İnsanların biyolojik olarak gereksinimlerinin başında gıda geliyor.

İnsan makine gibidir, düğmesi vardır ve bu düğme tüketimdir. Sebze ve meyve insanların sağlıklı bir yaşam sürebilmeleri için zorunluluk niteliğindedir. Tarım işçilerinin emeği sonucu kolaylıkla ulaşabildiğimiz bu besinler aslında çok zor şartlarda çalışan işçilerin emeğinden başka bir şey değildir. Onlar istemezlerse insanlar sebze meyve tüketemezler. Kendilerinden başka tarımdan anlayan olmadığı için ya da zaten kimsenin o zor koşullarda çalışmaya gücü yetmeyeceği için bir iş bırakma eylemine giriştiklerinde yaşanacak olan kaosu düşünün. İyi bir kaos. Yaşamak için kaos. Bireyin başkasına muhtaç kalmadan yaşamını sürdürmek isteyeceği ekonomik bağımsızlığın kaosu.

Tarım işçilerinin çalışma saatleri yoktur. Sabahın karanlığından akşamın karanlığına bir sömürü sistemi. Tarım işçileri kadınlardan, emeklilerden ve yaşları 12-20 arası olan çocuklardan meydana geliyor. Ekonomik kriz onların da yakasına yapıştı. İşçiler kendi bulundukları illerde çok sık olmasa da ara sıra kendilerine iş bulabiliyorlardı. Betoncuların ve savurganların yarattığı ekonomik kriz, hayatı boyunca savuracak bir parası olmayan işçiyi kendini savurmaya itmiştir.

Şu anda tarım işçileri sömürülüyor ve toplumun en alt tabakasını oluşturuyorlar, onlar da sömürüldüklerinin farkındalar.

Fakat olaylara yaklaşımları yani bu rezilliğe karşı tavırları politikleşmiyor.

Oysa yolda yürürken ayağınızın takılması sonucu yere düşmeniz bile politiktir. Çünkü sermaye sınıfı o yolu otomobillerin geçmesi için yapmıştır yürüyenler için değil, yani bir yanıyla kendileri için.

Tarım işçilerinin örgütlenmesi, salt üreten değil yöneten de olmak istemeleri sonucu meydana gelecek olan sınıf antagonizmi sosyalist bir programla kazanıma ulaştırılacaktır.

Burjuvalar işçilerin karşısına her zamanki gibi filantrop bir üslupla gelecekler. Zam yaptıklarını, işçileri daha az saatlerde çalıştırmak istediklerini, hem bir ayaklanma olmasaydı bile zam yapacaklarını belirtirler. Yalan söylemekte pinokyoyu bile şaşırtmışlardır. Yalan söyledikçe pinokyonun burnu uzuyor, burjuvalarımızın ise doymak bilmeyen göbekleri.

Neyse ki öldükten sonra toprağa dönüşen sermaye sınıfı. Yaşarken toprağa benzeyen, öldükten sonra insana dönüşen de işçi sınıfı.

Neyse ki sınıf savaşları devam edecek, üretenlerin gülümserken yüzlerinde oluşan çukurlara sosyalizm deninceye kadar. Bu sefer emekçiler güneşin doğmasını beklemeyecek, güneş doğmak için onların gelmesini bekleyecek.

 

*Elektrik işçisi Yasin Uğur'un kaleminden.