8 Mart’ta ve her gün kadınların mücadelesi sürüyor. Bu sene de çok güçlü, canlı bir 8 Mart’a tanık olduk. Kadınların önlenemez yükselişi bir kez daha tarihteki yerini aldı. Kadın cinayetlerinden tecavüze, erken yaşta zorla evlendirmelerden kürtaj hakkımıza, kadınların geçim derdinden eşit işe eşit ücret mücadelesine kadınların yaşadığı ne kadar gerçek sorun varsa hepsi dünyanın tüm meydanlarında yankılandı. Kadınların eşitlik için ölümüne verdikleri bu mücadele, işte o kadar haklı ve o kadar meşru ki hiçbir kuvvet önünde duramıyor. Kadınlar yüzyıllardır verdikleri mücadeleyle oy haklarını, çalışma haklarını, medeni haklarını, kürtaj hakkını ve onlarcasını kazandı. Önlerine konan engellere rağmen daha nicelerini kazanmaya devam ediyor.
Kadın Meclisleri Mardin’den İstanbul’a, Bilecik’ten Antalya’ya ve Samsun’a 35 ilde eylem yaptı. Öldürülmediğimiz, çalışabildiğimiz, özgürce yaşayabileceğimiz, yönetebildiğimiz şehirler istiyoruz diyerek kadınların mücadelesi ülkenin meydanlarındaydı. Taksim’deki Gece Yürüyüşü’nü engelleyebileceklerini düşünenler de yine yanıldı. Şehrin emek verenlerinin yarattığı o Taksim Meydanı’nda kadınlar eylemini yaptı. Kadınların ölüm karşısında korunmak istediklerinde ulaşamadıkları polis, Taksim’de kadınların karşısındaydı. Hiçbir kuvvet kadınları ne meydanlardan ne de haklarından alıkoyamadı. Tüm yollar kapatılsa da Haliç Köprüsü de geçildi; Eminönü’ne varan yürüyüş de yapıldı.
Gerçek sorunlarımıza, gerçek çözümler
Türkiye’deki kadınların en önemli sorunu şiddet, sonra işsizlik. Kadınlar önce en temel hakkı olan yaşam hakkını istiyor. Şiddet görmeden yaşamak, eğer şiddet görüyorsa boşanmak veya ayrılmak. Kadir Has Üniversitesi’nin ‘Toplumsal Cinsiyet ve Kadın Algısı Araştırması’na göre, kadınların yüzde 72’si aile içi şiddeti boşanmak için yeterli bir sebep olarak görüyor. O kutsadığınız evlilik kurumu tüm bu şiddetle, istismarla çatırdıyor artık. Dünyada da Türkiye’de de kadınlar değişiyor. Artık eskisi gibi şiddet karşısında sessiz kalan kadınlar yok. Kadınlar şiddet görüyorsa her yola başvuruyor. Kolluk kuvvetlerine, savcılara başvuruyor, şikayetçi oluyor. Eğer buradan geri döndürülmeye çalışıyorsa sosyal medyadan yaşadığı şiddeti duyuruyor. Kadınlar asla yalnız olmadıklarını, birlikte verdikleri mücadeleyle şiddeti, kadın cinayetlerini durduracaklarını biliyor.
Yıllarca verdiğimiz mücadeleyle artık devlet kadın cinayetleri kavramını kullanıyor. Kadın cinayetleri verilerini açıklıyor. Çocuk istismarına sessiz kalmayan binlerce kadınla, istismara karşı Adalet Bakanlığı genelge yayınlıyor. Elbette bu genelgelerin uygulanıp uygulanmayacağının da takipçisi yine kadınlar olacak. Bir de yıllardır uygulanması için mücadele ettiğimiz İstanbul Sözleşmesi, 6284 Sayılı Koruma Kanunu var. Yayınlanacak genelgeyle yüzlerce kadının hayatta kalması mümkün. Yüzlerce diyorum çünkü geçen sene bu ülkede 440 kadın öldürüldü. Portekiz’de iki ayda 11 kadın öldürüldüğü için ulusal yas ilan edildi. Peki, ülkemizde yönetenler öldürülen kadınların cenazesine neden hiç katılmıyor? Neden aileleri arayıp bir başsağlığı bile dilemiyor? Öyle merhamet, vicdan deyip kadın cinayetlerinin üzerini örtemezsiniz. Bu gerçeklik yokmuş gibi davranamazsınız. Özgecan Aslan’ı, Ceren Damar’ı unutmayan kadınlar, onların ve onlarcasının mücadelesini sürdürüyor.
