Bir 8 Mart’ı daha geride bıraktık. Kadınlar elbette sadece 8 Mart’ta değil yılın her günü mücadele ediyor. Her günü 8 Mart’a dönüştürüyor. Çünkü kadınların mücadele etmekten başka yolları yok. Nasıl olsun ki? Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet her gün devam ediyor. Kadınlar boşanmak istedikleri için öldürülüyor. Var olan yasalar uygulanmıyor, devlet kadınları korumuyor. O yüzden de kadınların kurtuluşu için tek yol, kadınların örgütlü mücadelesi.

Daha geçtiğimiz günlerde Fatma Erdoğan boşanma aşamasında olduğu erkek tarafından öldürüldü. Fatma, şiddetten kurtulmak için ailesinin yanına dönmüştü, uzaklaştırma kararı almıştı. Buna rağmen Eren Erdoğan, Fatma’yı silah zoruyla arabasına bindirdi ve ardından öldürdü. Sonrasında araçla beraber saatlerce dolaştı. Şu soğukkanlılığa bakar mısınız? Kadınların hayatta kalmak için nasıl uğraştığını görüyorsunuz. Bir de fail hala daha aileyi tehdit etmeye devam ediyor.

Antalya’da ise ayrıldığı sevgilisi tarafından ölümle tehdit edilen İlayda Özen savcılığa suç duyurusunda bulundu ama açılan davaya 7 ay sonra için gün verildi. İlayda arkadaşımız bu duruma, “O güne kadar bu erkek tarafından öldürülüp, öldürülmeyeceğimi ben bilmiyorum. Pekala sizler biliyor musunuz?” diyerek haklı bir isyanda bulundu. İlayda 3 kere polise gitmiş, en son savcılığa gitmiş. Bir kadın ölümle tehdit ediliyor ve tehdit eden kişi elini kolunu sallayarak dolaşıyor. İlayda ve İlayda gibi pek çok kadın arkadaşımız adalet arıyor, şiddetten kurtulmak istiyor. Bunun için de her yola başvuruyor. İlgili yerlere gidip şikayetçi de oluyor, sosyal medyadan sesini de duyuruyor.

Nihayetinde biz erkeklerin bu cesareti nereden aldıklarını gayet iyi biliyoruz: Kadınları tehdit edenlerin ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarına izin verenlerden. Adliye koridorlarında tüm kadınlar için adalet mücadelesi verilirken haksız tahrik indirimi, iyi hal indirimi gibi hiçbir gerekçesi olamayacak indirimlerden. Faillere caydırıcı ceza yaptırımı uygulamayanlardan. Her gün kadın düşmanlığı yapıp, kadınlara, kadınların haklarına saldıranlardan. Görevi kadınları korumakken 8 Mart’ta kadınlara saldıranlardan.

İçişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 3 yılda (2016-2018) 932 kadın öldürüldü. Yıllarca tüm kadınların söylemesine rağmen resmi rakamlar açıklanmıyordu. Yıllarca kadın cinayetlerini görmezden gelen devlet bile artık bu gerçekliği görmezden gelemiyor. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre bu rakam 1177. Bu farklılık da kadın cinayetinin farklı ele alınmasından kaynaklanıyor. Çünkü devlet şüpheli olan tüm intihar dosyalarını adli vaka olarak değerlendirmiş. Bakanlığın rakamlarını baz alalım diyelim, yine de bu ülkede 3 yılda bine yakın kadın öldürüldü.

Kadın cinayetleri ne doğal afettir ne de bir kazadır. Bu ölümlerin hepsi önlenebilir. Yeter ki yetkililer görevini yapsın, yönetenler kadınları korumak için siyasi irade ortaya koysun. Kadınlar İstanbul Sözleşmesi imzalansın diye, 6284 Sayılı Koruma Kanunu çıksın diye az mücadele etmedi. Ancak o yasalar sadece çıksın diye değil o yasalar etkin uygulansın ve kadınları yaşatsın diye verildi onca mücadele. Şimdi karşımıza gelip sadece o sözleşmeler, kanunlar bir kağıt parçasıymış gibi davranamazsınız. 6284’ü ne unutturmanıza ne de rafa kaldırmanıza izin veririz. Onlarca kadının can simidi o yasa. Çağrılı korumadan etkin korumaya, uzaklaştırma kararından bunu ihlal edenlere zorlama hapis cezasına, barınma imkanından maddi desteğe ve kreş desteğine kadar kadınların şiddetten kurtulması için pek çok önleyici ve koruyucu tedbir var.

