin büyük hatası üstelik. Milyonları görmezden gelerek bir avuç zengini ve iktidarlarını savunmakla bu devranın döneceği, değirmenin üstünde hep yel olacağı yanılgısı. Tüm dünyanın düzenini değiştirmeye güçleri de akılları da yeten işçiler bu hatayı her fırsatta dile getiriyor.
Üstelik sadece AKP’ye karşı değil muhalefete karşı da dile getiriyorlar. “Buraya hiçbir parti gelmedi, arkamızda durmuyorlar” dedikten ancak bir hafta sonra muhalefetin bir vekili ziyaret ediyor işçileri. Böyle mi olmalı? Muhalefet her fırsatta kendini AKP ile eşitlemeli mi? İşçilerin arkasında durmadıktan, haklarını savunmadıktan sonra neye yarar bu muhalefet?
Evet, yazık ki düzen içi muhalefet partileri de AKP’den çok farklı düşünmüyor. Onlar da zaten işçiler seslerini AKP’ye değil kendilerine yönelik çıkardıkları ilk an değme AKP’liye taş çıkarırlar. Bunu birkaç ay önce İZBAN Direnişi’nde de gördük. Ama unutulmamalıdır ki işçi sınıfının hafızası sanılanın aksine oldukça diridir. Bunları da kazır hafızasına. Bir başka Kale Kayış’ta, bir başka gün muhalefet partilerinin karşısına çıkar. Biz o gün de bugün olduğu gibi, dün oluğu gibi işçilerin safında oluruz.
Muhalefet “işçilerin yanında dursak mı, Kale Kayış’ı görsek mi görmezden mi gelsek?” diye tekleyip dururken, iktidar zaten çoktan işçilere kör olmuşken, Kale Kayış’ta direnen işçiler direndikleri her gün işçi sınıfın önünde bir yıldız gibi parlar. Tekel’de, Gripin’de, Flormar’da, İZBAN’da olduğu gibi. Kale Kayış’ta direnen işçilerin o soğukta beklediği her saniye bu yıldızın ışığını artırır ancak.
İşçi sınıfını yok saymaya çalışanlar derdine yansın.