Bu ülkede intihar denilerek, kaza denilerek üzeri kapatılmaya çalışılan dosyalar var ama o dosyalar kapanmasın diye mücadele eden aileler, kadınlar var. Gerçeği açığa çıkartmak için savcı olan, polis olan ve de adli tıpçı olmak zorunda bırakılan aileler var. Her gün adliye koridorlarında kadınlar için adalet mücadelesi verenler var. Artık kadınların, ailelerin geldikleri aşamayı görüyorsunuz.
Kadınların bir diğer temel sorunu ise işsizlik. Türkiye’de kadınların istihdamı erkeklerin yarısından az. Devlet 20 milyon kadını işgücü niteliğinde bile görmeyerek çok ciddi bir ekonomik şiddet uyguluyor. Kadınların çalışma hayatında olmaları, kendi ayakları üzerinde durabilme, şiddet karşısında güçlenmeleri anlamına geliyor. Ama devlet kadınların üçte ikisini şiddet karşısında güçsüz bırakıyor.
İşten çıkarılan kadınlar da mücadeleden geri durmuyor. Flormar işçilerinin direnişi tüm işçi kadınlar için bir emsaldir artık. 297 gün boyunca direnen işçiler tüm yasal haklarını, boşta geçen süre ücretini ve sendikal tazminat davasında kazanılabilecek en üst sınırdan tazminatlarını kazandılar. Kadınları esnek, güvencesiz çalışmaya mecbur bırakmak; işten çıkarmak öyle kolay değil. Flormar işçilerinin mücadelesi tüm işçi kadınlara bir yol açmıştır.
Kadın düşmanlarına karşı dünyanın her yerinde kazanacağız
8 Mart’ta kadınlarla pozlar verip sonra toplumsal cinsiyet eşitliğini her yerden silmeye çalışamazsınız. Faili meçhul kadın cinayeti yoktur diyerek, kadın cinayetleri verilerinde Türkiye ile Almanya ile aynı bantta yer alıyor diye açıklamalar yaparak toplumun gözünü boyayamazsınız. “İtaat et rahat et” diyen adayları da “kadınların ekonominin detaylarına ne kadar vakıf olduklarına şaşırdım” diyerek kadınları aşağılayan bakanları da kadınlar istemiyor. Kadınlar ekonomiyi yönetmeye de şehirleri ve ülkeyi yönetmeye de aday.
Kadınlar çalışma hakkının, özgürce yaşama hakkının, örgütlenme, kendi kararlarını alıp yönetebilme hakkının farkında. Önüne konan engeller kalktığında çalışma hayatından siyasete, ekonomiden bilime neler başarabileceğinin farkında. Verdiği mücadelenin ne kadar haklı, meşru olduğunun bilinciyle ve kendi öz gücüne olan güveniyle kat ettiği yolların farkında. Önünde duran eşit ve özgür dünyanın farkında. İşte o yüzden de kadınların mücadelesini durduramazsınız.
Dünyanın her yerinde kadınlar; kadın cinayetlerine karşı, cinsel saldırılara karşı, cinsiyet eşitsizliğine karşı eylemdeydi. Kadınlar bu haklı ve meşru mücadelelerini dünyada da Türkiye’de de büyütmeye devam edecek. Kadın cinayetlerine karşı Arjantin’den Türkiye’ye, Portekiz’e, tüm coğrafyalarda yaşam hakkımızı kazanacağız. İzlandalı kadınlar eşit işe eşit ücret hakkını kazandı, dünyanın tüm kadınları da kazanacak. Kürtaj hakkımızı İrlanda’da kazandık, Latin Amerika’da da tüm ülkelerde de kazanacağız. İran’dan Brezilya’ya baskı rejimleri altında kadınlar haklarını da, özgür ve demokratik ülkeleri de kazanacak.
Eşit ve özgür günlerde kutladığımız 8 Martları da elbet kazanacağız.