Kadınların haklarına saldırmayın, kadınları güçlendirin

İstanbul Sözleşmesi kadın cinayetlerine, kadına yönelik şiddetle mücadeleye karşı bütüncül bir çerçeve çizer. Öncelikle kadın erkek eşitliğinin sağlanması ve kadınların güçlendirilmesi, şiddetin ortaya çıkmasını önleme koşullarının yaratılması, kadınları koruyacak yasaların ve uygulamaların gerekliliğini söyler. Eğer şiddet önlenemezse etkin kavuşturma yapıp yapıcı adaletin tesis edilmesini, bütün bunlar için politika geliştirilmesini söyler.

Şimdi ülkemize bakıyoruz bunların hangisi yapılıyor diye. Ne kadınları güçlendirici politikalar öne sürülüyor ne şiddeti önleniyor ne de kadınlar için adalet sağlanıyor. Bunların hiçbirini yapmayan hükümet peki ne yapıyor? ‘Erkek mağdurlar’ diye bir şey öne atarak, kadınların nafaka hakkına el uzatıyor. Biz kadınların güçlendirilmesi derken onlar kadınların var olan haklarını tırpanlamaya çalışıyor. Zaten milyonlarca kadın işgücüne katılmayı aklının ucundan dahi geçirmemiş, iş arayanlar iş bulamamış, kadınların sadece yüzde 30’u resmi rakamlara göre istihdam edilmiş. Yani devlet kadınları kendi eliyle şiddete karşı savunmasız, güçsüz hale getirmiş. Şiddet gören bir kadının veya başka sebepten boşanmak isteyen bir kadının düşüneceği ilk şey geçimidir. Ee siz kadınları istihdam etmemişsiniz, yok saymışsınız. Şiddetten kaçmak için boşanmak isteyen karşısında kadınları ekonomik olarak bağımlı kılarak zaten koskocaman bir engeli kadınların karşısına koymuşsunuz. Tekrar şiddet gördüğü o evlere geri dönmeye mahkum etmişsiniz. Kadınların seçenekleri; şiddet görmek, yoksulluk ya da sosyal yardımlara muhtaç olmak. Bir de tüm bunlar yetmezmiş gibi ‘ömür boyu nafaka mağdurları’ safsatasını toplumun önüne hangi yüzle getiriyorsunuz?

Öncelikli olarak, ‘ömür boyu’ nafaka diye bir şey yok. Nafaka konusu ne olduğu belli olmayan tekil örnekler üzerinden konuşulamaz. İstisnalar üzerinden yasa da yapılmaz.Boşanma sürecinde geçerli olan “geçici nafakadır”. Boşanma sonrasında ise çocuğun bakımı için gereken “iştirak nafakası“ ve “yoksulluk nafakası” var. Zaten burada da eğer kadın daha az kusurluysa ya da kusursuz ise bunlara hak kazanıyor. Kanuna göre yoksulluk nafakası kaldırabiliyor. Yasa metni, nafaka bağlama koşullarını son derece net belirlemiş. Uygulamada yaşanan sorunları da çözmeye elverişli şekilde düzenlenmiş. Zaten hükmedilen nafaka miktarlarının çok makul olduğunu ve bunların ödenmesinden dahi kaçınıldığını da biliyoruz.

Kaldı ki nafaka sadece kadınlara değil erkeklere de verilebilir ama toplumumuzun geleneksel cinsiyet rollerinde erkek çalışan kadın ise ev işleriyle, çocuk bakımıyla meşgul olan olduğu için nafakaya ihtiyaç duyanların kadınlar olması tesadüf değil.

“Mağdur erkekleri” desteklemek için düzenlemeler gündeme geliyor. Kadınlar şiddetten kurtulmak için alacakları nafakadan bile vazgeçiyor. 20 milyon kadın işgücüne katılamıyor. Önce kadınların şiddetten kurtulması, çalışma hayatına katılmasının önünü açın. Tüm alanlarda eşitliği sağlamak için politikalar gündeme getirin. Kadınların can meselesi ve boşanamama sorunu varken ne seçimden önce ne de seçimden sonra nafakayı gündeme getiremezsiniz. O yüzden de bu kadar eşitsizlik ve eşitsizliğin ürettiği yoksulluk, şiddet varken nafaka tartışılamaz. Kadınların var olan haklarına saldırmak yerine, kadınları güçlendirin.